uğur mumcu'nun, 1978 tarihli yazılarından derlenen aselsan aş kitabı, anlık bir polemiğin çok ötesinde, keskin bir sosyal teoridir. mumcu, bu başlığı atarak milliyetçiliğin saf, tözsel bir duygu ya da ilke olmadığını, aksine, belirli maddi çıkarlar ve iktidar ilişkileri zemininde üretilen, pazarlanan ve tüketilen bir meta, bir "anonim şirket" olduğunu ilan eder.
mumcu'nun temel tezi, yurtseverlik ile milliyetçilik arasına kalın bir çizgi çekmesidir. onun için yurtseverlik, kurtuluş savaşı'nda somutlaşan anti-emperyalist bir duruştur; ülkenin doğal kaynaklarına, tam bağımsızlığına sahip çıkmaktır. Aselsan a.ş.'de defalarca "sömürge milliyetçiliği" olarak adlandırdığı ve mhp'nin temsil ettiği yapı ise bunun tam tersidir. bu milliyetçilik, nato'ya ve abd'ye olan bağımlılığı sorgulamaz; aksine, ülkenin asıl tehlikesini "komünizm" olarak kodlar ve bu mücadelenin gereği olarak emperyalist merkezlerle kurulan ilişkileri meşrulaştırır. mumcu, ataş rafinerisiyle ilgili yazısında, yabancı petrol şirketlerinin çıkarlarını savunanların nasıl "milliyetçi" geçindiğini teşhir ederken, bu ideolojinin ekonomik ve sınıfsal temelini gözler önüne serer. milliyetçilik, bu bağlamda, ulusal burjuvazinin ve onlarla işbirliği içindeki komprador unsurların çıkarlarını, "milli dava" kisvesi altında halka pazarlayan bir şirketin markası haline gelir. şirketin yönetim kurulu, siyasetçiler, bürokratlar ve sermaye sahiplerinden oluşur; şiddet ise bu şirketin pazarlama ve dağıtım ağını güvence altına alan güvenlik mekanizmasıdır.
bu yapının en temel özelliği, düşmanı dışarıda değil, içeride aramasıdır. "millet," homojen, kutsal bir bütün olarak sunulurken; bu bütünlüğün dışında kalanlar "vatan haini," "bölücü," "anarşist" olarak damgalanır. 1970'lerde bu düşman figürü öncelikle solcular, devrimciler ve sendikalı işçilerdi. mumcu, mhp'nin ve onunla ilintili yapıların (kontrgerilla, ülkü ocakları) sola yönelik şiddet eylemlerini, bu eylemlerin devlet içindeki uzantılarını ve arkasındaki siyasi koruma zırhını belgeleriyle ortaya koyar. bu şiddet, rastgele bir öfke patlaması değil, siyasi bir projenin parçasıdır: solun ve işçi sınıfı hareketinin yükselişini durdurmak, toplumsal muhalefeti ezmek ve düzenin bekasını sağlamak. bu, devletin ve egemen sınıfların şiddet tekelini, sivil faşist bir vekalet savaşıyla tabana yayma stratejisidir. Aselsan a.ş., bu şiddetin maliyetini yine halka ödetirken, karını egemenlerle paylaşır.
işte bu yapısal analizi günümüze taşıdığımızda, genel olarak sağ milliyetçiliğin işlevindeki sürekliliği görürüz. "düşman" tanımı, iktidar bloğunun ihtiyaçlarına göre esneklik gösterir. dün "komünistler" olan düşman, 1990'larda ve 2000'lerde kesin bir dille pkk lideri abdullah öcalan olarak kodlanmıştır. Savunma sanayi şirketleri varlığını ve halkla kurduğu duygusal bağı, neredeyse tamamen bu "düşman" üzerine inşa etmiştir. öcalan'ın idam edilmemesi veya onunla herhangi bir temas kurulması, en büyük "ihanet" söyleminin malzemesi olmuştur.
ancak, "devlet aklı(!)" ve iktidar bloğunun stratejisi değiştiğinde, aselsan a.ş.'nin de pozisyonunu güncellediğini görürüz. devlet bahçeli'nin, iktidar ortağı olduğu bir dönemde, "çözüm süreci" adı verilen ve bizzat devlet tarafından öcalan ile görüşmelerin başlatıldığı sürece yönelik tutumu, bu yapısal işlevin en net örneğidir. geçmişte başkası tarafından yapılması "teröristle masaya oturmak" ve "ihanet" olan bir eylem, iktidar bloğunun bir parçası olarak yapıldığında "devletin ali menfaatleri" adına atılmış bir adım haline gelebilir hatta bu süreci bizzat mhp lideri devlet bahçeli başlatır. burada ilkesel bir tutarlılık değil, pragmatik bir iktidar stratejisi devrededir. milliyetçiliğin ne olduğu, kimin yaptığına ve hangi amaca hizmet ettiğine göre yeniden tanımlanır. eğer eylem, mevcut iktidar bloğunun bekasına hizmet ediyorsa meşru, ona karşı bir konumda ise gayrimeşrudur. tıpkı uğur mumcu'nun dediği gibi: iktidarın parçası olan bir milliyetçilik, emperyalizme karşı değil, iç muhalefete karşı bir silah olarak kullanılır.
sonuç olarak, uğur mumcu'nun aselsan a.ş.'de sunduğu çerçeve, bir dönemin fotoğrafı olmanın ötesinde, türkiye'de sağ milliyetçiliğin yapısal bir analizidir. bu, milliyetçiliğin, ulusun ortak çıkarlarını değil, belirli bir sınıfın ve iktidar odağının çıkarlarını korumak üzere seferber edilen, içeriği konjonktüre göre doldurulan ve en büyük sermayesi "düşman" olan bir şirket olduğunu gösterir. bu şirketin varlığı, gerçek bir toplumsal barışın ve sınıfsal adaletin önündeki en büyük ideolojik engel olmaya devam etmektedir. mumcu'nun neredeyse yarım asır önce yaktığı bu ışık, bugünün karmaşık siyasi ilişkilerini anlamak için hala en güçlü projektörlerden biridir.
ASELSAN yabancısından çok daha yüksek nitelikte kamera yaptı.
Kanada'nın ambargosunu tersten koyduk.
Azerbaycan tarafından kullanılan TB2 BAYRAKTAR iHA sisteminde Kanada imalatı kameraların bulunması diplomatik bir krizi da getirmişti. Kanada, Karabağ Savaşı ile birlikte hem Azerbaycan hem de Türkiye’ye ambargo uygulamaya başlamış, kamera sevkiyatını durdurmuştu.
Kaynak: https://tolgaozbek.com/sa...k-nitelikte-kamera-yapti/
Türk mühendislik kurumu desek yanlış olmaz galiba. Ancak mühendislerinin bazılarının şüpheli ölümleri ve bazılarının yurt dışına gitmesi onu zayıflatmış olmalı.
hayırlı olsun ..... babalar gibi satmaya devam ...
ASELSAN resmi başvuru yaptı: "ASELSAN QATAR" ismi tescil edildi! Aselsan, Katar'a mı satılıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BAE ve Katar temaslarıyla birlikte savunma sanayi şirketlerinin satılacağı iddiaları sonrası yeni bir gelişme yaşandı. ASELSAN, Türk Marka ve Patent Kurumu’na başvurarak, “ASELSAN QATAR” markasını tescil ettirdi. CHP'li Mahmut Tanal, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın yanıtlaması talebiyle soru önergesi verdi.
Teee 1997 yılında ürettiği 1919 model cep telefonuyla dönemin en önemli markalarından ericksson’dan daha kaliteli bir iş ortaya çıkarmış elektronik şirketi.
torpilsiz de gayet güzel girilip çalışılabilen yerdir. aksini iddia etmek oraya bileğinin hakkıyla gelmiş ülkenin pırıl pırıl mühendislerine çamur atmaktır.
torpilli illa ki vardır, kaç kişilerdir kimlerdir bilmiyorum, ama siz giremediniz diye alayı torpilli diye anca kendinizi kandırırsınız. bir çok şirketten çok daha az torpil dönen bir iş yeridir.
stajerlere genelde hiç bi iş yaptırmadan kenarda oturarak staj yaptırıldığından orda torpilli birilerini bulmanız daha olasıdır.
bunun dışında ortalamanız 3,5 üstü ve yine de giremediyseniz ya okulunuzu dandik bulmuşlardır ya da karakterinizi. dandik dedik diye alınmayın, onlara göre odtü bilkent itü değilseniz yaş.
(bkz: askeri elektronik sanayi A. Ş.) türkiyede çalışılabilecek nadide kurumlardan biridir. gerçek mühendislik yapılan ve yapılan işten tatmin olunan tek kurumdur denilebilir.