bugün

üzerine yapışan "özgürlükler şehri" etiketi yüzünden çok yanlış anlaşılan şehir. sanarsın, insanlar her köşe başında kokain çekip sevişiyorlar... halbuki baya baya yaşanılası şehir. acayip huzurlu. şehir yemyeşil, trafik yok, kalabalık yok. acayip düzenli...

neyse, adım adım gitmek gerekirse;

öncelikle ulaşım ve konaklama mevzusu var. internette biraz gezinirseniz fark edebileceğiniz üzere uçak biletleri bir hayli ucuz. özellikle mart sonu çok uygun oluyor. zira nisan'dan itibaren hava sıcaklıkları arttığı için turist talebine paralel olarak uçak biletleri de pahalılaşıyor. ama ucuz olsun diye kışın gitmeye de kalkmayın. o yüzden mart sonu nisan başı idealdir.

konaklama çok ucuz değil. ama turist trafiği fazla olduğundan her bütçeye göre hosteller bulma şansınız var. aman otelimiz şehre çok uzak olmasın diye dert etmeyin zira şehir minnacık zaten. yani koca şehrin bir ucundan diğer ucuna yürüyerek gitmek mümkün neredeyse. ama illa nerelerde konaklayalım diye soranlar için rembrant plein taraflarına bakın derim. burası van gogh müzesi ve rijks müzesi gibi görülmesi gereken müzelerin bulunduğu museum plein ile şehrin merkezi olan dam square'in tam ortasında ve ikisine de yürüme mesafesinde. ayrıca şehrin en güzel pub'ları ve gece klüpleride ya bu noktada ya da bu noktaya yürüme mesafesinde.

para pul mevzusuna çok girmiyorum. zira şehir pahalı arkadaşlar. zaten gitmişken her şeyi bir tecrübe etmek lazım. o yüzden giderken güzel bir bütçe ayırın ki sürekli "abi çok para harcadık yanlız !" gerginliğiyle dolaşmayın. ha bu arada amsterdam genel olarak cash çalışıyor. kredi kartı neredeyse hiç bir coffee shop'da geçerli değil hatta restoranlarda ve publarda da kredi kartı kullanımı çok yaygın değil. o yüzden yanınızda nakit bulunudurun derim.

müze müze gezelim diye kasmayın. zira adamlar parayı müzelerden kazanıyor. her haltın müzesi var ve müzelere giriş ücretleri hayli yüksek.

şimdiii... gelelim amsterdam'ın asıl mevzularına. coffee shoplarda çok dedaylı menüler var ve genelde "abi bu nasıl bi şey ya ?" falan diye sorduğunuzda uzun uzun anlatıyorlar. ama kısacası menüler modunuzu biraz daha high yapan ve sizi rahatlatıp chil moduna sokacak ürünler arasında gidip geliyor. tavsiyem haze'i bir denemeniz. enerjinizi bir tık yukarı çeker. baya da güldürür... white widow da sizi güzel rahatlatır. koltuğa yığılırsınız. menülerde hafif, orta ve ağır gibi bir sıralama da mevcut. bence elinizi korkak alıştırmayın. zaten "biz türk'üz" dediğinizde muhtemelen "o zaman bu tam size göre" deyip en ağırlarından bir şey uzatacaklar size.

bu arada kek yalan. ama lezzetli. kahvenin yanında falan güzel gidiyo...

mantar ise efsane bir şey. ama coffee shop'larda satılmıyor. bunları "smart shop" denen küçük dükkanlarda bulabilirsiniz. yine hafif, orta ve ağır diye sınıflandırılmışlar. ben yine elinizi korkak alıştırmayın derim. direk ağırlarla hadi olmadı orta sevilerlerle başlayın. ancak bu mantarların da farklı farklı özellikleri var. misal philosopher's stonediye bir şey var. kafayı açıyor. sizi düşünceler dünyasına sokuyor. baya efkarlanıyorsunuz falan... o toplara girmeyin yani. satın almadan önce, alacağınız mantarın özelliklerini iyice okuyun. zaten kafası 3-4 saat gidiyor. hatta tavsiyem bunları müzelere falan girmeden önce kullanın. mesela heineken müzesibunun için çok ideal. bir de gitmeden önce ekşi sözlükte mantar alıp amsterdam'daki amsterdam kraliyet hayvanat bahçesini ziyaret eden bir yazarın entry'sini okumuştum. merak ettim ve aynısını ben de denedim. açıkçası hayatımdaki en süper tecrübeydi. şiddetle tavsiye ediyorum.

red light district'e gelinceee... aslında konsept olarak, erotikten çok komik bir havası var. yani insanlar daha çok "ay ben gülerim" modunda geziyor. bu arada kızlar beklediğimin aksine baya güzel. baya baya güzel... siz yoldan geçerken o camdan kabinlerin içinden sizi çağırıyorlar. hatta camları yumrukluyorlar falan. gelen geçenler de gülüyor. kabinlerden içeri giren olursa kalabalık gülüp alkışlıyor. dev bir parti gibi işte... ama biraz erotik tabi. live show denen mevzu da aynı. mevzu pornografikten çok bir komedi showu gibi. yani her şey apaçık ortada ama insanlar daha çok tebessüm ederek izliyorlar. 1 seansta bir kaç gösteri var, bunların bazıları baya baya çıplak komedi şovu tadında. tabi son olarak kapanışta istiklal marşını okuyorlar. bu arada siz izlerken alkol servisi yapılıyor. seans bittiğinde modern avrupa'nın düzeni tekrar işliyor ve insanlar kalkıp çıkıyor, sonra aynı gösteriler en baştan tekrar başlıyor. türklük yapıp kalkmazsanız para vermeden bir kez daha izleyebiliyorsunuz. zaten şehrin genel havası böyle. kurallar var ancak kurallara uyulup uyulmadığını denetleyen bir otorite yok. sırf bu yüzden toplu taşıma araçlarına ücretsiz bindik. bazı ücretli müzelere bedava girdik. en fazla biri çıkıp gülümseyerek "afedersiniz ama bunun için bir ücret ödemeniz gerekli" diyor. siz de "aaa biz turist olduğumuz için bilmiyorduk" diyip kıvırıyor ve parasını veriyorsunuz.

şu an aklıma gelmeyen ve yazılması gereken çok şey var da yerim dar. velhasıl çok güzel şehir lan. olsa da yesek.

edit: gece hayatıyla ilgili iki kelam etmezsem çatlarım. yine rembrandt plein'de escapediye dev bir gece klübü var. zaten şehrin en popüler klübü. çok büyük ama bir o kadar da popüler olduğundan buraya haftasonu gitmeyin. zira haftasonları içersi başta çinliler olmak üzere turist kaynıyor. haftaiçi burası için daha ideal. bir de rembrandt plein'de museum plein'e doğru giderken paradiso diye bir yer daha var. burası biraz daha lokal ve turist sayısı biraz daha az. o yüzden bir gidin. onun dışında pub'lar güzel. biraz british tarzı. girip barmene "bana her zamankinden john !" diyebileceğiniz türden. (siz gene de öyle demeyin tabi)

ha bi de biralar ha-ri-ka !

peki "publara , klüplere girdik de burada insanlarla sosyalleşirken zorlanır mıyız ?" derseniz; insanlar genellikle sıcak kanlı ama şöyle bir şey var, özellikle yerel halkın tamamı manken gibi. yani kızıyla erkeğiyle hepsi çok güzel, çok yakşıklı, uzun, fit falan... siz de aralarında askerdeki vitaminsiz, kara kuru tipler gibi dolaşıyorsunuz. özgüven yerlerde tabi... yaktın bizi orta doğu genleri !!!
Sterd diye bi adam var orda yaşayan. idolümdür kendisi.

Hollanda nın bir şehri.
nerede ise bütün illegal işlerin serbest fakat sokakta uyuya kalmanın yasak olduğu şehir. red light street ' te aşırı derecede türk ile karşılaşmanız da mümkündür.

not: fakirler bilemez....
hayallerimin şehri, hollandanın incisi.
Eğer seks, red light, uyuşturucu, esrar için gitmiyorsanız 2 gün yeter bu şehre..
Akşama doğru evlerin ışıkları yandığında kanal turu yapmanızı tavsiye ederim.
Masalda gibiydi..
Anlatıldığı gibi her yeri ot kokmayan şehir.
ciddi ciddi dolaşmak istiyorsanız, 1 hafta yetmez.

sadece müzeleri dolaşmak en az 3-4 gün sürer. Hatta sırf rijksmuseum'u dolaşmak 1 gün sürer.
Nam- ı değer Günah şehri. özellikle seks sektörü oldukça gelişmiş ve iyi durumdadır.
huzur ve hengamenin başka hiç bir toprakta böylesine yan yana ve uyum içinde olamadığı tek şehirdir.
özlenendir.
geçtiğimiz hafta perşembe-pazar günleri arasında iş seyahatine denk gelmesi hasebiyle bulunduğum çılgın şehir. hayatın gece 11 den sonra başladığı bir yer olarak saatin 06.30 larına kadar night bus imkanı sağlayabilmesi açısından "gece nası geri dönecem yeaa?" endişesi yaşatmaz size bir kere.

malumunuz kanallar ve etrafında gezen bisikletliler mevcuttur, red light district de kanallar etrafında yerini almaktadır. buram buram marijuana kokularını havada hissedersiniz, dam square avrupa nın sayılı meydanlarından biri olarak büyük aktiviteye sahiptir ve meşhur iamsterdam yazısından bir tane de buraya almışlar, iyi olmuş. coffee shoplar, sağda solda sürekli görebileceğiniz patates kızartması satan yerler, elde yenen tatlılar, bisiklet yolundan yürüyen ve küfrü yiyen yayalar, hard rock cafe, escape ve air gibi gece kulüpleriyle ayrı bir dünyadır burası.

alışveriş konusunda çikolata ve peynire girilebilir. ancak havaalanındaki fiyatların yarısına albert heijn ismindeki güzide süpermarketten faydalanabilirsiniz. burada kredi kartı olarak mastercard ve visa geçmiyor maalesef, ama milka çikolatalarını 100 gramlık barlar halinde 1 euro dan daha ucuza, peynirleri ise 300 er gramlık şekillerde 5-10 euro arasında bulabilmektesiniz. gouda peyniri efsanedir.

son olarak sex museum diye bişey yapmışlar, bu kadar zorlama bir yaratım olamaz. neymiş efendim adem ile havva dan itibaren seksin gelişimiymişmiş. ona vereceğiniz paraya internetten resimlere bakın daha iyi.
Böyle sözlük gibi lan, her yer seks... Bütün boktan işler legal ama sokakta uyumak illegal. Sonra herkes ölümüne uyuşturucu içiyor burada, sokaklarda Zenciler sürekli kokain diye soruyor.
Malları sağlam olmayan şehir. Çimen sarıp mı veriyorlar anlamadım.
caddelerini bisikletle gezmeye doyum olmayan güzel şehir.
Geçen yaz gittiğim ve resmen aşık olduğum şehir. Bana sorsalar nerde yaşamak istersin diye düşünmeden amsterdam derim. 3 günde resmen altını üstüne getirdim görmedigim yer kalmadı. herkesin 1 kez görmesi gereken bir yer
i amsterdam yazısı olan, herkesin de gidip tek kare resim çektiği şehir.
(bkz: amsterdam navigator)
amsterdam güzel bir şehir. çok planlı, her yer kolayca bulunuyor. tram'e düz ayak hemen binebiliyorsunuz. metro gibi merdiven in merdiven çık derdi yok. dam meydanını ankara'nın kızılay'ı olarak görebilirsiniz. ama tabi çok daha eğlenceli bir meydan. bu meydanda madame tussauds müzesi, royal palace ve neue kirk yan yana sıralanmış. madame tusasud önünde çok sıra vardı. diğerleri sakin. hepsine giriş paralı. ben berlin'de madame tussaud'ya gitmiştim bu yüzden tekrar gidip zamanımı boşa harcamadım. bence gittiyseniz tekrar gitmeyin. daha önce italya'ya gittiyseniz burdaki kiliseler size çok tırt gelebilir. hollanda protestan olduğundan din çok da umurlarında değil, ve paralarını kiliselere dökmemişler.

leidseplein için de ankara'nın tunalısı benzetmesini yapabiliriz. burası dam meydanından daha pahalı. burası da görmeye değer bir yer.

hediyelik eşya almanız için size könningsplein'daki çiçek pazarını tavsiye ederim. her şey dam meydanına göre daha ucuz, lale soğanları mesela dam meydanında 2 paketi 10 euro iken burada 5 paketi 10 euro. tram 5'e binip konnigsplein'da inerseniz buraya gelmiş olursunuz. museumplein'a da aynı tram'le gidiliyor.

http://www.amsterdam.info/shopping/flowermarket/

aşağıdaki sayfanın sağ tarafında tram 5 linkleri verilmiş:

https://nl.wikipedia.org/wiki/Tramlijn_5_(Amsterdam)

tram biletimi de schipol havaalanındaki tourist info'dan aldım. ben 4 gün sınırsız bilet aldım (4 day ticket). 32 euro verdim. siz kaç günlük istiyorsanız ona göre alırsınız. bir de aldığım bu kart schipol express bus'ta geçersizdi. schipol'den otobüse binecekseniz ayrıca 5 euro vermeniz gerek. unutulmaması gereken bir başka detay ise 4 günlük kartınızı arka arkaya dört gün ara vermeden kullanmak gerekiyormuş, yoksa yanıyor. diyelim pzt kullandınız, salı kullanmadınız, çarşamba kullandınız. salı yanmış oluyor ve sadece perşembe günü kullanabilirsiniz. salı'nın yerine cuma kullanamıyorsunuz. bunu hava alanındaki görevli söyledi. trame inip binerken check in ve check out yapmayı unutmayın da dedi. ama zaten benimki 4 günlüktü o yüzden kendimi çok sıkmadım bu konuda. iyi haber şu ki berlin'de 2 kez kontrole takılmıştım. burda hiç kontrole takılmadım. burası çok daha rahat bu konuda. hatta schipol express'e de orta kapıdan bindim ve hiç para ödemedim. yanımdaki bey amsterdam'ın yerlisiydi ve boşver ödeme dedi. ama ön kapıdan binerseniz tabi şoföre 5 euro vermeniz gerekecek. benim ki biraz şans oldu. kısacası 1-2 kez bincekseniz çok sıkı bir denetim yok, ama başınızı belaya sokmak istemem *

her yerde albert heijn süper marketi var. sanki tekel gibi. başka hiç market görmedim. burada fiyatlar uygun.
http://www.ah.nl/

ben bir de herkesin yazdığından değişik olarak albert cyupmarkt açık pazarına gittim. bu da hoşuma gitti. museumplein'dan yürüyerek 10 dakika da gidiliyor. benim otel museumplein'daydı. ama sakın birilerine yol sorarak gitmeye kalkmayın çünkü albert süper marketine gitmek istediğinizi sanabilirler. direk haritadan bakıp gidin. burada waffle'lar lezzetliydi ve yerli halkı izleyebilirsiniz. çok kalabalık ve daraltıcı bir pazar değil. tavsiye ederim.
http://www.albertcuypmarkt.nl/

burada coffee shop ve erotic shoplardan kaçma ihtimaliniz yok. çünkü hediyelik eşya dükkanı diye girdiğiniz dükkanlardaki satıcılar bile göreceksiniz ki size ot önerecek. türkiye'deki 1 milyoncular gibi dükkanlarda şişme kadınlar ve cannabis (esrar) satılıyor.

son olarak burada nereye gittiysem türklerle karşılaştım. bu bakımdan sevgilinizle kaçamak yapmayı planlıyorsanız temmuz, ağustos civarı buraya gelmeyin kesinlikle. dam meydanı, otelim, coffe shoplar, çiçek pazarı ve aklınıza gelebilecek diğer her yerde varlar. dam meydanında 2 tane simit sarayı da var. yani burası oldukça türk dolu ve bu özel hayatınız için kötü olabilir.
hollanda'nın başkentidir. esrarın başkenti de denebilir. red lights'tan hiç bahsetmek istemiyorum. her erkek orayı görmeli mutlaka.
gidenlerin anlata anlata bitiremediği çok kıytırık bir şehir.

almanya- hannover'den 2 gün önce amsterdam'a yol çıktım. amacım aynı gün içinde amsterdam'ı gezip hannover'e geri dönmek. ilk olarak duviendrecht diye şehre biraz mesafeli olan bir yerde indim. saat sabah 5:30'du. 6:20'ye kadar metro bekledim çünkü ilk metro 06:20'deymiş. hannover'de metro(u- bahn) 05:00'te başlıyor. yağmur vardı ve soğuktu. afedersin götüm dondu.

almanca'dan sonra hollandaca'nın size ne kadar yarak gibi bir geleceğini size anlatamam. hollandaca tamamen almanca'dan bozma ve fransızca'dan bazı araklama kelimeler bulunan saçmA bir dil.

her neyse metroya bindim. centraal station'a çıktım. şehrin her yerini bok götürüyor. her yer pislik, çöp. her yer karmaşa herhangi bir düzen, kural hiç bir şey yok. almanya'da boş yoldA karşıya geçmek için yeşil ışığın yanmasını bekliyorduk burada kimse ışığı falan sallamıyor. ilk önce çiçek kokusu sanıyordum fakAT sonra öğrendim. her yer uyuşturucu Marujiana kokuyor. çiçek kokusu sandığım şey Marujiana'ymış.

bu şehir kanallarıyla falan ünlü görmüşsünüzdür amsterdam'a gidenlerin çektirdiği klasik pozlardan biridir kanal pozu. ben de çektirdim tabi. kanalları bok götürüyor. içinde pet şişe geziyor. plastik atıklar falan rezilliğin bini bir para. aynı kanallar berlin'de var ve içine pet şişe atsanız adamın götünden kan alırlar attığın şişeyi yüzerek geri çıkarttırırlar.

o meşhur red light district denilen bölgeye gittim. bildiğin kerhane yani burası. öyle pek bir numarası yok. aynı türkiye gibi abazan grupların uğrak mekanı. 20 kişilik erkek gruplarını görmeniz çok olası. hödö hödö öküz gibi bağıran avrupa abazanları da bizimkilerin aynısı.

kumarhaneler ve uyuşturucu satan dükkanlar var ve bu yerlerin çok da iyi ya da eğlenceli yerler olduğunu söyleyemeyeceğim. şehirdeki her şey tamamen turistleri kazıklamak için kurulmuş. her şey almanya'daki fiyatların 2-3 katı. velhasıl sevmedim amsterdam'ı bir daha da gitmem.
günahın başkenti.
Aile ile gezince tadına varılamıyor. Tecrübe ile sabit.
almanya'nın herhangi bir şehriyle yarışacak durumu olmayan sikik bir şehirdir. ayrıca hollandaca diye bir dil olduğunu ve türkçe'de bu şekilde söylendiğini bilmeyen beyinsizleri de görmemizi sağlamıştır.

kraldan çok kralcı olan batıyı tanrı olarak gören içimizdeki şerefsizler bitmediği sürece türkiye asla bir almanya olamayacak.

rijks museum denen yere gittim. bu hollanda kraliyet müzesi oluyor. rijks kelimesi bile almanca reich kelimesinden araklama.

rijks museum'da şu fotoyu çektim.
görsel

bu fotodakiler osmanlı himayesindeki hollandalı korsanlar. düşünün bir zamanlar bu adamlar bizim himayemiz altına bile girmişler.

hollanda kadar dandik bir ülke görmedim. avrupa sıralamasını yaparsak son sıralarda yer alır. almanya> ingiltere>fransa>>>> hollanda.

almanya cidden insanıyla, disipliniyle, sokaklarıyla olsun. bütün avrupa ülkelerine her türlü koyar geçer.
bir flemenk şehri.

flemenk diyorum çünkü hollandalılar almanca'dan arak yapmamıştır. akraba iki germen dilidir. türkçe ile özbekçe ya da türkmence gibi diyebiliriz. dillerine de türkiye'de hollandaca değil flemenkçe denir diye biliyorum.

bunlar dışında görmediğim bir kent. fakat insanımızın batı'yı inanılmaz abartması* sonucu şu girdiye güvenmekteyim. (bkz: amsterdam/#28960501)
amsterdam'a kıytırık şehir diyebilen bir insanevladının, akıl sağlığından ciddi anlamda şüphe ederim.

he canım he. sosyete... kıçımın sol kenarı.

gece gece sinirlendim ak.
Eşcinsellerin fazla olduğu bir kent.