Sanırım dünyadaki en büyük acılardan bir tanesi.
Ruhsal acı olarak sayılmasına rağmen fiziksel de acı çektiriyor. Kalp cız ediyor. Hem yerinden sökülüyor hem de bıçak saplanılıyor sanki. Nefesin kesiliyor aynı zamanda.
Sessizliğe bürünüyor insan, yalnız kalmak hiç bir şey yapmadan uyumak istiyor.
Ruh bedene dar geliyor, ruhun ağrıyor..
Beden yorgun düşüyor. Hem fiziksel hem de ruhsal bir acıdır aldatılmak.
Tarifesi olmayan bir yürek sancısı..
Tanrı kimseye böylesi büyük bir acı çektirmesin...
Etrafımdaki istisnasız herkesin yapmasıyla şüpelendiğim ve bir özeleştiriyle aldatmanın ilki ve enbüyüğünün insanın kendine yaptığı kanaatine vardığım durumdur.
Artık insanları bu yüzden suçlamıyorum.
Aldatmanın hiç bir bahanesi olmaz. Hangi cins yaparsa yapsın aldatmak dünyanın en aşağılık en adi hareketlerinden birisidir. Aldatılan insan için tam bir yıkım olur hayatı zehir olur. Rabbim düşmanımın başına vermesin böyle bir durum
Güven ve onur kavramlarını yok sayan bir insanın, anlık zevk yanılgısı ile gerçekleştirdiği, organize hataların bir araya gelmesiyle oluşan olaya denir.
Doyumsuzluk, hırs ve benzeri bilinçaltı çöplüğünde biriken hislerin veya isteklerin, kişinin ana ihtiyacı gibi görülmeye başlandığı an; aldatmanın gerçekleşmesi için, kişi tarafından bütün olanaklar sağlanmaya başlamış olur.
Geriye ise, ya bir cinayet ya da kapanması çok zor olan ruh hastalıkları bırakır.
insan olduğumuzun bilincinde olup, sevdiğimiz insanları aptal yerine koymamalıyız.
Düzeni sağlayan da insan bozan da insandır, unutmayalım.
aldatılmak sadece kadın erkek ilişkileri içerisinde değerlendirilmeyebilir.
bir insan dostu, ailesi, arkadaşları tarafından da aldatılabilir.
hele bir de muhatab birinci dereceden güven çemberi içine kabul edilmiş biri ise aldatıldığını öğrenmek ölüme yakın duygular hissettirebilir.
Bundan sonra insan bir ders aliyor, kimseyi kendinden geçecek kadar sevmemek, kimseye körü körüne inanip güvenmemek.
Böylesi çok daha iyi olmuş diyorsuniz, ileride yaşanabileceklere bir nevi önlem aliyorsunuz kendinizce.
Sırtımda, kaburgalarımın arasında bir bıçak var, çıkaramıyorum. Biraz daha uyku, biraz daha zaman. Kendime artık aynı soruları sormuyorum; neydi bu kadar üzen seni? Cevabını bulabilmiş değilim ama bugüne kadar hep daha kötüsü olamaz diyordum. Anladım. Oldu, olacak.
Gardımı aldım, bekliyorum. Bugün ‘eski ben’in yabancısıyım. Sırtımda hâlen o bıçak var ama bu gece anladım; alışkanlıklarım, ailem, dostlarım, sevgilim, işim, kitaplarım, nefesim olduğundan daha fazlası değiller.
Bıçak hâlen sırtımda fakat bu gece hepsini terk ediyorum.
Gücenmeyin, söyleyin. Gardımı aldım, bekliyorum. Anlamsız güvenişlerimi, adresimi, boktan alışkanlıklarımı, dogmatik inançlarımı, gereksiz hassasiyetlerimi, sahip olduklarımı ve olduğumu sandıklarımı, kendimi kandırmalarımı, uykusuz geceleri, hepsini terk ediyorum bu gece ve hiçbirinden, hiçbir şeyden sadâkat beklemiyorum.
Bugün yakın bir arkadaşımın babasının vefat ettiğini öğrendim. Yaşadığı kederi izledim. Bir narsistin dikkatleri toplayamadığı için yaşadığı kederden fazlası değildi nazarımda ve belki yanılıyorum fakat çekinmiyorum, dinleyin; hiçbir keder diğerinden daha az ya da fazlası değil.
Hep daha kötüsü olamaz diyordum. Anladım. Oldu, olacak. Hiçbiri olduğundan daha az ya da fazla değil.
Günahlarımı affediyorum.
Bu gece tüm taş kalbimle yeniden yazıyorum. Beklentisiz. Aldatabilir. Aldatılabilir. Terk edilebilir. Terk edebilir. Sizden daha az ya da fazlası değil. ‘eski ben’in yabancısı ama sizden, içinizden biri olarak. Yazdığım, yazacağım şeylerin olduğundan daha az ya da fazla olmadığını bilerek. blog
Çok sevdiğim, hatta hayat dersi alabileceğim bir ablam demişti ki;
"Aldatılmak seni üzmesin. Karşı taraf kendine onu yakıştırabiliyorsa senin üzülmen niye?
Adilik yapan o sen değilsin. Kendi haline yansın. Karaktersiz olması senin sorunun değil.
Gel sigara içelim."