‘...şu dünyayı tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın? ‘
bu kadar da karamsar olunmaz ki be kardeşim. hiç mi kedi sevmedin karşılıksız. hiç mi bir çiçeğe hayranlıkla bakmadın. yazık kimin çocuğuysa...
ben ey tanrı. neden daha iyisini yapmadın diye bağırırdım ayrıca. yetmez ama evet.
insan insanın acıdaşıdır deyip mevzuya son noktayı koyan ve nietzche'ye fikir babalığı yapan değişik kafa.
ama bütün insanların akıbetini en derininde hissetmiş ve ölmüştür.
ölüm orada, burada, şurada.
kadınlar hakkındaki düşünceleri okunduktan sonra danzig, hamburg, frankfurt falan değil de, konyanın bozkırlarından kopup gelmiş izlenimi bırakan filozoftur.
--spoiler--
Kibar ve dostça davranarak insanları esnek ve itaatkar yapabilirsiniz: bu yüzden sıcaklık balmumu için neyse kibarlık da insan doğası için odur.
--spoiler--
Yaşamımızı şekillendirirken hayatımıza yön tutacak sözleri vardır. Severiz.
Frankfurt sokaklarında sık sık köpeğini dolaştırırmış. Öyle ki bir moda yaratmış. Karamsarlığı felsefesinin merkezine oturtup nietzsche’ ye örnek olmuş.
mücadelemize teselli veren kötümser bakış açısını özümsememizi yazar.
mesala para için ölüyor musun, o halde çok çalış ama ölümü de unutma. böylece paraya kısa süreli sahip olacağını düşünüyor, hayatın farklı yönlerini de düşünüyorsun.
schopenhauer gerçekten bir dahi filozoftu. tanrı huzur içinde uyutsun.
1-)Birisi sizin için gerçekten çok değerliyse, bunu ondan sanki bir suçmuş gibi gizleyin. Bu hoş bir şey değildir ama doğrudur. Çünkü, bırakın insanları, köpekler bile büyük dostluklara katlanamazlar.
2-)Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor.
"neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin, eğlence ya da meşgale ile kendini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder. tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi.
birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir; okumak onları ahmaklaştırır. çünkü her boş vakitte okumak ve sürekli olarak sadece okumak zihni, sürekli elle çalışmaktan daha fazla felç edici bir etkiye sahiptir. zira ikinci durumdaki uğraş kişiye kendi düşüncelerini takip edebilme imkanı sunar.
nasıl ki yabancı bir cismin ağırlığı üzerinden hiç eksik olmayan bir yay sonunda esnekliğini kaybederse; başka bir kimsenin düşüncelerini sürekli üzerinde bir baskı unsuru olarak varlığını koruyan bir zihin de körelir, keskinliğini kaybeder. sürekli yiyen bir kimse midesini bozar ve böylelikle bütün bedenine zarar verirse, zihin de düşünce malzemesiyle gereğinden fazla beslenerek boğulabilir. çünkü bir kimse ne kadar fazla okursa, okuduklarından kalan izler de kaçınılmaz olarak o kadar az olacaktır.
zihin üzerine tekrar tekrar yazı yazılabilen bir tablete benzer. derin derin düşünmeye zaman yoktur ve nasıl ki aldığımız gıdalar bizi yemekle değil sindirimle beslerse, okunan şeyler de ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir. eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz, büyük bölümü kaybolur."
*bir keresinde ne kadar mutsuz bir evliliği olduğunu uzun uzadıya anlatan çok geveze bir kadının muhabbetine katlanmak zorunda kalmıştır. onu sabırla dinlemiş ve kadın en son kendisini anlayıp anlamadığını sorduğunda:
-hayır, ama kocanızı anlıyorum. diye yanıt vermiştir.
Bu olay filozofun başından geçmiş. Yalnız adam yüzyılın kapağını koymuş.