bugün

kravatlı şehir.
denizi olmadığı için ne tarafa dönerseniz dönün insan yüzleriyle karşılaşacağınız,bu yüzden de kimseye yamuk yapamayacağınız,asla yalnız kalamayacağınız,şu an karar verip duşunuzu da aldıktan sonra en geç 1 saat içinde arkadaşlarınızla buluşabileceğiniz,dünyanın en yaşanabilir ve huzurlu bulduğum şehri..
ankara;
temizlik işçilerinin çöpten topladıkları 4.200 kitap ile kütüphane oluşturulmuş.
•••ahlaksızlığın,adaletsizliğin,sapkınlığın ferman olduğu bir devirde kitap okumak erdemliktir.
ellerinizden öperim abilerim.

görsel
yılmaz erdoğan'ın muhteşem şiirlerinden... müziğini de deniz erdoğan yapmıştır.

Ankara'ya
Öyle yakışırdı ki kar..
Asfaltlar ışıldar,
Buz tutardı resmi yalanlar...
Kimse keman çalmaz belki ama
Çok keman çalınsın balolarında
Diye yapılmış
Gri
Sisli
Binalar...

Alnının ortasında
Ciddi bir devlet asabiyeti.

Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
Bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
Bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz Ama tanrım neyi?)

Kahve önü çatlak mozaik
Bel kemiğine tehdit
Kürsüler üstünde
Çok sigara içen
Öğrenciler

Bir daha asla yaşayamayacağı
Aşkları teğet geçerken
Hep onu sevmeyenleri severek
Hep onu sevenin gözlerinden
Kalabalıklara kaçarak
Karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
Yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
Bir izmirli güzele dayatmak varken
(Hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın halkların sevgililîğî!)

Soyut bir sevdaya
Beşik kertilmiş olan
Dağda çoban,
Şehirde şark çıbanı sayılan,
Fırat'ın büyük elleri
Ararat'ın kız yelleri
Cilo'nun derin nefesleri
Hülasa kente hukuk mukuk okun
Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş

Anadolu çocukları,
Ankara' ya
Öyle yakışırdı ki kar
Asfaltlar ışıldar,
Buz tutardı resmi yalanlar

Belki balkona Kar seyretmeye çıkar diye
Sevdiğimiz kızlar
Çok dibimiz donmuştur
Ve çoğu zaman
Bu kar mevzuu
Kızlara yeterince ilginç gelmemiştir

Hiçbir şey
Kapalı bir dükkan kadar
Hüzünlü gelmez insana
Ankara'da,
Yoksa bugün bir hayat
Yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra.

Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
O kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
O okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
Tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra
Bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde
O kadar aç oturrnadım sofraya
Ankara'ya

Öyle yakışırdı ki kar
Çok yabancı bir soluk duyulur bazı
Bilinmez bir dilin ıslığından
Anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
Öyle deme Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
Bu kadar insanın neden Ankara'yı sevdiğini anlamadan

Ankara'da yaşamak
Yollarına hep sevdiğimiz insanların
Adlarını vermediler ama
Biz her duvara
Bilvesile onların adını yazarak yaşadık
Kül ve betondan mürekkep
Yaşadıkça yaşanılası gelen
O tuhaf bozkır kokusunda.

Ankara'ya
Öyle yakışırdı ki kar.
Asfaltlar ışıldar...
Bir günden bir sürü gün yapan
Mesai saatlerinde hiçbir şey yapan

Hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
Rakıyı bol sulu içen
Dokunmasın için deği!
Çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
Hep kağıtlara bakarak,

Hep kağıtlardan bakarak
Hem Neşet Ertaş' ı hem Bülent Ersoy' u
Aynı anda sevmeyi başararak,
Karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
Çok beğenmeyerek ama
Yine de bu tasarrufunu takdir ederek
Boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
Yürüyen...

Memurlar.......
Ankara'ya
Öyle yakışırdı ki kar..
Asfaltlar ışıldar,
Buz tutardı resmi yalanlar...

Biz,
Şimdi kapalı birr kuruyemişçi

Dükkanının
-ki bütün plan kar altında
Tuzsuz ay çekirdeği çitieyip
Yanı sıra bafra içmektir-

Kötü ışıklandırılmış vitrininden
Umutsuzca içeri bakan,

Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
Merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,

-yani sistem kendi verdiği kimliği
Zırt pırt geri istemektedir-
Doğduğu yer yüzünden
Doğuştan kavgacı zannedilen ama
Pek çoğu kavgadan nefret eden

Kavgacı
Esmer
Cesur

Korkak
Çoğu kürt
Çoğu türk
Çocuklardık...
Ankara'ya
Öyle yakışırdı ki kar....
Ha sonra

Belki Ahmed Arif'in aklına
Hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara'' yı

O'nun kadar sevemeyecek
-bir şiir islenir:

Kar altındadır varoşlar
Hasretim,nazlıdır ankara.....

Ustam yine sen bilirsin ama
Hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.

Ankara'ya
Öyle yakışırdı ki kar...
Asfaltlar ışıldar...
Yalanlar...

Şimdi ve sonra
Ne zaman Ankara'ya kar yağsa
Elim gönlüm,
Çocukluğum buz tutar.*
görsel
şimdi uzun uzun bir şeyler karalasam biliyorum ki söversiniz. mühim değil.

bu şehre yerleşmek üzere ilk geldiğim günü çok iyi hatırlıyorum, şaşırdınız di mi lan.

annem sarıldı, öptü, ağladı, kendine iyi bak, insanlara güvenme dedi gitti. hamurumdaki kazmalık cümlenin sonunda saklı. konuyu dağıttık yine lan. neyse.

evet ilk geldiğim gün. üniversiteye başlıyorum ama yaşım epey bir küçük. insan o yaşta liseye başlıyor lan. neyse abartmayalım 16 yaşıma girmişim. gözüme ilk takılan takdir edersiniz ki duvarlardaki devasa i melih gökçek posteri oldu. moralim bozuldu. 18 tercihten sadece 2 tanesi ankarayken, nasıl oluyor da burdayım dedim kendi kendime.

sonra zamanla ilk ankara travmam olan gökçek posteri sorununa çözüm buldum. yürürken rastlarsam sakızımı balon haline getirip o baloncukları göz kısmına yapıştırdım. evet melih, onların hepsini ben yaptım. ayrıca belirteyim sırf bu amaçla yanımda kutu kutu sakız taşıdım, inkar edecek değilim.

zamanla alışmaya başladık şehre söve söve de olsa. o ikileme başka bir şey esasında ama, anladınız söyletmeyin.
yeni insanlar, tanımadığın yüzlere aşina olmaya başlama, ergenlik tabiriyle ortamlara akma. ikinci travmam da tam bu mevzu üzerine zaten. ilk bir senemde her mekana girişte sıkıntı yaşadım. hayır yaş 16 ama görüntü 13 öyle bir fena durum. sıçmışım sıvıyorum yani. hiç unutmam en çok da saklıkent duman konserine giremeyince üzülmüştüm lan. hayır neyine senin o yaşta saklıkent demedi kimse tabi, bilet de elimde patladı. şimdi s.kseler gitmem o ayrı. yine büyük konuştuk, neyse unutun son dediğimi.

zamanla çevresi sabitleşiyor insanın, hoş. insanları tanımaya çalışmaktan yorulmuş bünye artık cebinde hali hazırdaki dostlarla yaşamını idame ettiriyor, o daha da hoş. zuhal olcay'ın ankara da aşık olmak zor deyişinin sebebini anlıyor insan. ankara soğuktur. ankaralı'ya aşık olmak üşütür.

geçiyor biraz zaman. burnunu nereye soksan bir tanıdık çıkmaya başlıyor. selamlaşmalardan zevk almaya başlıyorsun.
favori mekanların oluyor. misal su'dem diye bir mekan vardır, kıymetlidir benim için. o mekanın binasını yıkan çankaya belediyesi'ne de yeri gelmişken ayrıca sövmek istiyorum. o binayla birlikte anılarımı da yıktınız lan!

yılmaz erdoğan'ın ankara şiirini dinledikten sonra ankara'yı en çok kış mevsiminde sevmeye başladım. üşüdüm, sarıldım. kulağımda kulaklık mp3te yılmaz erdoğan, yanımda güvendiklerim çok yürüdüm. en kötü sesimle yükseklere çıkıp bağırdım, çığlık attım, rahatladım. konur sokakta eylemlere katıldım. her ergen gibi yüksel'deki heykellerle konuştum. güven parktan geçerken hep arkayı kolladım. herkes gibi kızılay'daki çevik kuvvetten laf yedim.
11'de biten otobüsler yüzünden tüm sermayeyi hep taksicilere harcadım. varlığından asla yoksun olmayacağımı bildiğim gerçek bir dost edindim. ankara'yı en çok onunlayken sevdim. meclisin önündeki parkta inadına karl marx okudum.

belki istanbul gibi tapılacak, izmir gibi aşık olunacak bir şehir olmadı ankara hiç.
tapılan anıların yaşandığı, şahsi kıymetler üzerine kuruludur ankara. her bir kaldırım taşındaki gülümsetecek hatıralarına aşık olur insan, kendisine asla.

hem bir öğrenci için en idealidir, dağıtılan zibilyon bildiriyle senelik defter ihtiyacı karşılanır. vallahi, denedim bizzat. lakin konur'da her uzatılan bildiriye atlamanız gerekiyor, es geçmeyin.

son olarak:

simdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yagsa
elim gönlüm,
çocuklugum buz tutar. *
vega'nın hafif müzik albümündeki 12. parçası

yağmur dönerken kara
yavaşça
süzülenler yola
araba dolusu bir tuhaf seven
şarkılar çalan söyleyen
sevenlerden biri ben
arkada bıraktığım sen
kim olduğunu biliyorsan söylesen

ah yamur dönerken kara
şarkılar var falımda
hepsi sana, hepsi sana
bu gece ankara

ah yağmur dönerken kara
yine yol var falımda
ister özle,
yok istersen hiç hatırlama

sokaklar dolusu
şekerli kar kokusu
tunalı'da gezinirken
bizde bir kahvaltının tutkusu
acıkanlardan biri ben
arkada bıraktığım sen
kim olduğunu biliyorsan söylesen

ah yamur dönerken kara
şarkılar var falımda
hepsi sana, hepsi sana
bu gece ankara

ah yağmur dönerken kara
yine yol var falımda
ister özle,
yok istersen hiç hatırlama
yasamayanlarin bilemeyecegi, yasayanlarin müptelasi oldugu, dünyanin en güzel sehirlerinden birinde bile olsaniz özlemeden edemeyeceginiz, sevilesi sehir..*
üzerine yazılmış en güzel şiir aşağıda olan şehir.

Hey gidi Ankara hey!
Beni de benzettin ya kendine!
Astın suratımı, resmileştirdin beni
Hey gidi Ankara hey!
Beni de benzettin ya kendine
Yüzümde bürokrat gülümsemesi
Içimde politik çıkmazlar
Kaçıncı aşktı tattığım aksamlarında
Kızılayda yürüyemeden elele
Bir gecelik duygu esnemesinde
Yalnızlığımla kendimi evime attığım
Tadamadan mevsimlerini doya doya.

Kaybettim kendimi;
Herhangi bir sokağın, herhangi bir ayrımında
Geçerken ömrüm giriş katlarında
Üşüdüm, titredim;
Otuz yaşıma girerken bir yaz akşamında
Bekar evlerinin soluk aydınlığında
Kötü alışkanlıklar edindim
Hiçbir kıza yalan söylemedim Ankara
Ama bir ebruli aksamda
Ezan seslerine karıştı çığlıklarım
Oyalıyormuşum meğer kendimi geçici heveslerle
Kır çiçekleri açıverdi yüreğimde
Sen aşk de buna, ben çıkmaz sokak
Ankara!

Delik olan cebime koyacaktım tüm hüzünleri
Yine şiirler çalıp;
şairlerin soluk nefesli kitaplarından
şarkılar, şarkılar düzecektim ona
Ve Ankara;
Çelik renkli gecelerine dağıttığım aşklarımdan
Taç yapacaktım sarı saçlarına
Gözlerindeki yeşilden sürecektim antik yalnızlığıma
Ikimizin de paylaşacak bir şeyi olacaktı hayatta
Anlarsın ya!sen Ankara, ben ve o...
Üç kişilik bir dünya kuracaktık
Gözyaşlarının kahkahaya karıştığı şu dünyada;
Duygu sevinecekti
Telefon edip Zeynepe
"Evleniyormuş" diyecekti

Ve Çankayadan bir rüzgar esti
Kıskandın ya bizi!
Helal olsun sana
Su ölümlü dünyada
Kendin gibi bir dünya görmeden
Boğacaksın öyle mi kalabalık kaldırımlarında beni?
Hüzne doyacağım öyle mi?
Senin gibi gecekondularında
Benim gibi bozkır çocuğu
Meram akşamlarında;
Çiçeklerin nasıl olgunlaştığını bilirim ben
Çözmüşken tamda şifresini hayatin
Korkma Ankara, korkma!
Yazılmamış bir şiirin okundukça çoğalan ilk kelimesinde
Akıp giderken kaderimiz iki ayrı yöne
Mutlak buluşacak vuslat denizinde
Ankara korkma!
Okuduğu duaları anamın ikimizi de kurtaracak
Hiç ummadığın bir günde
şöyle güneş burcundayken sevinçlerin
Sen bana alışacaksın bende sana...
Ankara
ankaralı olmayan çoğu kişinin orijinal bi yorum yaptığını düşünerek "ıyy ne banal şehir gri ,sıkıcı, gezilcek yer yok ,başkent olmasa bi boka yaramaz,denizi de yok" falan dediği ama alışınca sevilen, istanbula göre daha huzurlu, güzel bi şehir.
yani tamam denizi yok da ona da yapcak bşi yok kardeşim.
Ben onların yalancısıyım.
görsel
BBC World de Boğaz manzarası eşliğinde anılan şehir. Ankara üzgün, Ankara yıkık, Ankara'nın gözü yaşlı.
görsel
yıllardır anlatılan bir anekdot vardır şöyle ki;

yahya kemal e sormuşlar ankara nın en çok neyini seversiniz diye. o da şöyle cevap vermiş ;

-istanbul a dönüşünü!!!
Masa başı Ankara

Masa başında kurulmuştur Ankara. Masa başı adamları yaratmış, sevmiştir.
Masa başı işlerinin kenti olmuştur.
Sokakları cetvelle çizilmiş, isimleri bir alfabetik indeksten sırayla seçilmiştir
Bestekar, Bilir, Büklüm, Bülten ... diye yan yana giderler.
Tarihi, üzerine sonradan dikilmiş elbisesidir, yaşanmışlığı değil.
Akıldır, mantıktır. Ruh ona sonradan biçilmiştir,gerekliliği bilindiği için.
Arkasında hayat değil bilgi vardır. Bu yüzden karmadır ruhu.
Kültürleri bir potada karmış, kendince birleştirerek kendini yeniden var etmiştir bu kent.
Tren Garı binasının karşısındaki Hitit Aslanı'na ters binen Nasrettin Hoca'dır Ankara.
Sterildir Ankara, heterojendir. Fakiriyle zengininin hayatları pek karışmaz birbirine.
Sıhhiye köprüsü görünmez bir duvardır kuzey ve güney arasında.
Sınırlar nettir Ankara'da. Çünkü devlettir Ankara. Devlet sınırları sever. Makamdır protokoldür.
Ankara Merkezdir. Ne topraktır ne beton Ankara; ne de ikisi arasında bir şey. ikisine de uzaktır, kendine özgüdür.
Denizsizdir Ankara. Otobüslerde, dolmuşlarda, pastanelerde, parklarda, insanların yüzlerine bakılarak kurulur hayaller. Çünkü bir deniz yoktur, insanlara sırtınızı dönüp seyredebileceğiniz.
Yalnız kalamazsınız, denize kaçamazsınız. insanların dönüp gelecekleri yer yine birbirlerinin yüzüdür.
Bu yüzden karşınızdakine yanlış yapmazsınız , insan ilişkileriniz net ve açıktır onun için insan, ilişkileriyle var olur Ankara'da.
Mekanlarından öte , insanlarının yüzleridir bu kente bağımlılığımızın temeli.
"Ankara" (Ancyra), "çapa"dan (anchor) gelir. Denizi kaçalı çok zamanlar olmuştur ama hala çapadır. Sabitler. Hareket ettirmez, Yazlar sıcak ve kurak, kışlar karlı buzludur. Ankara bunları taşır yakıştırır kendine.
Ancak baharlarda telaşlı ve huzursuzdur; sabırsızdır. insana en çok baharlarına yakındır bu yüzden.
Değişimi yakıştırmaz gibidir durağanlığına . Kısa kışlar ve yazlar, iç içedir baharlarında.
Geceleyin Köşk 'ün önünden aşağıya kayarken, bir tür deniz olduğunu hayal ettiğim bu ışıklı çukur dibine doğru çeker; uçmak ile batmanın bileşkesi bir hisle dalarım karanlık sularına; hafiflerim.

Hep geride kalandır, özlenilendir , dönülesidir.

Evimdir Ankara. Huzurum, huzursuzluğum, kürkçü dükkanım ...

*
Betonkent.
görsel