eski milletvekillerinden çetin altan ın oğludur. Ankara da doğmuştur, hürriyet, güneş, milliyet, yeni yüzyıl gazetelerinde köşe yazarlıpı yapmıştır. Şu anda da taraf gazetesinde kum saati adlı köşede yazmaktadır. ilk eseri 'Dört mevsim istanbul' eseridir. Diğer eserleri: sudaki iz, kılıç yarası gibi, isyan günlerinde aşk, içimizdeki yer, en uzun gece romanlarıdır.
egitim sistemiyle ilgili yazmış oldugu yazıyla kemalistlere 30 cm bilemedin 40, yer yer 50 cm sokmuş yazardır.
şimdi nasıl agızlarından köpükler saçarak okuyorlardır bu yazıyı paylaşalım milleti deli edelim;
okula giden çocuklara rastladım dün yollarda.
onlar için çok üzüldüm.
zavallı eğitim mahkûmları, hayatlarının en güzel, en eğlenceli olması gereken yıllarını, daha sonra unutacakları bir sürü saçmalığı öğrenmek, ciddi bir beyin yıkamasından geçmek, kişiliklerini, tek tip adam yetiştiren tornaya teslim etmek için harcayacaklar.
gidecekleri okulların birinci amacı, onlara ulu önder atatürkün müthiş bir adam olduğunu, hiç hata yapmadığını ve türkiyeyi sadece atatürkün yaptıklarını tekrar etmenin kurtaracağını ezberletmek, zihinlerine bu yalanı kazımak olacak.
cumhuriyet tarihi boyunca okullar bunu yaptılar.
dün yazıişleri toplantısında tuğba, çocukluğunda en büyük korkusunun allah mı daha büyük, atatürk mü daha büyük sorusuyla karşılaşmak olduğunu, çocukken hangisinin daha büyük olduğuna bir türlü karar veremediğini anlatıyordu.
çocukları bu tür korkulara iten bir eğitimden geçti insanlar bu ülkede, hâlâ da geçiyorlar.
yeni milli eğitim bakanı bazı değişiklikler yapmaya çalışıyor ama dün kürşat buminin yazısında yer verdiği yök kanununun girişi yükseköğrenimin amacını anlatmaya şu maddeyle başlıyor:
1- atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda atatürk milliyetçiliğine bağlı...
gerisini yazmaya bile gerek yok, birinci amacı bu olan bir üniversiteden çıkacak insanların özgür düşünceli bireyler olması mümkün mü sizce?
zaten bizdeki eğitimin amacı, özgür düşünceli birey değil, itaatkâr bir sürüye, öğrendiği ezberleri tekrar eden koyunlar yetiştirmektir.
cumhuriyetin eğitim anlayışı ve amacı da budur.
daha sakatlık adından başlıyor, ne demek milli eğitim?
fiziğin, coğrafyanın, biyolojinin, kimyanın millisi nasıl oluyor?
olmuyor tabii ki ama dert çocuklara fizik öğretmek değil, dert, atatürkün bir diktatör olduğunu saklamak ve bir diktatörlüğü yeryüzünün tek kutsal ve doğru yönetimi olarak çocuklara ezberletmek.
atatürk diktatör olmak zorundaydı, başka türlü cumhuriyeti kuramazdı diyenler olduğunu biliyorum, mecbur muydu değil miydi tartışmasına gerek yok bence ama şu soruya gerek var:
de ki atatürk diktatör olmaya mecburdu, peki biz o diktatörlüğü hâlâ kutsamaya ve en iyi yönetim biçimi olarak çocuklara ezberletmeye mecbur muyuz?
devletinin ve ordusunun her yaptığına boyun eğecek, hiç sorgulamayacak, soru sormayacak, düşünmeyecek, tartışmayacak insanlar yetiştirmek istiyorsak mecburuz tabii.
biliyorsunuz bizim ünlü bir tevhid-i tedrisat kanunumuz var.
eğitim birliği demek.
bu ülkedeki her ırktan, her dinden, her mezhepten çocuğun tek elden ve tek merkezden eğitilmesi anlamına geliyor.
ankarada milli eğitim bakanlığındaki talim ve terbiye kurulu denen yerde sekiz on adam oturur, bu ülkedeki çocukların neler öğrenmesi ve neleri de asla öğrenmemesi gerektiğine karar verirler.
onların karar verdiğinin dışında hiçbir şey öğretilemez çocuklara.
düpedüz faşist ve ırkçı bir anlayışı kazırlar çocukların zihnine.
bir türk cihana bedeldir, ne mutlu türküm diyene, varlığım türk varlığına armağan olsun türünden bir faşizm parfümü ciltlerinin altına enjekte edilir, artık hayat boyu o kokudan kurtulamazsın.
yeryüzünde türkten başka önemli insan olduğuna inanmaz, türk olmayan herkese aşağılayarak, küçümseyerek, kuşkuyla bakarsın.
bir yandan da düvel-i muazzamanın türke düşman olduğunu, hep türklere kötülük yaptığını, türkleri kandırdığını öğrenirsin.
böylece hem en büyük, hem de sürekli kandırılan bir salak olmayı aynı anda benimser, en halisinden bir kişilik çatlamasını daha yedi yaşında yaşarsın.
tarih, diye de baştan aşağı yalan bir hikâye anlatırlar.
hep biz haklıyızdır, hep biz güçlüyüzdür.
bırakın ermeni soykırımı lafını ermeni meselesi diye bir olayı bile duymazsın okulda, sonra büyüyüp de bir yerde türkler ermenileri öldürtmüş sözüyle karşılaşınca da yalan bu diye bağırırsın.
kürt diye kimse yaşamaz bizim ülkemizde bu eğitim anlayışına göre, burada herkes türktür ve herkes varlığını türk varlığına armağan eder.
osmanlının i̇ttihatçılardan önceki padişahları deli, çılgın, manyak, sapık olsalar bile iyidir, i̇ttihatçılardan sonraki padişahlarının hepsi de hain, katil, rezil, budaladır.
bu eğitime göre dindarlar yobazdır, batı kültürünü ve demokrasisini beğenenler züppedir ama batı müziği dinlemeyen ve batılı gibi giyinmeyenler de gericidir, tanzimat bir felakettir...
türkiyede sorunun özü, bizi çocukluğumuzdan itibaren zehirleyen bu eğitim ve bize ezberletilen yalanlardır, bu milli eğitimi gerçek bir eğitime dönüştürmeden de yaratıcı ve özgür bireylere sahip, gerçekten demokratik bir toplum haline gelmek inanın çok zor..
son azısı ile aklınca ermeni soykırımı var, türkler onurlu kurtuluş savaşında haksız izlenimi vermeyen çalışan zavalı piyon bir yazar.
kaale bile almamak lazım. anca kendisi gibi gereksizleri orgazma ulaştırır yazdıkları.
kck operaayonlarını eleştirmiş. hadi olabiir.
lakin sonra gerçek yüzünü yine ortaya çıkarmış.
barış için pkk şart demiş.
yani barış için hamileleri öldüren, bebekleri öldüren alçak bi terör örgütü şart demiş.
bu adamı burada pohpohlayanları takibe aldım. aramızdaki yılanları tanımak lazım zira.
bakalım kaç kanı bozuk kötüleyecek bu yazıyı. keşke kötüleyenleri gösteren bi sistem olsaydı.
sen kim olarak bütün kürtlere emirler yağdırıp talimatlar veriyorsun, atası mısın, ağası mısın, efendisi misin?
bize akıl öğretmeyin diyorsun, arkasından maşallah herkese akıl öğretiyorsun, bütün kürt halkına, bütün kürt sivil toplum kuruluşlarına, kürdistandaki bütün barolara, medyaya ve tabii taraf gazetesine.
seni bizim hepimizden daha akıllı yapan şey ne?
kimse sana ve arkadaşlarına akıl öğretmeyecek ama sen hepimize akıl öğreteceksin, bu ayrıcalığı neye borçlusun?
yoksa seni hepimizden akıllı yapan elindeki silah mı?
bir keresinde övünerek söylemiştin ya, 24 saat içinde istediğimiz herkesi öldürtürüz diye, bu mu seni hepimizden akıllı kılan?
sen hepiniz susun, sadece ben konuşacağım, ben akıllıyım diyeceksin, biz de aman susalım yoksa bizi sokak ortasında öldürürler deyip susacağız, sen de böylece herkesten akıllı olacaksın, öyle mi?
bütün generaller böyle düşünür, öldürtürler de, öldürttüler de... ama bir kere bu yola girdin mi artık iflah etmezsin çünkü haklılığını kanıtlayamadığın, haklı olmadığın için öldürdüğünde insanlar bunu niye yaptığını anlarlar.
bugünkü yazısıyla katil murat karayılan'a çok güzel ders vermiş, türkiye'nin vicdanı olan cesur adam. her an sokak ortasında öldürülebilir. umarım gerekli tedbiri almıştır. türkiye'yi yaşanır kılanlar, barışa inancımızı yitirmememizi sağlayanlar senin gibi güzel insanlar.
kimin düdüğü öterse onun eşeğine binen, sözde hümanist, sözde cesur, sözde aydın olan yazardır. kendini yalandan demokrasi bekçisi gösterir, ülkesini iki kadın göğüsüne satacağını söyleyen amerikan hayranın liboşştur. uyuz olunacak yazarımsıdır.
taraf gazetesi imtiyaz sahibi yazardır. hrand dink gazetecilik ödülü bu sene kendisine verilmiştir. tuhaf olan şey ise, bu ödülü sürekli taraf gazetesi yakınından kişilerin almasıdır. ancak taraf gazetesi'nin hrand dink cinayetine yaklaşımının nasıl olduğunu irdelersek almet altan'ın bu ödülü almasına da çok şaşırırız!
evet, bu ülkede en çok sesi çıkan iki yazardan biri 4,3 milyon kilometrekarelik alanı lozan'da yitirdiğimizi sanıyor. birileri mondros ve sevr diye bir yerler olduğunu, bu yerlerin geçmişteki önemli noktalarını falan anlatsın.
türkiye'de siyasal liberalizmin sosyal tabanı olmadığını (veya çok zayıf olduğunu) bildiği için ak parti'ye bu misyonu yüklemeye çalışması hata olan yazar. entelektüel meziyetleri çok gelişkin olmamasına rağmen resmi ideolojinin akıldışılığı nedeniyle türkiye standartlarının üstündedir.
taraf gazetesinin başına geçtiğinden beri insanlıktan çıkan gazeteci müsvettesi. bugün kü sayısında da 29 ekim den asla bahsetmeyen gazetesinde şu sözlere yer vermiş. onunla aynı mesleği yaptığım için utanıyorum.
Atatürk ün diktatör, Cumhuriyet in ise diktatörlük olduğunu iddia etmiş.
--spoiler--
Cumhuriyetiniz ve bayramınız size kutlu olsun.
--spoiler--
gencecik bir kızın sırtına bombaları bağlayıp gönderiyorlar, kız parçalanıyor, cumartesi öğleden sonra gezintiye çıkmış zavallı kadın, çocuğu, yoldan geçen adam hep birlikte hedef oluyorlar.
neymiş?
pkk özgürlük mücadelesi veriyormuş.
böyle aşağılık yöntemlerle özgürlük geleceğini iddia edebilmek için hem kör, hem ahmak olmak gerekir.
kürtler, böyle çoluk çocuk katliamına destek olmaz; destek olacak kadar gözü kararmış, vicdanı sönmüş olanlardan da kürtlere bir yarar gelmez.
kürt halkının hakları için verilen mücadeleyi vicdansızlıkla eşanlamlı kılmaya da kimsenin hakkı yok.
bdp de gidip kazan vadisinde ölen pkk militanları için halkı sokağa çağırıyor.
bilmiyorum ne yaptığının farkında mı?
ne yaptığını anlaması için sanırım meseleyi bir de tersinden düşünmesi gerekiyor, mhp çukurcada ölen askerler için halkı sokağa çağırsaydı bdp bunu doğru bir hamle olarak mı değerlendirecekti?
mhpnin de gerisine düşerek, kitleleri kışkırtarak kürt halkının sözcülüğünün yapılabileceğine doğrusu ben inanmıyorum, silaha ve şiddete bu kadar esir olarak barış partisi olmak pek mümkün gözükmüyor bana.
bence artık kürt siyasetçileriyle aydınları kendilerine sormalılar, pkk mı kürt halkı için var, kürt halkı mı pkk için var?
ikisi aynı şey diyenlere, bize bu numarayı seksen sene türk ordusu yutturdu, bir daha yutmayız derim, biz yutmayız, kürtler de yutmaz.
silahlı olanın efendi olduğu sistem türkler için de, kürtler için de çok gerilerde kaldı, çağ değişti, zaman değişti, dünya değişti.
pkk ile bdp geçmiş bir yüzyılda yaşıyorlar.
hâlâ ölümü kutsayıp yüceltiyorlar.
biraz osman baydemire kulak versinler; bu çağda kurşun atmak haramdır, sen batıya 24 tabut gönderirsen, ertesi gün doğuya da 24 tabut gelir.
kürt siyasetinin baydemir gibi kişilikli, cesur, gerçeği söyleyebilen liderlere ihtiyacı var ama ne yazık ki onlardan çok fazla çıkmıyor.
baydemiri sadece kürt siyasetçilerin değil türk siyasetçilerin de duyması gerekiyor.
akp dokuz yıldır iktidarda.
bugün hâlâ kürt meselesini askerle, kurşunla, polisle, gözaltıyla, tutuklamayla çözmeye uğraşıyor.
kürt meselesinin çözümü bu mu?
baydemirin lafını tersinden de söylemek mümkün, sen doğuya 24 tabut gönderirsen, batıya da 24 tabut gelir.
tabut yarışını bitirecek biri lazım bize.
pkknın ilkel ve vicdansız vahşetinin yansıması olacak bir iktidar değil.
değişim yapacak, ümit verecek, bu eşitsizliği ve haksızlığı bitirecek biri.
akp bunu yapamayacak kadar yorgun ve bıkkın görünüyor son zamanlarda.
sadece laf var ortada.
konuşuyorlar, konuşuyorlar, konuşuyorlar ve hep neden yapamadıklarını anlatıyorlar; neden yapamadığınız kimsenin umurunda değil, yapamayacak milyonlarca, milyarlarca insan var yeryüzünde, biz yapabilecek birini arıyoruz.
neden hâlâ anadilde eğitimi gündeme almıyorsunuz?
neden hâlâ iki dilliliği tartışmıyorsunuz?
neden seçim yasasını değiştirmiyorsunuz?
neden türklerle kürtlerin tam anlamıyla eşit olacağı bir düzeni kurmak için adımlar atmıyorsunuz?
neden sadece askerî önlemlerden söz ediyorsunuz, neden sadece gözaltılarla ilerleyebileceğinizi sanıyorsunuz?
neden kürt meselesi deyince hâlâ aklınıza yalnızca pkk geliyor?
neden bdpnin siyaseti akpyi aşağılamak sanması gibi siz de siyaseti bdpyi aşağılamak sanıyorsunuz?
bu akp ne zaman gerçek ve kalıcı bir değişim için adım atacak bilmiyorum ama akp ayağını sürüdükçe, demokratikleşmenin gereklerini yapmayı savsakladıkça bu ülkede insanlar ölüyor, askerler, pkklılar, siviller ölüyor.
bunu durdurmasını pkkdan beklemeyeceğiz herhalde, bunu durdurmayı bu ülkenin hükümetinden bekleyeceğiz.
akp iktidara iyice yerleşti ve oraya yerleşmek içim harcadığı çabayla yoruldu, daha da beteri amacına ulaştığı duygusuna kapıldı, artık daha fazlasını yapmak istemiyor sanki.
ama iktidar koltuğu bisiklet gibidir, durduğunda düşersin, akp duruyor ve sürekli düşüyor, vanda düştü, kürt meselesinde düştü, şimdilik düştükten sonra yeniden seleye oturuyor ama bu kadar çok düşerse sonunda bisikleti kullanmayı bilen biri oturur oraya.
erdoğanın kendi sözleriyle söylemek gerekirse, iktidar yan gelip yatma yeri değildir.
atatürk'ün adı kaldırılsın demek isterken, şartlar "olgunlaşmadığı" için şimdilik sabiha gökçen'in ismi kaldırılsın demiştir. tunceli'liyim dersim olayları nedir ne değildir az çok bilirim. bazılarının ortaya attığı gibi bir kürt isyanı değil yöre üzerindeki güçlerini devlete devretmek istemeyen aşiretlerin isyanıdır. isyanı bastırmada ordu tarafından tutulan 10 bin kürt paralı askerde etkili olmuştur. ordudaki alt seviye bir subayı ise dersim olaylarından sorumlu tutmak apayrı bir ayıptır.