bugün

atatürk'ün yaveri kılıç ali'nin oğlu. yeniçağ gazetesinin aklı başında birkaç yazarından biridir. atatürkle ilgili hatıraları okunasıdır. milliyetçi çizginin aydın insanlarından biridir..
yorumları, makaleleri muhteşem olan yeniçağ gazetesi yazarı.
bugünkü yorumuyla beni bitiren, örnek aldığım şahsiyet.
http://www.yenicaggazetes...rID=78&ArticleID=4521
titrek pusulanın yazarı.kitabında güneydoğudaki ve ıraktaki gelişmeleri anlatır.
http://www.kenthaber.com/yazardetay.aspx?ID=9034
kılıç ali'nin oğludur ayrıca.
Alıp vermemek ABD'ye mahsus!

Cumhurbaşkanı Gül’ün Washington gezisi konusunda, önceki yazımda şunları yazmıştım: “ABD’nin, sağladığı “kolaylıklara” karşı hükümetin verecekleri; -pişmanlık yasası- “demokratik çözüm” - Barzani ve Talabani ile “diplomatik çözüm”, vb.. herhalde teyit edilmiştir. ABD “almadan vermez”! Bu konuda, Gül’ün “asabi” tepkisine rağmen, haklı olduğum anlaşılıyor. Ne var ki, “ayaküstü “ konuşmaların resmi tutanağı, gerektiği gibi gene tutulmamış ve herhalde Gül’e refakat eden Genelkurmay temsilcisi general de, bilgilendirilmemiştir!
Bush’un -ABD’nin-, bu konuşmada Cumhurbaşkanı Gül’e “verdiklerini”, “daha doğrusu, iki ay önce Başbakan Erdoğan’a verdiklerinin”, teyidine karşılık Gül de, ABD’nin malûm “barışçı çözüm vb.” talepleri hususunda “mutabakat” ifade etti mi? “Gül Bahçesi karşılaşmasının” bam teli de bu soruda!

Beyaz Saray açıklaması
Beyaz Saray internet sitesinde, ismi verilmeyen “üst düzey yetkilisi”nin, Gül-Bush görüşmesine ilişkin 12 sayfalık açıklamaları, özetle şöyle: “PKK sorununa kapsamlı bir çözüm bulunması üzerinde uzun bir tartışma oldu... Sorunun sadece askeri eylemle değil, Türkiye’nin Güneydoğuda ekonomik ve siyasi ve toplumsal gelişme konularında yapacağı siyasi eylemler... Teröristlerle uğraşırken, halkın bazı kesimleri için teröristlerin cazip olmaktan çıkması için bir seçenek sunmanız gerektiği tartışıldı... Türkleri, gerek merkezi, gerekse bölgesel hükümet düzeyinde temasta bulunmaya teşvik ediyoruz. Ve bu konuda bazı adımlar atıldı ve umuyoruz ki, bunun fazlası da gelecek. PKK’ya çözüme gelince, (ABD) askeri yöntemin bu terörist tehdide karşı koymanın sadece bir bölümü olduğunu kabul ediyor. Siyasi çaba göstermek ve bu arada Türkiye’deki Kürtlerin yaşamlarını kolaylaştırmak ve onu PKK için adam devşireceği bir havuz olmaktan, dışlanmış bir azınlık olmaktan çıkartmak, bu konudaki uzun vadeli çözümün de bir parçasıdır!
Ve yetkilinin bu hususta, “sorunun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceği ve kapsamlı bir çözüm gerektirdiği konusunda, her iki cumhurbaşkanı da aynı görüşte mi?” sorusuna verdiği cevap: “Cumhurbaşkanı Gül adına bir şey söylemek istemem... Kendisine sorun”!

Gül’ün tepkisi
Gazeteciler Gül’e sordular da! Cumhurbaşkanının cevabı “asabî tepki” ... Gazetecilere “Neden bunu soruyorsunuz?” diye kızıyor... “Türkiye’ye karşı gerek siviller, gerek güvenlik güçlerine yönelik saldırı olacak, böyle bir konuda politik çözüm söz konusu olabilir mi?” diyor. Olmaması gerekir.
Ancak asıl cevapsız kalan soru, bu konu “konuşuldu mu konuşulmadı mı?” Konuşuldu ise, mutabakata varıldı mı? Resmi tutanak olmadığı için, belli değil! Eski deyimle, “kavl-i mücerrette”!
Bu gibi önemli konulardan sonra sözcüler, “neyin açıklanacağı, neyin açıklanmayacağı konusunda” bir mutabakata, söz birliğine varırlar. Anlaşılan, herhalde ve nedense, böyle bir “mutabakat atlanmış”! Gül, bu konuda içeride tepkiler olacağını bildiği için, “dâhili kullanıma” göre konuşmaya mecbur... Ancak Beyaz Saray sözcüsü ise, gerçeği açıklamaya mecbur. Söylemeseydi, ABD medyası onu tefe koyardı! Şimdi bu uzun açıklama açık seçik, Gül’ün “asabi, tepkisi” ise “kısa ve muğlâk” ! Danışıklı bir dövüş mü? Hangisine inanmalı?

Onur meselesi
Hatırlardadır; Başbakan Erdoğan da, Beyaz Saray ziyaretinden sonra benzeri yorum ve tahminlerle ilgili olarak, “asabi” tepki göstermiş “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, bir şeyler vermek karşılığı böyle bir işbirliğine girecek kadar şerefsiz değildir” demişti! Her halde de, Cumhurbaşkanı için de öyle olması gerekir!
Ama Churchill der ki; “Onur izafidir, görecelidir! Gerçekler de inatçıdır; bir gün tatbikatla ortaya çıkar! Bazılarını bir zaman, çoğunu her zaman aldatabilirsiniz ama herkesi, sonuna kadar aldatamazsınız!”

http://www.yenicaggazetes...aberdetay.php?hityaz=2127
an itibariyle show tv'de siyaset meydanın da konuşan üstad.

--spoiler--
ben ne siyasetçiyim ne gazeticiyim ne liberalim ne de görevli biri bir vatandaş olarak sesleniyorum ne mutlu türküm diyemiyorsan bu ülkenin geleceğine inanmıyorsan ne işin var bizim topraklarımız da.
--spoiler-- *
"mustafa kemal'den atatürk'e" adlı belgeselde belirtildiğine göre ismini mustafa kemal ve latife hanımın verdiği, mustafa kemal'in yaveri ve yakın arkadaşı kılıç ali'nin oğlu. o güne kadar evi olmayan kılıç ali'ye meclis yanında verilmesi planlanan lojmanda doğacakken, mustafa kemal'in ilgili yerde iş bankası'nın ilk şubesini açması hasebiyle eski bir karargâha yerleşen aile orada sahip olmuştur altemur'a.

istiklâl mahkemelerinde insanları idam ettirip ardından idam kararı verenlerin en azılısı olan kılıç ali'nin siyasî fikriyatını hakkı yenilmeyecek şekilde radikal ve hamaset üzerine kurulu söylemleri ile yaşatmaktadır.
ülkemizin bence en önemli birkaç yazarından biri. kim ne derse desin. bugünkü yazısıyla bir kez daha hayran kaldım ona.
seviyoruz seni hocam.

http://www.yenicaggazetes...aberdetay.php?hityaz=6112
siyasetten hicbirsey anlamayan bir kosekadisi. *
atatürk'ün sırdaşı olan kılıç ali'nin oğludur kendisi. siyasetten de anladığı kesindir. bugünkü yazısı da bunu ispatlar niteliktedir.
http://www.yenicaggazetes...aberdetay.php?hityaz=6460
postalsever, demokrasiyi katiyen içine sindirememiş gazeteci-yazar görünümlü;

geçenlerde şöyle yazmış cumhuriyet tarihimizin kara sayfalarından biri olan 28 şubat hakkında;

Unutanlar varsa, 1997 yılında 28 Şubat müdahalesini gerektiren olayları kısaca hatırlatalım. Başbakan Erbakan'ın islam Birliği kurmak çabası cümlesinden ziyaret ettiği Libya'da Kaddafi çadırında, Kaddafi'nin ağır sözlerine karşılık vermeden muhatap olması... (Hatırlatalım; şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, o zaman Refahlı olarak 'çadırda' konu mankeni idi). Başbakanlık Konutu'nda verilen iftar yemeği... Ve bir sürü diğer ayak sesleri... Taksim ve Çankaya'ya cami yapılması, Ayasofya'nın camiye çevrilmesi teşebbüsleri... Laikliğin tartışmaya açılması... Ve iki önemli olay; istanbul'da RP'li Sultanbeyli'de Atatürk heykeli dikilmesini isteyen 2. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu'na, Belediye Başkanı Nabi Koçak'ın engel olması (sonunda Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu, belediyeye rağmen Sultanbeyli'ye Atatürk heykelini dikti). 10 Ocak 1997'de Sincan Belediyesi Kudüs Gecesi düzenledi. Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve iran elçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihat oyunu! Ve bunun üzerine 4 Şubat'ta Sincan'da tankların anlamlı 'geçişleri'.

tankların anlamlı 'geçişleri'... tüküreyim senin gibi gazeteciye.

yazının tamamı için; http://www.yenicaggazetes...aberdetay.php?hityaz=7393
bugünkü yazısından bir bölüm;

ASALA, 1983'de new york'ta BM Temsilcisi iken beni de az kalsın öldürecekti. türkevi binasının hemen yanına park edilmiş bir otomobile yerleştirilmiş, benim mutat geliş saatime ayarlı TNT patlayıcılar, patladı. Caddenin başında arabamın lastiği patlamıştı. Bu yüzden geç kaldım ve bu geç kalış, benim ölümden kıl payı kurtulmama vesile oldu.
TNT dolu otonun parçaları, yandaki bankanın çatısına ve binanın parmaklıklarına yapışmıştı!
Sonra apartmanıma bomba koydular. New York Polisi ihbar almış, köpeklerle buldu ! Hedef olmamın sebebi TV'lerde Ermeni soykırımı iddialarına karşı mücadele veriyor olmamdı.
Bilgili, milliyetçi, vatansever yazarlardan. Allah uzun ömürler versin.

http://www.yenicaggazetes...aberdetay.php?hityaz=8407
linkinden bugünkü köşe yazısı en başta olmak üzere günlük köşe yazıları okunabilir.
kılıç ali'nin oğlu. atatürk'ün elinde büyüyenlerden.

ikinci dünya savaşı'nda, henüz lisedeyken, almanya'nın sscb'yi işgal ettiği haberini alır almaz, alman ordusu'na katılıp komünizmle savaşmak için sınır kapısının yolunu tutmuştur. sınırda görevli bir memur tarafından tekrar istanbul'a gönderilmiştir.

1952'de, kore 3ncü türk tugayı ile kore'ye gönüllü yedek subay olarak giderek bu muradına ermiştir. 27 mayıs'ta tutuklanıp, yassıada'da yargılanmıştır.

kılıçtan kılıca isimli anıları gayet ilginçtir. özellikle 27 mayıs darbesi hakkında birinci ağızdan çok enteresan bilgiler vermektedir.
askeri vesayet yanlısı, gerçek milliyetçilikle uzaktan yakından alakası olmayan bir yazar.

kendisine yazmış olduğum maile verdiği cevabı görmenizi ve ondan sonra karakter tahlili yapmanızı isterim. tamam benim mail de tam ibnelik ürünü, adamı deli etmek için yazılmış ama cevap kendisine yakışmadı (bence yakıştı).

buyrunuz mail sayfasını olduğu gibi kopyalıyorum sadece mailimi kapatarak;

******************************************************************

Re: Sahibinden az kullanılmış postal *
Kimden :
"AiTEMUR KIiIÇ" <altemurkilic@ttmail.com> [Göndereni Engelle] [Adres Defterine Ekle]
Kime :
********* *
Tarih :
18/06/2009 12:28
ben de senın g,b, yobaz ordu düşmanlarını çok gördüm sen o yobaz pare vakıtı okumaya dav am et ve benım karşımdan defol't

----- Original Message -----
From: ************** *
To: altemurkilic@ttmail.com
Sent: Thursday, June 18, 2009 11:33 AM
Subject: Sahibinden az kullanılmış postal

http://www.yenicaggazetes...aberdetay.php?hityaz=8889 *Bu yazı, TSK'nın, belgenin Genelkurmay belgesi olmadığını belirten açıklamasından önce yazılmıştı. Ben komplocuların değil, Ordumun sesine inanırım. Ordu düşmanları muhakkak dudak bükecekler! Ne var ki, asli görevlerinden biri "T.C.'yi kollamak ve korumak" olan Genelkurmay'da "şimdiki açık tehdit ve tehlikeler" karşısında, ihtimal hesaplarının yapılmış olması mümkün ve meşrudur.. Durum siyasetçilere bırakılamayacak kadar vahim! Ancak, dün yazdığım gibi bu 'planın' şu sırada ortalığa düşürülmesi de, komplocuların ortalığı büsbütün karıştırmak için bir 'önleyici vuruşları' olabilir!
Şimdi bu konuyu tahkik edip, gerekeni yapacağını söyleyen Başbakan Erdoğan'ın, kesin bir açıklama yapması gerek! *Askeri vesayete bu kadar razı, bu kadar zavallı bir köşe yazısı okumadım, görmedim. Kendinizi ne yüzle milliyetçi, Atatürkçü ya da demokrat olarak tanımlayacaksınız bundan sonra. Önceki günlerde yazdığınız bir yazının Vakit'in Arşiv sayfasına girmesi sayesinde gördüm, yoksa Yeni Çağ gibi kenarda köşede kalmış bir gazeteyi, ya da sizin gibi demokrasiyi tersten okumuş, postalseverlerin yazılarını takip ettiğimden değil. Yani irtica ile mücadele planı adı altında cuntacılar darbe provası yapacak ve bu meşru olacak öyle mi? Okuduğunuz okullara, okuduğunuz kitaplara, inandığınız değerlere yazıklar olsun. Sizinle aynı ırktan olmaktan dolayı yemin ediyorum utanıyorum. Atatürk sizin gibilerin yüzüne tükürürdü adım gibi eminim. Yazarlık gibi size yakışmayan ulvi bir görevi kısa zamanda bırakıp, kadın programlarında alkış tutan seyirciler arasına katılmanızı tavsiye ediyorum.

***********************************************************************

yorum; altemur kılıç'ın klavyesinden mi yoksa yazım hatasından mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama 'i' harfi yerine virgül kullanmış, son kelimesi "defol't" olmuş. "it" demek istemiş de yememiş mi yoksa kazara i yerine kesme işaretine mi basmış bilemem. q ya da f klavyede i ve tırnak işareti hep alakasız yerlerdedir. neyse işte yorum sizin.
yeniçağ gazetesini "kıyıda köşede kalmış" zanneden bünyelerin, tek cümlelik bir e-posta metni ile karakterini analiz ettikleri aydın.
1924 Ankara doğumludur. istanbul Robert Kolej ve New York New School For Social Research Siyasal Bilgiler bölümü mezunudur. Milliyet Yayınları'nda genel müdürlük ve birçok gazetede muhabirlik ve yazı işleri müdürlüğü yapmıştır. Yarım asırdan fazla köşe yazarlığı yaparak bu konuda bir rekora imza atmıştır. 85 yaşında halen Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapmaktadır.
göz muayenesi için gittiği hastanede kalp ritmindeki bozukluk nedeniyle tedavi altına alınan yüce şahsiyet, vatansever yazar.
nihat genç'in ifadesiyle "dünyada sadece atatürk, babası ve kendisi olduğunu sanan yazardır."
son zamanlarda yaşının da ilerlemesinden ötürü, duygusal yazılarını okuduğumuz türk milliyetçiliğinin en önemli aydınlarındandır.
11 nisan 2011 tarihli yazısıyla cumhuriyet halk partisi'nde gürsel tekin-kemal kılıçdaroğlu ikilisinin adaylar arasına aldıkları bazı kişilerin nasıl tipler olduğunu yazmıştır. cumhuriyet halk partisi'ni bu tip adaylarla seçimlere götürenlerin niyetlerinden şüphe bile edilmez.

---alıntı---
Kulaklarıma, gözlerime inanamadım; haber inşallah doğru değildir... Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyete karşı ilk Kürt isyanını çıkaran ve idam edilen Şeyh Sait!in torununu, eski Refah Partisi milletvekilli Abdülillah Fırat, Erzurum&!dan ilk sırada aday gösterecekmiş... Listenin başında, başka ünlü Kürtçüler de varmış... Anlaşılan, bu CHP!nin "tek seçicisi"; pek de tekin bir kişi olmayan Gürsel Tekin'in marifeti... Bazılarına göre, Baykal'a karşı kaset suikastı da Tekin'in marifetiydi. Bu zatın, son zamanlarda, Atatürk'ün partisi CHP'yi, Atatürk ilkelerinden, laiklik ve milliyetçilikten "arındırmak"; yolunda başka söylemleri oldu... Tekin ve şeriklerinin yönetimine geçen Cumhuriyet Halk Partisi süratle, fakat sinsice, kurucusu Mustafa Kemal'in ekseninden kaymakta!..
Bu "eksen kaymasının"; son bir işareti de Partinin Grup Başkan Yardımcısı Akif Hamzaçebi'nin, TSK'nın, "tutuklu subaylar" konusundaki açıklamasını "aşırı hassasiyet" olarak nitelendirmesiydi. Oysa asıl sert tepkiyi Atatürk'ün halefi mevkiinde bulunan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun göstermesi gerekirdi... Zaten hep böyle olur; politikacılar kaytarınca, görev TSK'ya düşer!.. Ama anlaşılıyor ki, bu "Kemal", "O Kemal" değil! Ve yakında CHP de Atatürk'ün CHP'si olmaktan çıkacak!..
iki ay sonra seçimler var. Kemal Beyin "tutuklamalar" konusundaki suskunluğu ve yardımcısının yorumu, "21 Nisan e-muhtırası" kompleksinden, paranoyasından kaynaklanıyor. Bu sendroma göre, askere arka çıkmak oy kaybettirirmiş!.. 2002 seçimlerinde böyle olmuş ve AKP, büyük farkla bu yüzden kazanmış. Bu "efsanenin" analizini sonraki yazıma bırakıyorum.
Şeyh Sait!in torununun, dedesinin isyan ettiği Cumhuriyetin kurucu partisinden aday gösterilmesi "rezaletine" gelince; Gürsel Tekin!in mantığı, savunması herhalde Kürtçüleri CHP çatısı altında toplayarak onları güya, Cumhuriyete "kazandırmak" ve "barışa hizmet" olacaktır. Ancak bu, Gürsel Tekin!in başka kişisel bir hesabıysa, büyük gafletten de öte, Mustafa Kemal!in emanetine ihanettir!..
Abdülillah Fırat!ın oğulları, Şeyh Sait!in torunları şimdi ihtida ederler mi?.. Dedelerine layık olduğu cezayı veren, bu Cumhuriyete, -Meclis kürsüsünden sadakat yemini etseler de- yürekten bağlanırlar mı?..
Demokrat Parti, 1950 genel seçimlerinde Şeyh Sait!in torunu Abdülmelik Fırat!ı, yaşını büyüterek, Kürt oyları için Erzurum!dan ilk sıradan aday yapmıştı ve Melik seçilmişti. DP, gene Kürt oyları için, kahraman Türk Generali Mustafa Muğlalı!yı idam isteğiyle mahkemeye vermiş ve Paşa, sonunda kahrından ölmüştü. Gaflet-ihanet devam ediyor: Kürt oyları açık arttırmada!.. Şeyh Sait!in torunu hem de CHP!den aday olacak... Ve Van!daki kışladan, Mustafa Muğlalı!nın onurlu adı kaldırılacak... Bu sırada bölücüler azıyor. Apo!nun kademeli affı da "seçim uğruna" söz konusu... CHP yönetimi Atatürk!ün emanetine ihanet etse de, Şeyh Sait!in sülalesi hiç dedelerine ihanet ederler mi?.. Bu konuda ben bizzat yaşadıklarımı, gene hatırlatmalıyım. Yassıada!da Abdülmelik Fırat!la aynı koğuşa düşmüştük... Bizzat bana aynen; "Bir gün gelecek, Türklerin anasını belleyeceğiz" demişti. Bunu o hayatta iken yazmıştım da, inkâr edememişti... Melik doğru söylemiş. Şimdi dağda, kentte ve de Meclis!te "anamızı"
ağlatmaktalar.
Hesap tutarsa, CHP, bir ihtimalle Şeyh Sait!in sülalesi peşinden bölgede oy toplar, adayları da seçilir ama ne pahasına?.. Ve değer mi?..
Bir çelişki daha var: Tekin ekibi ve çoğu MYK üyeleri, Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum!un önerisine, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal!ın aday gösterilmesine, bu kişilerin "dokunulmazlık zırhına" kavuşturulmasının CHP!nin söylemleri ile bağdaşmayacağını iddia ederek karşı imişler.
Bir partinin iç işlerine, gösterecekleri adaylara karışmak caiz değildir ama ben, CHP!nin kurucularından babam namına Atatürk!ün emanetine ihanete isyan ediyorum... Eminim partideki Atatürkçüler ve taban da çok rahatsızdırlar... Ancak seçimlere çok az vakit kalmışken, benim gibi düşünen CHP!liler, başta Deniz Baykal, "gemiyi sallamamak", partiyi şu hassas dönemde bölmemek için susacaklar, bağırlarına taş basacaklardır... Ama "taş" çok ağır, taşınamayacak kadar ağır.
---alıntı---

yazının tam adresi: http://www.yg.yenicaggaze...zargoster.php?haber=17776

birilerinin çıkıp tescilli hain, ingiliz uşağı şeyh sait'in eski refah partisi milletvekili torunu abdülillah fırat'ın adının nasıl olur da atatürk'ün partisi ile anıldığını açıklamak zorundadır. aday gösterilmemiş olması kamuoyundaki bu veryansındır yoksa kemal kılıçdaroğlu ile gürsel tekin'in bunları düşündüklerini hiç sanmam. kaldı ki bu tek kişi de değil. özellikle güneydoğu anadolu bölgesi'nde eski pekakalı itler, şeyh torunları falan da aday gösterildi.

chp her dönem kitle partisi'ydi ama önümüzdeki seçimlerde bunun bile suyu çıkartılmış; bölücü-gerici teröristlerin bu partide ne işi var?
çakma vatanperver.
öyle saçmalıyor işte. tevil etmeyi bırak hakkında yorum bile yazmıyorum. eğlensin o da kendi halinde. ya da ne biliyim, heralda moğolistan'ın bir kurtarıcıya ihtiyacı var bu aralar, gitsin kutarsın.
(http://www.yg.yenicaggaze...zargoster.php?haber=18436)
içinde bulunduğumuz günlerde, bölücü ermeni-kürt yapılanmalarının yeniden canlandırılmaya çalışıldığını iddia eden yazardır. bazı noktalarda hak vermemek elde değil. zira taşnak-hoybun ittifakları hala daha unutulmadı.

http://goo.gl/vYa2N