roma döneminde tüm anadolu için asia ismi kullanılırmış kitaplarda gördüğümüz kadarıyla. bugünkü ege bölgesi sınırlarına ise asia minör yani küçük asya deniyormuş yanılmıyosam. herneyse uzatmayalım.
Coğrafi olarak asya kıtasının at başı misali avrupa’ya doğru uzanan bir parçası olmaktan öte anadolu, bir ruh ve mana iklimidir; bu haliyle bir coğrafi ifade olmaktan ziyade bütün mana tutkunu ruhların gönlünün uğrağı ve kendisine gönül veren tüm yüreklerin birlikte attığı yurttur!
1000 yıldır değil asırlardır türkleri barındıran coğrafya. çok uzakta değil günde belki de milyonlarca insanın geçtiği beşiktaş'taki füzeye benzeyen anıtın yakınlarında bile türk tipi mezarlar bulundu binlerce yıllık. attila'nın da bugün sultanahmet cami olan (o zaman boşluk) araziye çadır kurup günlerce kaldığı bilgisi de var.
--spoiler--
nasıl severim bir bilsen,
köroğlu'nu,
karayılan'ı,
meçhul askeri...
sonra pir sultan'ı ve bedrettin'i.
sonra kalem yazmaz,
bir nice sevda,
bir bilsen..
--spoiler--
anadolu öyle her gelenin yatıp rahata erdiği, yozlaştığı, toprağın zenginliğinden dolayı miskin olup, rehavete kapılarak doğudan veya batıdan istilacı bekleyen veya bekleten bir coğrafya değil. bugünkü anadolu halkı rezil sadece. bunun da köklü bir geçmişi var. selçuklu'nun kurduğu vahdetli anadolu-türk dünyasının istilalar alması, haçlı seferleri ve moğol istilalarının verdiği zararlar üzerine yeni başı-bozuk beyliklerin türemesi ve kendi iç karışıklıkları, osmanlı'nın bu karışıklığı sona erdirmesine rağmen anadolu ile ilgilenmemesi, yeterli eğitimi veremediğinden dolayı anadoluluların cahil kalması vesaire uzar gider. bundan önce türlü veba salgınlarından da geçmiştir. burayı bu hale biz getirdik, cezasını da elbet biz çekiyoruz.
anadolu ve mezopotamya öncelikle -bildiğimiz kadarıyla- medeniyetin ortaya çıktığı yer. yazıyı ve sikkeyi bulan, tarımı keşfeden, ilk devletleri ve imparatorlukları kuran, denizcilik ile özdeşleşen aynı zamanda savaşçı insanların yurdu burası. bir mısırlı müslümanın, kalkıp firavunlardan nefret etmesi kadar saçma buradaki türklerin hititlileri, sümerleri aşağılaması. sen bilim kurgu sevmiyor, ilgilenmiyorsun ama adamlar o çağda gökyüzüne bakıp takvimler oluşturuyor, hayatlarını düzene sokuyordu. türlü bilim dallarını oluşturup geliştiriyorlardı. sırf bu saydıklarım için geçerli değil, antik yunanlılar, anaksimandros-anaksimenes, heredotos, homeros ve diğerlerinin hepsi anadolu kökenli insanlar. tarihin babası heredotos buralı ve bu önemli bir şey. ilk defa, her şeyin, varlığın atomlardan meydana geldiğini iddia eden adam buralı. ve 2000+ yıl önce oluyor bu olay... roma imparatorluğunu kuran etrüskler anadolu yerlisiydi ve muhtemelen frigyalıydılar. etrüskler, italya yarımadasına "medeniyet" getiren insanlardır. gerçekten o çağda etrüsk demek, medeni demek ile aynı anlama geliyordu. rönesans ve reform hareketlerinde bile etrüsk soyundan gelen insanların büyük aydınlar olduğu, toplumun medenileşmesinde katkıları olduğu söylenir. bu da demek oluyor ki sorun anadolu'nun toprağında değil. biz sorunlu insanlar olarak en iyi yaptığımız şeyi yapıp suçu başka unsurlar üzerine yüklüyoruz sadece.
Anadolu ya da diğer adıyla Küçük Asya, Asya kıtasının en batısında Karadeniz, Akdeniz ve Ege denizi arasında kalan yaklaşık 755,000 km²'lik bir alanı kaplayan dağlık bir yarımadadır.
Osmanlı döneminde "Anadolu"nun geleneksel doğu sınırı olarak Fırat Nehri kabul edilirken, Cumhuriyetle birlikte Birinci Türk Coğrafya Kongresinden sonra Türkiye'nin Asya'da kalan kısmının tümü aynı coğrafî terime dâhil edilmiştir. Günümüzde yaygın olarak Türkiye'nin Asya kıtasında kalan topraklarının adı olarak kullanılır.
Özlenen, burunlarda tüten. Peki neyi özlüyorum, köyümü mü? Benim köyüm bile yok aslında. Kırsaldaki evimizi mi? Hayır, doğma büyüme şehir merkezlerinde yaşadım, apartmanlarda yetiştim ben. Daha bir kez olsun elim bir tavuğa veya bir ineğe değmemiştir.
E peki anadolu'yu, imgelerle hafızamda kendine yer edinmiş uçsuz bucaksız burçak tarlasını, yüzümü bir ana şefkatiyle okşayan rüzgarı bana özleten nedir? Hiç görmediğim, yaşamadığım, bilmediğim bu hatıralar bana ait olmadığına göre neden yana yakıla arzuluyorum?
inanın bilmiyorum. Kollektif bilinçaltı mı denir buna artık, sebebi hikmetini çözemesem de hissediyorum.. O toprak, o güneş, o tavuk, o tırpan, o dağ keçisi beni çağırıyor. Gel diyor gakgoş, senin kürkçü dükkanın burası. Gel diyor, senin ana kucağın benim çimenlerim; gel de sarıl bana diyor.
Ahdım olsun gideceğim, kollarına koşacağım anadolunun. Kimi yerde yeşil kimi yerde çorak dağlarında koşturacağım, tıpkı feride gibi. Bakın ne diyor çalıkuşu bizlere:
'insan, bu dumanlı yamaçların rüzgârı içinde saçı başı dağınık, etekleri uçarak dolaşmadıkça, yalçın kayalar üstünde, keçi yavruları gibi sıçrayıp eğlenmedikçe neye yarar? nerede o, başımı alıp saatlerce kırlarda dolaştığım, bahçe kenarındaki çitlere değneklerle vurarak, sık yapraklı ağaçları taşlayarak kuş kaldırdığım günler! halbuki ben, anadolu’yu asıl bunun için istiyordum.''
"anadolu" ismi, yunanca "güneşin doğduğu yer" anlamına gelen "anatolia" sözcüğünden gelir.
bizans döneminde ise bugünkü iç anadolu ve doğu akdeniz bölgelerini kapsayan eyaletin adı; anatolikon'dur.
anatolikon da kelime anlamı olarak; doğu'daki idari merkezler anlamına gelir.
natolia, roma imparatorluğu ve erken doğu roma dönemlerinde taşra olarak kabul edilen ülkenin doğu topraklarıydı.
bu natolia tanımı aslında dini bir tariftir. roma imparatorluğu hristiyanlığı "resmi din" olarak tanıdığı sırada anadolu'da hala pagan inançlar varlığını sürdürüyorlardı, bu yüzden özellikle bizans, ortodoks ekümenikliğine dahil olmayan bu toprakları taşra olarak tanımlamış, anadolu'da hristiyan birliği sağlandıktan sonra da bu bölge taşra olmaktan çıkarılmış ve yunanca'da olumsuzluk anlamı veren "a" ön eki verilerek natolia, anatolia'ya dönüştürülmüştür.
türklerin orta asya ile birlikte iki yurdundan biridir.
üç kıtanın kesiştiği bir yarımada olması ve daha ılıman bir iklime sahip olması yönüyle orta asya'dan çok daha cezbedici bir konuma sahiptir.