okumaya başladığımda "bu ne rezalet böyle, bu kadar ünlü bir kitap bu kadar kötü olamaz!" dediğim fakat sonrasında stefan zweig'ın karakter analizlerine ve kişilik çözümlemelerine hayran kaldığım kitaptır. Özellikle bir çöküşün öyküsü, madalya ve leporella kesinlikle okunması gereken öykülerdir. (bkz: amok)
--spoiler--
Her öykünün, ruh hali artık tamamen çözümlenmiş ana karakterin ölümüyle sonuçlanması belki de yazarın ikinci dünya savaşı sırasında dünyanın geldiği hale dayanamayıp karısıyla intihar etmesinin bir habercisidir.
--spoiler--
Stefan zweig ın yine bunalımlı bir ruh halini ve kişiligi anlattığı kısa öyküsü. Yazarın tarzı hep bir küçük cinnet hali. Hep bir saplantılı hallerden gelen baş belası durumlar. Severek okuyorsunuz.
bir şekilde intihar veya ölümle sonuçlanan yedi(bir çöküşün öyküsü, madalya, bezginlik, amok koşucusu,ay ışığı sokağı, leporella, leman gölü kıyısındaki olay)hikayeden oluşan stefan zweig eseri. Bir çöküşün öyküsü adlı hikayede kendi ölümünü kurgulayan bir karakter bile var. Madalya ve amok koşucusu ise gerçekten çok güzel hikayeler.
Sarsıcı bir kitap.
Yarısında mola verip ertesi gün bitirmek istedim.
Özetle yazar güzel betimlemelerle bizi bir gemi yolculuğunun içine çekiyor. Kirli, vıcık vıcık bir seyahat. Sonra esrarengiz bir yolcuyla tanışma...
Sarıp sarmalayan bir hikaye ve karakterin dehşete düşüren güçlü anlatımı...
kitap 104 sayfa. inanılmaz kısa anlayacağınız. 2 3 saatte bitirilebilir. ama mesele bitirebilmek değil. şu an derin bir nefes alsam, bu kitapla alakalı 104 sayfa çıkarım yazabilirmişim gibi.
"kitap zweig tarafından yazılmıştır" ı kitabından sonunda anlıyorsunuz. hayatı sorgulatan şeyler sunuyor insana. düşündürüyor bir süre. öyle bir süre "noluyo ya?" diye bakıyorsunuz. sonra kurgu akıyor gerisin geriye. karakterleri ve betimlemeleri öylesine güzel anlatmış ki, kitap içindeki hikayeyi yaşıyorsunuz. "haaa, anladıııım" diyorsunuz.
amok; bir çıldırma halidir. Malezya gibi sıcak bölgelerde rastlanan yakıcı sıcaktan kaynaklanan bir hastalık, bir cinnet durumu. Amok hastası kişi eline hançeri aldığı gibi amaçsızca koşar gördüğü herkese hançerini saplar, kendine ve çevresindekileri muhakkak zarar verirmiş. Hastalıktan akıl sağlığını yitirmiş, sokaklarda nereye koştuğunu, neyden kaçtığını, nereye varacağını düşünmeden delice koşan bu kişilere amok koşucusu denirmiş. ve sonunda durdurulmasının tek yolu; ölmesi.
kitabın ana karakteri olan doktor, aslında bir amok koşucusu değil. sadece bunu bir metafor olarak kullanıyor. doktor, kendisini yönetebilen, güçlü karakterli insanlara karşı bağlanma güdüsü içerisinde. bir gün kendine gelen bir kadının etkisinde kalarak hayatını nasıl mahvettiğini anlatıyor kitapta. bu kadın evli, yaşak bir aşktan hamile kalan ve doktordan çocuğu alması için emrivaki yapan güçlü bir kadın. doktor bunun etkisinde kalıyor. her ne kadar başta ona üstün gelmeye çalışsa da başarılı olamıyor. onun bu umursamaz, eğilmez ve mağrur karakteri doktoru bir "amok koşucusu"na çeviriyor. kadının peşine düşüyor, şehir değiştiriyor ve yapmaması gereken, hayatının ölümle sonuçlanmasına sebebiyet veren işler yapıyor. haliyle sonunda da ölüyor.
psikolojik romanlar arasında okuduğum iyi kitaplar arasında yerini aldı. bu hikayeyi günümüze uyarladığımızda müthiş çıkarımlar yapabiliyorsunuz. aslında belli olmasa da birçoğumuz bu amok koşucularıyla tanıştık, oturduk ve yemek yedik. bir insanın, bir düşüncenin, bir amacın veya bir hırsın -fark etmez- peşinden delicesine koşan insalarla yaşıyoruz. sonucunda kendimizi öldürmek olsa bile yılmadan, sapıkça ilerleyebiliyoruz. veya ilerleyebiliyorlar. (siyasi yorum yapmayacağım.)
Yıllar boyu ur gibi beynime yapışmış zweig öyküsü. Yamulmuyorsam Malezya ve Hindistan'da görülen bir tür çıldırma durumu ,cinnet hali. Bu durumdaki kişi önüne geleni öldürmektedir ve en son çatlayıp öldüğü ya da öldürüldüğünde durmaktadır. öyküleştirilmesi noktasında zweig döktürmüştür .