allahın sonsuz sabır ve sevgi verdiği, bir insan nasıl böylesine karşılıksız sevebilir dedirten, gözleri daima şefkatle bakan, çocuklarının huzurunu ve mutluluğunu herşeyin üstünde tutan, evde yoksa büyük özlemle kapının zilini çalmasını beklediğimiz dünyanın en muhteşem varlığı.
annecim iyi ki varsın doğum günün kutlu olsun.
yer yüzüne sadece bir sebepten geldiklerine inandığım varlıklar. insan denmez onlara birer melektirler. yeryüzündeki görevleri tamamlandığında kanatlarını takıp tekrar sizi görecekleri günü beklerler.
elleri sürekli soğan kokan
aklında hep akşama ne pişireceği olan
çocukları ahh dese pencereye çıkan
yüreği her daim pır pır olan
gece bir gözü açık uyuyan( dışardaki çocuk eve gelene dek)
pazara çıkan
ekonominin allahını bilen
azla harikalar yaratan
en güzel kahvaltıyı hazırlayan
en güzel tostu yapan
arada sırada dedikodu yapan
sabah türk kahvesiyle sigara tellendiren
yaklaşık 80-100 kilo arası olan ( kimse kızmasın annemi yazıyorum)
sinirlendimiydi özür dilemesi tehlikeli olan
çiçek alınca sevinen
altın takmayı seven
çocukları için ölebilen(gerçekten)
ne yazsam az gelecek kadınlardır.
geçenlerde çekim için elmax kanalının kadınlarla ilgili anne ve annelik temaları üzerinde duran bir televizyon programına gittim. şimdiye kadar hayatımızdan yitip giden bir çok kutsal düşüncelerin veya olguların arasından, belki de dimdik ayakta kalabilmiş tek şey "anne" ve "annelik" kavramlarıydı. ama ne yazık ki artık bunu da ayaklar altına alıyor şerefsizler. birbirinden şırfıntı onlarca orospu kılıklı karıyı bir araya toplamış anne temalı bir programda sex üzerine muhabbet ettiriyorlar. evet medya insanları bu hale getirdi. herkesin maneviyatında yatan kutsal düşünce ve varlıklara saldırıyorlar, ve bunun adı bu günlerde basın özgürlüğü olarak lanse ediliyor. öbür tarafta yatacak yerleriniz yok lan..
usta güdümlü terlik kullanıcılarıdır..
ciddi anlamda düşünüldüğünde bu başlık altına girilen bütün entryleri birleştirdiğinizde bile bir çok şeyin eksik kalacağı,onu anlatabilecek kelimelerin hiç bir zaman icat edilmediği ve edilemeyeceği kutsallık abideleridir..
yokluğunu,varlığını ondan uzak düşünce daha iyi anladım..bir bağ vardı beni ona bağlayan görünmeyen...belki kesilmişti göbek bağım ama yinede görünmez bir şekilde bağlıydım ona...canım sıkılınca,güzel bişey olunca ,kötü bi şey olunca bi hevesle telefona sarıldığım we aradığım kişi..aynı zamanda ilişkimde en çok yalan söylemek zorunda olduğum kutsal insan..mezuniyetimde (sahtede olsa)sarılarak bana ağlayan ,beni ne kadar çok sevdiğini anladığım ,asla kopamayacağım kişi...
müjde anne müjde
bir unutanın oldu
artık rüyalarıma girmez oldu yüzün
seni her özlediğimde
dört bir yanımı kapladı
sensizlik sessizlik
ve bir o kadar da hüznün
ben unuttum anne unuttum seni
duyamaz oldum
rüzgarın kemanını her tıngırdetişinde
bana geceleri masal anlatan
şiir okuyan sesini
anne sen gideli hatırlamıyorum
kabussuz ve üşümediğim bir gece
unuttum
yüzünü
sesini
ve beni bastığın bağrını soğuk gecelerde
unuttum belki
ama ben bir şeyi unutmadım
unutamadım anne
seni sevmeyi
sen benden çok uzaklarda olsan bile
ben şimdi sana geliyorum
bütün unutmaların
ve unutamamaların acılarını
çürüterek yüreğimde
on yıl kilometre öteye
bekle beni geliyorum
geliyorum anne
sen beni sonbaharda bıraktın anne
sen yokken hiç ağladım ben
kitap okudum
şiir yazdım
ve sensizliğe inat
geceleri uyumadım
anne inan bana
ben seni kokladım
her gül bahçelerinin önünden geçtiğimde
yıldızlara baktığımda
mehtabı ve denizi her seyredişimde
sevdiğim kızları değil
anne
ben seni düşündüm sadece
anne söyle bana
ben doğarken hiç ağladım mı
anne ağlar mıydım hiç uzun uzun
tahta beşiğimde
şimdiler özlediğim
o ılık gecelerde
belli ki ağlamazdım
ben gülerek doğdum anne
ben sana geliyorum
ve bak ben şimdi ağlıyorum işte
anne ben sana geliyorum
kahvaltısız sabahlarım
okuduğum kitaplarım
sensizliğe inat yazdığım şiirlerim
boyasız ayakkabılarım
on sekiz yaşım
sensiz ve soğuk gecelerde
akıtamadığım göz yaşlarımla birlikte
ben
sana geliyorum anne
sen gittin ve giderken benden
çok şeyi götürdün anne
sen gideli hiç bahar gelmedi
sen gideli kartopu oynamadım
yazın sıcaklığı ısıtmadı
senin sıcaklığın kadar beni
sen beni
sonbaharda bıraktın anne
ve ben
hala seni arıyorum
önce yeşeren sonra solan
ve ardından çürümeye yüz tutan
tutturan
seni ve çocukluğumu kaybettiğim
her sonbaharda
yeryüzünü bir pösteki gibi kaplayan
yapraklar arasında
anne ben sana geliyorum
senin beni bırakıp gittiğin
o puslu havada
ve yine
o kahrolası
mahpusluk sonbaharda
anne ben sana geliyorum
ben
..sana
...geliyorum
....ANNE