dünyada hakkı ödenmiyecek kutsal varlıklar doğurmak gibi essiz bir şansa sahip.yavrusunu her daim koruyan,besleyip büyüten asla kırgınlık duymayan allahın cennetinin en güzel yerini ayırdığı mübarek kadın.zaten sevginin son kırıntılarını bu dünyada taşıyan bir anneler ve çocuklar kaldı geri kalan her şey kirlendi yok oldu.
hayatımı zindan etmiş kadındır
doğduğumgünden bu yana 22 yıldır negiydiğimden ne yediğime kadar herşeye karışan ve beni mutsuz bir insan yapmak için gerekli herşey bilinçli yada bilinçsiz yapandır kendisi. saçlarımı bile onun istediği gibi kestirip uzatyana kadar sokağa çıkmayı reddetmeme neden olmuştur. odamı didik didik karıştırıp benim bile yerinibilmediğim şeyleri bulur , en işe yarar şeyleri çöpe atar ki bunların arasında bilgisayar malzemeleri de vardır.
gün boyunca konuşur , sürekli şikayet eder , sürekli sağının solunun ağrıdığını söyler ve bundan sizi sorumlu tutar. beyninizin içinde ona ait tek bir güzel anı kalmayana kadar sizi kemirmeye devam eder.
ondan nefert ettiğinizi annladığınız anda yapabilirseniz kaçın kurtulun yanından. yada benim gibi ikinizden birinin ölmesini bekleyin. başka türlü kurtuluşu yoktur çünkü.
elinin değdiği her yere güzelliğini bırakmış rüya kadın.
dalin kokusunda bile onu hatırlıyorum.
küçükken gözlerimi yakmamıştı hiç ama; şimdi gözlerimi dolduruyor.
saçlarım ipek gibi kokum bebek gibi..
bütün millet dalinci var mı dalin gibi..
ondan sonra hiç o günlerdeki kadar güzel kokmadım ben..
Seni 9 ay karnında taşıyan, bugünlere getiren. seven, okutan, ne halt yemiş olursan ol affeden, karnını doyuran, kendinden önce seni düşünen, seni en önemli yaşama nedeni olarak gören, senin kötü olduğunu duyduğu an altındaki bmw x5i kontakta bırakıp koşarak yanına gelen, alışverişe gittiğinde market sahibi Şaban usta'nın köşeyi dönmesine neden olan ve o yaptıgı alışverişleri apartmanın bilmem kaçıncı katına senin çıkarmanı bekleyen, odandaki bilgisayarının üstüne bile işlediği dantel örtülerden koyan, "anne bu ne" dediğinde ise, "tozlanmasın diye koydum" diyip seni güldüren, desenini çok beğendiği yeni koltuktakımının üzerini çarşafımsı birşeyle örten "misafir geldiğinde çıkarırız, şimdi kirlenmesin güzelim koltuk" diyen, seni her an kaybetmekten korkan değerli yüce insan şeysi..
bir derdiniz oldugunu, mimiklerinizden, sesinizden, durusunuzdan, gozlerinizden bir saniye icerisinde anlayabilecek tek kisi. derdinizi bilmeden sizin yerinize o uzulur, derdinizi sahiplenmek ister, ama elinden bir sey gelmez de. sesiniz kisildi diye gece uyuyamayan tek canli. ilk ve son gercek ask.
Hersey onunla, hersey onun sayesinde baslamıstır.
basıma gelenleri rüyalarında gören, beni düsünmek adına kendini dahi unutan, yavrumun sevgisi bölünmesin diye baska cocuk istemeyen, agladığımda bana sarılıp benden cok aglayan, elinde olsa beni pamuklara sarıp sarmalayacak meleğim.
Sen yatagında uyuyorsun ya ben hep yorgana bakıyorum.
acaba hareket ediyormu, acaba nefes alıyor mu diye.
ağladığınız zaman, hastalandığınız, üzüldüğünüz, acıdığınız zaman rüyalarına girdiğiniz tek insandır. derdinizi söylemesiniz bile, saklamaya çalışsanız bile, herkesi kandırırsınız ama annenizi asla. aranızdaki mesafe binlerce kilometre olsa bile.
siz onun, o da sizin bir parçanızdır; hem bedenen hem de manen.
yani, sizin parmağınız kesilse onun yüreği sancır.
ama siz onu, onun sizi sevdiğiniz kadar asla sevemezsiniz.
çünkü anneniz size, siz de ancak ve ancak çocuğunuza aynı büyüklükte bir sevgi duygusu besleyebilirsiniz.
sırf gözlerindeki saf sevgiyi görebilmek için hasta olmak istediğim.
yine mi giymedin atlet demesine kurban olduğum.
yaptığı mükemmel (üstelik de bedava) içli köftelerine hayran olduğum.
ortak bir paydada *, özel isminin paya yazılmasıydı senin değerin ulu nun gözünde. ve senin ayağının altına serdi o dünya da bulamadığımız yeri. günahkar oğlun yanarken diğer yanda sen eminim orda bile üzüleceksin. hayatımda kazanamadığım diğer sınavların kaçınılmaz burukluğunu yatıştırmaya çalıştığın gibi.
o yaz gecesinin sabahında, 17 yaşımın tüm hırçınlığı ile geceyi sokaklarda geçirip de usul usul, kimse uyanmasın diye gün doğumunda beraber yaşadığımız o iki odalı eve geldiğimde koridorda karşılaşmıştık seninle. omuzlarında beyaz atkın vardı. üzerinde sarı çiçekli geceliğin. gözlerimi kaçırmıştım gözlerinden. leş gibi kokuyordum. dünya'nın tüm pislikleri kalbimdeydi. ilk aşık olduğum kız yeni terketmişti beni. anlatamıyordum kimseye. ilk hayal kırıklığımı canlı yaşıyordum o gün doğumunda. ilk can çekişmemi o sabah, o koridorda yaşıyordum. ilk ölümüm, o koridorda yaşanıyordu.
sen ise izliyordun. sessiz adımlarla yanıma yaklaşıp sırtıma dokunmuştun. çenemi kavramıştın o buruşuk ellerinle. yaşamışlığının kanıtı olan ellerinle. ilk defa, yok olmak istemiştim. ilk defa, kendimi, kendime gömmek istemiştim o sabah. leştim çünkü. senin rahminden, nur topu gibi dünyaya gelip, sonrasında, 17 yıl geçmeden bok gibi kokan bir leştim. tüm pislikler gözlerimdeydi. tüm pislikler ruhumdaydı.
gözlerim kan çanağıydı. çakallara içiriyordum karanlık gecelerde. sen yüzümü kendine çevirirken, bir anlığına koridorun sonundaki ayna da kendimi görmüştüm. yeni çıkmaya başlayan bıyıklarım, kanlı gözlerim, hafifçe akan burnum...
bir cümle bekliyordun benden. bir kelime ya da. o anın anlam ve önemine yaraşabilecek tek bir şey. ne söylemeliydim ki? ne söyleseydim söndürebilirdim o gün doğumunda, o koridorda gerçekleşen ruhsal yangını?
"dar geliyor."
dudaklarımı kesercesine ağzımdan çıkıp atmosferde yankılanan cümle buydu. neyin dar geldiğini bilmiyordum ama. hiçbir zaman da bilemedim zaten. hala da bilmiyorum. fakat, o gün doğumunda dar geliyordu bir şeyler. belki giydiğim kösele ayakkabılar. belki de ruhuma giydiğim şu beden!
beni, hızlıca çektin kendine doğru. bastırdın göğsüne. doladın kollarını sırtıma... ilk önce, nedenini bilemediğim bir tedirginlik yaşadım. saniyenin binde birlik bir zaman dilimine sığdı bu tutarsızlığım. sonra, ağladım. bardaktan boşanırcasına ağladım. hayata boşalırcasına!
nefesimin ritmini kaybetmeye başladığımda senin de ağladığını hissettim. tuttuk birbirimizi. yüzlerimizden. konuşmadan karar verdik. bir daha birbirimizi ağlatmayacağımıza dair. aradan yıllar geçti. yollar. aşklar. ihanetler. aradan her şey geçti. ilk hayal kırıklığımın babası olan o genç kız hariç...
şimdi, yine ağlıyorum. o sabah ağladığım gibi. bardaktan boşanırcasına. hayata boşalırcasına. hep ağlıyor olmama karşın aradığım cennet'in yerini biliyorum. gökyüzünün en tepesinde değil, aradığım cennet! senin ayaklarının altında! tüm duygularımla ayaklarının altına uzanmış, neden kovulduğumu anımsayamadığım cennet'ine alman için bekliyorum!
hastandığın zaman başında bekleyen yeri geldiğinde sana kızan kızsa da adırmadığın elleri öpülesi iş bulana kadar yeri geldiğinde parasına muhtaç olduğun varlık... öğrenci evinde yaptığın yemekleri bir kenara bıraktığın ve ev halkının hep birlikte iştala yediği yemekleri her daim olmasada ara sıra gönderen varlık...