genelde teknoloji ile arası iyi olmayandır.
kablosuz internetten bağlanan bilgisayarın interneti yok diye mouse ve güç kablolarını kontrol eder. *
ama anne:
telefonunuzu 5 defa üst üste açmadığınızda sırasıyla polis, mit ve
genelkurmaya haber verebilecek canlıdır.
yanındayken sürekli tartışılan ama onun uzağındayken "canım annem ya" diye iç geçirten muhteşem insan. işim yok yarın beni kaldırmayın dememe rağmen sabahın köründe "bu saate kadar yatılır mı" diye ortalığı kasıp kavuran babaya karşı "erken kalkmam" lazım dememe rağmen bana kıyamayıp kaldıramayan kutsal insan.
Küçük bi kızken annemin köyüne giderdik. epey de kalırdık. Annem o zamanlar neşeli bir insandı, insanları ziyaret ederi, güler, kahkaha atardı. ben hiç bişeyi anlamayan bi kız çocuğuydum. Öyle bakardım annemin önümden geçerken savrulan elbisesinin eteklerine.. o kadar güzeldi ki..
Salak bi kız çocuğydum demiş miydim? evet, geç de anlardım, ben anlayana kadar annem çoktaaan dıdısının dıdısına ziyarete gitmiş olurdu. Babam görevde olurdu, ablamsa yaşıtlarıyla.
Salak bir kız çocuğu olduğm için yaşıtlarımla da anlaşamazdım. öyle oturur beklerdim. saatlerce.. Annem geldiğinde dünyalar benimdi! kahkaha atarak gelirdi. eteğine yapışırdım. çok da küçük değildim ama yine de eteğine yapışırdım. Anneminse yapması gerekn şeyleri vardı.
Yine beklerdim. Annem işlerini btirip, oturduğunda kaç saat geçmiş olurdu hiç anımsamıyorum. bu seferde ben beklemekten sıkılırdım ve annemi iterdim, huysuzluk yapardım. O yine de gece uyurken bana sarılırdı. bilirdim sarılacağını..
Yine itiyorum annemi. Git diyorum. ne yaparsan yap. Ben elin memeleketinde anne anne diye ağlarken hala ağlıyorum diyorum. yanındayım ya hala ağlıyorum diyorum. Bencilce diyorum bunları. Bu kadar bencil olduğum için de kendimden utanıyorum. Artık diyorum, artık ağlamaya öyle çok alıştım ki, bak yemek yerken bile ağlayabiliyorum diyorum. Sahiden de o an yemek yerken bi yandan ağlıyorum. içim acıyor anne, geri gel nolursun..
Ölme nolursun anne, varlığın bile benim insan olmama yeter.. sana bişey olmasın nolur anne..
bugün annem aradı beni. ''oğlum elbiselerini yerleştirdin mi valize?'' dedi, ''merak etme anne'' dedim. van'a gidiyorum; soğuk olur diye iç don yollamış bin tane. çoraplar külotlar...
ana yüreği işte. arıyor sürekli.
''veysel abini radife yengenin kızına yaptık. akşam yüzük takacağız.'' dedi, ''yuh anne ya, o kız küçük değil miydi?'' dedim. meğer kız 22 yaşına gelmiş. ne çabuk büyüyor bunlar.
''sen de oralardan bul bir hemşire falan sana da bir yüzük takalım artık.'' dedi. diyor ara sıra böyle. bazen bul birini diyor, bazen askere git gel diyor.
desin ama.
allah benden alsın ona versin.
o hep benim böyle başımın etini yesin.
tecmo cup oyununda robin field'ın sevdiceği gibi bir şey. devre arasında "harika oynuyorsun, bunu ikinci yarıda devam ettir <3" der her daim. ağzına sıçtığımın kızı bir kerede farklı bir şey söyle.
hayattaki en büyük bugdır kendileri. zira bir insan bir insanı nasıl bu kadar karşılıksız sevebilir hala aklım almamakta. doğrularınla yanlışlarınla seni olduğun gibi kabul edecek başka kimse yok şu lanet olası hayatta. gerçek değeri asla anlaşılmaz ancak gurbete gittin mi, yeterince ayrı kaldın mı, az da olsa anlarsın nasıl bir şey olduğunu o'nun.
ne zaman la'l'i dinlesem sabahları çalan alarm gelir aklıma, sonra da telefonu duvarlara vurasım gelir. yemede içmede gözüm yok vallahi anne, güne senin sesinle uyansam yeter bana.
çocukken, bir çalışmaya başlayayım " sana ne istersen alacağım " derdim anneme ama o çalışmaya başlayacağım seneler hiç gelmeyecek sanırdım.
şimdi ise epeydir çalışıyorum onu çok mutlu edecek ya da hayatını kolaylaştıracak bir sürü şey aldım; evlat mutlu etmek nasıldır bilmiyorum ama annenin dolu dolu bakan gözleriyle her aldığın şeye " evladım ne gerek vardı, paranı harcamasaydın " diyerek teşekkür edip sarılması dünyalar bedel.
bin ömrüm olsa binini de anneme verirdim.