dön yalvarırım dön bırak köşe yazarlığını, dön ne olursun dön artık senden mistik cümleler, aşk üzerine yazılan o anlaşılmaz ama okunması gereken romanlar bekliyoruz ne olur karıstırma artık bu ülkeyi, eğer geriye dönmezsen bu ülkenin tarihine kara leke olarak geçeceksin ve seni kimse silemeyecek. dön....
--spoiler--
Amerikan Kongresinin bir komisyonu soykırımı kabul edince biz aşağılanmış oluyoruz. Aşağılanma nedir biliyor musunuz? Aşağılanma, elâlemin parlamentosunun bir komisyonunda verilecek iki üç oyun nasıl olacağını milyonlarca insanın heyecan içinde beklemek zorunda kalmasıdır. Aşağılanma budur.
O komisyon sonucunu kendisi için hayati bulmaktır aşağılanma, bir adamın bir oyu yüzünden kendini yenilmiş hissetmektir aşağılanma, bütün ulusal kimliğinin bir komisyon kararıyla belirleneceğine inanmaktır aşağılanma, başkasının parlamentosundan çıkacak kararı tırnaklarını yiyerek beklemek zorunda kalmaktır aşağılanma.
--spoiler--
bugün yazdığı yazıda, elazığ depremine ilişkin tespitlerde bulunmuş. güzel noktaya mı değinmiş, e illaki. böyle basit bir konuda orta son çocuğunu getir, farklı tespitlerde bulunmaz.
ama genellemelere tabi tutarsak, güzel. elazığdaki köyde de kerpiç ev, çanakkaledeki evde de.
(bkz: yapma bana numara)
yazısında kilisenin papazını da sikiyor, hadi bakalım.
geçenlerde sabahın köründe, sersem şekilde evden çıkmam gerekti. gece yağan yağmurdan yerler hala ıslak ve yerleşkemiz istanbul olduğundan bittabi çamurluydu. işlerine yetişmeye çalışan sıradan köleler buna pek de aldırmıyordu da neyse efendim konudan sapmayalım, derken bir sokak iti; görüş alanıma peydah oldu, evvelki sahipleri veya kendisine kemik atanlardan alışmış olacak ki; takım elbiseli, favorileri kılçık, çalıştığı iş merkezine gitmek için evden sağ ayağı ile çıkarken 'pismillah.' çektiğine bire beş bahse gireceğim bir tipin götüne takıldı.
her şey olması gerektiği gibiydi, yavşak takım elbiseli ortodoks itin kafasını kuçuladı, 'gel hele' dedi. it de yavşak tipin götünü kerteriz alarak tek sırayı bozmadan peşi sıra ilerledi. it; yavşağın yolundakilere havlamakta herhangi sakınca görmeyecek kadar acıkmıştı. yavşak bu durumdan gayet memnundu.
o sırada yerde bir gazete parçası gördüm, ahmet altan'ın bir yazısı çamurların içerisinde öylece duruyordu. yavşak tipin köpeği zehirleteceği zamanın kesinliğinden ne köpek ne de ahmet altan haberdardı.
yavşak tip ve ben bu bilgiyle birlikte günümüze devam ettik. geri kalan herkes diz çökmüştü.
bugünkü yazısı yine midemi yine bulandırmış şey.
elazığ depremi üstünden, yani ölen insanlar üstünden siyaset yapacak kadar, ideolojisin kusacak kadar, laiklik ve cumhuriyete bok atacak kadar akp'yi yalayacak kadar insanlıktan uzaklaşmış.
lan yeterin be. ölen insanlar üstünden bari prim yapmayın.
allahtan korkun. o yoksa insanlıktan utanın.
ciddi yettiniz be arkadaşım.
bu kaçıncı rezaletiniz.
son cümlede düşünün allahın cezaları demiş.
bende diyorum ki düşün allahın cezası.
acaba ölen insanlar üstünde ideoloji kusarken hiç mi vicdanın sızlamadı.
onun gibiler daha çok mimlenecek akp'li diye, cumhuriyet düşmanı diye, kürtçü diye, laiklik karşıtı diye... daha çok!
yalnız her insan gibi hataları olmuştur. bunu ben de("ben de") yadırgadım. muhsin yazıcıoğlu kazasını ntv ile bağdaştırmışlardı. kendilerne "alperenci gençlik" denilen kesim bassaydı ntv binasını? hiç düşündünüz mü bunu? yazarlarınızdan rasim özdenören'i dövmemişler miydi? kelimelerini, haberlerinizi biraz daha ölçüp tartın lütfen.
ayrıca bugünkü yazısında benim bu aralar kafamı kurcalayan, artık "tamamen" devlet kafasında olmayacağıma dair söz vermemden, bunu takiben ermeni soykırımı, kürt meselesi (milliyetçilik damarlara kadar zerkedilmiş bir toplumun sorunlara bakış açısı bile komik değil mi? kürt meselesi, ermeni asdalk...) vb konuları tekrar araştırmama karar verdikten sonra tam anlamıyla cuk oturmuştur.
Bu yazıyı yazıp yazmamakta çok kararsızdım esasında.
Konu Aziz Nesin'le ilgili olduğu için kararsızdım, ancak beni iyi tanıyanlar bilir, Aziz Nesin'i baba olarak ayrı, yazar ve aydın kişiliğiyle ayrı ayrı değerlendiririm. Böyle düşününce kafam rahatladı ve yazmaya karar verdim.
Taraf Gazetesi'ni internette açtığınızda karşınıza bir ilan çıkıyor:
Önyargılı
Ve
Korkak
Değilseniz!
sadoglu.wordpress.com
mehmetalisadoglu.blogspot.com
Mehmet Ali Şadoğlu denilen kişiyi anımsayanınız var mı bilmiyorum, ama Taraf Gazetesi'nin bir çok yazarının tanıdığını ve anımsadığını adım gibi biliyorum.
Ahmet Altan bu adamı bilir, Ümit Kıvanç'ın da bildiğini ve nefret ettiğini söyleyebilirim. Murat Belge yada Sevan Nişanyan'ın da bu adamı sevdiğini sanmam. Etyen Mahçupyan yada Nabi Yağcı mutlaka tanıyor ve eleştiriyorlardır. Halil Berktay ve Alper Görmüş de iyi bilirler bu adamı.
Bu adam adını 1990'lı yılların ortalarına yakın, Aziz Nesin'in ölümünden önce duyurdu.
Aziz Nesin, Salman Rüşdi'nin Şeytan Ayetleri kitabını yayınlamak istediğinde iran rejimi ölüm fermanı çıkarmıştı. Bu ölüm fermanı üzerine Mehmet Ali Şadoğlu denilen bu adam gazetelere bir demeç verip "Aziz Nesin'i öldürene 250 bin dolar vereceğim!.." diye bir açıklama yaptı.
Aziz Nesin de bu açıklamaya gülmüş ve karşılık olarak
"Bu iyi bir para, Şadoğlu parayı hemen banka hesabıma yatırsın, ben intihar ederim" demişti.
işte sen Türkiye'de demokrasiyi en iyi bildiğini iddia eden Ahmet Altan, gazetene aldığın ilan bu adamın verdiği ilan.
Bu adamın ilanından aldığın parayla maaş alıyorsun demokrasi adına, sizler Ümit Kıvanç, Murat Belge, Sevan Nişanyan, Etyen Mahçupyan, Nabi Yağcı, Halil Berktay, Alper Görmüş, Neşe Düzel, Orhan Miroğlu, Mehmet Güreli, Mithat Sancar, Erol Katırcıoğlu, Soli Marguiles, Ferhat Kentel ve Yasemin Çongar lütfen artık demokrasi adına yazılar neyim yazmayın.
Biraz utanmanız varsa eğer ben kimlerin parasından maaş alıyorum diye kendi kendinizi sorgulayın.
Fazla bişey yazmayacağım, yazmama da gerek olduğunu sanıyorum, verdiği demeci bugün bile vermekten bir adım geri durmayacağını açıklayan Mehmet Ali Şadoğlu'nun parası size gerçekten helal olsun, ama "Ben esasında hâlâ demokratım, sosyalistim, liberalim, işte buna benzer bişeyim" bile demeyin artık.
Çünkü "Bunlara benzer bişeyim" diyenler bile sizin kadar acizleşmez, demokrasiyi bu kadar pespaye hale getirmez.
Kimilerinizi zamanında yakından tanımaktan utanıyorum, kendi kendime kızıyorum, aynı örgüt adı altında olmasa bile ortak hedef uğruna ölümüne savaş vermiş olmaktan utanıyorum.
Biraz Bülent Arınç'laşayım, bizleri öldürmek adına para ödülü koyan birinin ilanıyla maaş alan ve evine nafaka götüren hepinize kocaman bir "tuuuuuuuuuuu"
Sizler birer DEMOKRATÖR'sünüz. Ne demokratlığınız belli, ne de diktatörlüğünüz.
(bkz: isyan günlerinde aşk). 31 mart vakasına denk düşen günlerde hem imparatorlukta hem de roman karakterlerinin içinde çıkan ayaklanmaları konu alan kitabın yazarı.
bugünkü yazısıyla yine taşı gediğine koymuştur. yalnız bu söylenmesi gerekenleri gerçekten milliyetçi, vatansever bilinen yazarlardan okumak isterdik, ama gel gör ki vatanı bir çift memeye satarım diyen adam kadar olamıyor kullanışlı medya mensupları.
--spoiler--
Darbe yapmadınız da "yaptınız" mı dedik, kendi geminizi batırmadınız da "batırdınız" mı dedik, daha önceden haberdar olduğunuz baskınlara önlem aldınız da "almadınız" mı dedik, ordunuzun içinden sayfalarca darbe planı çıkmadı da "çıktı" mı dedik, her kazılan yerde silahlar bulunmadı da "bulundu" mu dedik, kendi mayınınızla askerleri öldürmediniz de "öldürdünüz" mü dedik?
--spoiler--
Başbakan ve hükümeti hiç eleştirmiyor diyenler için maksat dostlar alışverişte görsün tadında arada eleştiriler kaleme alan, bir yazısında "Başka ülkelerde işler ciddidir ama vahim değildir, bizde de işler ciddi değildir ama vahimdir." örneğini vermesi pek hoş olmuş olan, yazıları merak uyandıran yazar.