bağımsızlığın bu ülke için ne kadar önemli olduğunu bilmeyen, dünyadan bir haber insan. ne zaman nereye saldıracagı bellı olmayan, herşeyi eleştiren ancak iktidar karşısında el pence divan duran ay çiçeği silüetidir. dünyada bağımsızlık bayramları nasıl kutlanıyor bakmadan cumhuriyet bayramı kutlamalarımızı diktatör rejimin kalıntısı olarak görmektedir. fransa 14 temmuzu nasıl kutluyor ya amerikada 4 temmuz nasıl ülkeyi motive etmek için coşkuyla karşılanıyor, ha evet yeri gelmişken belirteyim biz ne fransızız ne amerikan biz kendi halinde türkleriz bizim neyimize gerek diye düşünüyor olabilirsin ama bu ülkedeki her adım toprak kanla kazanılmışsa saygıyla anılmayı hak eder, sen kutlama biz kendimize yeteriz.
dün ali kemal ne ise bugün bu vatan satıcısı * da o işte. ne nefret, ne kinmiş be kardeşim. beğenmediğin bu sistem baban gibi bir yetersizi milletvekili ve hatta bir dönem kanaat önderi yapmış, üniversitede çaycı olamayacak kadar düşük donanımlı kardeşin profesör olmuş, sen bile yazarım diyorsun kendine ve bu ülkeyi hala beğenmiyorsun; pes.
ancak taraf'ta yazabilcek kapasiteye sahip yazardır. orhan pamukla başlayan trendin son halkasıdır aynı zamanda, peki nedir o? "ülkeni kötüle, batı dünyası seni yüceltsin, ödüller versin hatta ve hatta sana ülkende vizyon katsın."
ancak vizyonu lise tarih kitapları okuyarak gelişen bir öğrenciyi kandırabilir bu adam, adam dediysek lafın gelişi. mesela bu insan kişisi milliyetçiliği de çok karşıdır ama milliyetçilikle ülküclüğü birbirine karıştırır, daha doğrusu öyle işine gelir. hayır, çok beğendiğiniz fransa belki de avrupa'nın en milliyetçi ülkesi. onlar özgürlüklerden bahsederken eta'dan bahsediyor mu? eta'yı göz önüne alıyor mu?
bu noktada şöyle diyecek muhtemelen; " e orası fransa, demokratik altyapısı hazır ama bizim değil " buna istinaden bir şey söylemek istiyorum;
http://taraf.com.tr/makale/8131.htm linkteki yazısında örnekler vermiş, işte biz bayramı böyle kutluyoruz, bakın onlar böyle kutalmıyorlar diye... sevgili insan kişisi, burası avrupa ya da abd dğeil burası türkiye. bak bakalım nasıl kurulmuş o ülkeler burası nasıl kurulmuş. en azından gözünü aç be adam! onlar bizden çok daha coşkulu kutluyorlar. sen ancak senin gibileri kandırırsın.
dünkü yazısında kürt açılımı hakkında farklı bir bakış açısından bakmıştır.
--------------------------------------------------------------------
Türklerle Kürtlerin durumu Çehovun bir hikâyesine benziyor aslında.
Bir gece, bir kasabadan başka bir kasabaya gitmek zorunda kalan adam kendine bir araba tutmuş, yola koyulmuşlar, dağların ormanların arasından zifiri karanlıkta gitmeye başlamışlar.
Yolcu, ya bu arabacı beni yolda soyarsa diye düşünüp bir korkuya kapılmış, başlamış arabacıya kendi kahramanlıklarını anlatmaya, belinde çift tabanca taşıdığından, attığını vurduğundan, öfkelenince gözünün hiçbir şey görmediğinden söz etmiş.
Karanlık ormanın birinde arabacı, arabayı aniden durdurup, oturduğu yerden atlayarak kaçmaya başlamış.
Yolcu da peşine düşüp sonunda onu yakalamış.
Niye kaçıyorsun demiş, arabacı da senden korktum, sen beni öldürürsün demiş.
Karanlıkta giderken ikisinin de birbirinden korktuğu anlaşılmış.
Türklerle Kürtler, karanlık yoldaki arabacıyla yolcu gibi.
ikisinde de aynı korku var.
ikisi de kendisinin yenik kabul edilmesinden korkuyor.
Kürtler, sınırdan gerilla elbiseleriyle girerek, flamalı, posterli gösteriler yaparak teslim olmadıklarını önce kendilerine anlatmaya çalışıyorlar, Türkler de birbiri ardına sert demeçlerle savaşı kaybetmediklerine kendilerini ikna etmek için uğraşıyorlar.
Bunun için o kadar çok uğraştılar ki sonunda birbirlerini korkuttular.
Yenildik mi korkusu iki tarafı birden durdurdu.
--------------------------------------------------------------
yaptığı edebiyatı sevmediğimi, edebiyatta erotizme karşı olmamama rağmen kendisini sevmediğim, bana melissa p.' nin yaşlı ve erkek halini çağrıştıran, tabi ki de tüm bunlara rağmen sırf bu fikirlerimi kendime de kanıtlamak için kitaplarının çoğunu okuduğum ve daha da bi sevmediğim ünlü yazar...
gazeteciliğin temel amacının iktidarı eleştirmek algısını hiçe sayan, yok eden yazarmış. iktidar halk tarafından iktidara getirilir gerekirse indirilir. iktidarın eleştirilmesi gereklidir ve olması gerekendir. fakat halkın seçmediği, yetki vermediği kuruluşların yanlışlarını, hatalarını eleştirdiği için eleştirilen yazar.
gazeteciliğin ne olduğunu bilmeyenler tarafından, gazeteciliği eleştirilen gazeteci. ulan ayranınız yok içmeye, o yarım aklınızla taht-ı revan kullanabileceğinizi zannediyorsunuz. iktidarı eleştirmek nedir? her hükümet kurmuş siyasi partinin yaptığı her boku yemeyi, içmeyip yermek midir? ortada çok daha büyük bokluklar varken, bir siyasi partiyi aşacak şeyler dönüyorsa ülkede, daha farklı sorunlar varsa, gündeme asıl getirilmesi gereken şey iktidardan, siyasi partiden uzaksa gazeteci-yazar bunu gündeme getirmeli. ahmet altan da bunu yapmalı ki yapıyor da. eğer bir gariban yere atılıp, başı yerde hurhanca, adice tekmeleniyorsa işte kötülük budur. gündeme getirilmesi, tartışılması, lanetlenmesi gereken de bu kötülüktür. koymuşum siyasi partiye, hele ki at gözlüğüyle ortada ahkam kesen postal beyinlilere hepten koymuşum.
taraf'a 30 metreden daha fazla yaklaşmamışların "iktidar yalakası" ilan ettiği adam.
bunu diyenlerin postal yalamakta ve parlatmaktaki başarılı çalışmalarını bilmesek inanacağız. taraf'ta akp'yi eleştiren birçok haber yapılmıştır. lâkin sizin yaladığınız postalların parlaklığı göz alıyor.
gübre iyidir, ama çıkaranın dünyaya en az bir inek kadar faydalı olması da elzemdir.
bir de at gözlüler vardır bu ülkede. başını da ben çekerim. askerden manşet yapacağım diye görmem fethullahcı polis yapılanmasını ve oluşturulmak istenen polis devletini.
kadın memesi düşkünü olan adam youporn'u mu açtırır benim, mastürbasyon yapma özgürlüğüm, kadın memesi görme özgürlüğümden dolayı. (ne kadar sığ oldu di mi)
ülke açlıktan kırılır, özgürlük desen en ufak kırıntısı kalmamış, badem bıyık simge olmuş, türban namus ölçüsü..
fetullah en büyük ideolog.
tayyip erdoğan barış güvercini mübarek, bağımsızlığı amerikanın sağ elinde oynatılan devletin.
bu ülkede parkta içki içen gençlerin kaburgaları kırılıyor, yolsuzluk ülkenin her kapısını logara çevirmiş, meemleket bok kokuyor bok.
ve biz ülkenin yanlışlarını, eksikliklerini bütünüyle ele almıyor, putin dönemi gazetecili yapıyor diye sevmiyoruz.
yoksa barış'a karşı oluşumuzdan, kan sevdasından değil tavrımız.
tavrımız pkk ezilen halkların dışa vurumu sonucu oluşmutur, diyen yüzeyselliğe. bu kadar mıdır? pkk özgürlük mücadelesi veren gariban kitleyken, şehit olmuş asker faşist mertebesine indirilmiş katil kıvamına getiriliyor.
artık daha zengin olacaz. nasıl?
sen maliye bakanını yazmazsan, melih gökçek'in gizli görüşmelerini yazmazsan, usulsuz kredileri yazmazsan, hortumlanan deevleti yazmazsan nasıl zengin olacaz ahmet?
sen kendini sadece bir konuya odaklanıp bir partinin propagandasını yapmaya eğimlenirsen,
ben de senin bir gündem değiştirici olarak kullanıldığını düşünürüm.
gazeteci kimdir?
çoğu zaten öldürüldü.
inekler metan gazı üretimlerinden dolayı küresel ısınmasın en büyük sorumluları listesindedirler. kız arkadaşım kürt ve hiç kimse benim kadar sevemez bir kürdü. koymak ve yalamak arasında sıkışmış arkadaşlar.
kadınlardan yediği büyük darbelerin ardından tam bir kadın düşmanı olmuş, ekmeğini yediği ülkemizi bir kadın memesi ve bir kiraz ağacı gölgesine satacağını açıklamış, kitaplarındaki bütün kadınların hafifmeşrep * olduğu bir vatan haini. bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaketlerdendir.
gece yarısı şarkıları adlı deneme kitabı yıllar önce , içimdeki mezarlıklara doğru yaptığım yolculukta bana eşlik etmişti, bilmenin insan üzerine attığı o ağır yükleri karanlıkta sabah kuşları ile anlamlandırmaya çalışırken o, bende ona eşlik ediyordum. dönemlerinizin kitapları vardır , şiirleri vardır , söz dizimleri vardır suskunluklarınızın. altan , kadını , bir kadından daha iyi anlatabilecek nadir yazarlardan biridir. kendi yoksunluklarını kabul etmekteki cesaretinden olsa gerek.
siyasi duruşu yadırganabilir lakin yadsıyamayacağınız şey altan'ın kendi çemberi içindeki istikrarıdır.
edebiyatını kim ne derse desin seviyorum bu adamın. sözcüklerini seviyorum , buhranlarını, yalnızlıklarını, roman kahramanları üzerine giydirdiklerini, insana dair ne varsa anlatmadaki kabiliyetini.
vatanı bir kadın memesine satabilme tiğneti aleyhine delil altan'ın kendi yazdıklarıdır. bence yorumlandığı gibi basit bir cümle , bir hafiflik emaresi de değildir.
yazdıkları niyetleri üzerine delil teşkil edemeyecek yazarlara baktıkçada , altan bu memleketin gözünün gördüğü düşmanıdır. gözünün görmedikleri kadar da tehlikeli değildir.
yine düşüncelere tercüman olmuş yazar. kemalist tayfa yine iddialarına cevap veremeyip klişelerle sallamakta. ne demiştik? "bir kemalist bir kişiyi vatan hainliği ile suçluyorsa bilin ki o kişi doğru yolda".
bugünkü yazısında atatürk'ü çok açık bir şekilde dersim katliamı nedeniyle katliamcılık ile suçlayan yazar. bu yazı hakkında dava açılacağına iddiaya girebilirim.
--spoiler--
Tarihî bir figürü, yurtta sulh, cihanda sulh sözleriyle hatırlamayı tercih eden insanlara,o sözleri unutun, siz Dersim katliamını örnek alın demek mi Atatürkçülük?
Atatürk, Dersim'de katliam yaptı diye şimdi de Güneydoğu'da katliam mı yapılsın?
Öymen belki unutuyor ama bazı Atatürkçüler bunu zaten denediler, 17 bin kişi sokaklarda vuruldu Güneydoğu'da, kırk bin kişi dağlarda öldürüldü.
--spoiler--
kendini yazar zanneden insan.
aldatmak diye bir kitabını okumaya çalıştım bıktırdı sex romanı mı ne yazıyorsun hocam ?
ön sözde de yazıyor zaten müstehcenlikten kadın zevkin doruk noktalarına varmış... ama bazıları da açlıktan ölüyo bu dünya'da haberin var mı ?
her gün aynı şeyleri yazmaktan sıkılmayan yazar ama usta bir yazar.
asla konu dışına çıkmadan yazar, tahrik ederek yazar dolayısıyla etkili yazar. karşıt görüşlüleri kızdırarak, yandaşları sevindirerek yazar. rövanş duygularıyla yazar, her devrin adamı olduğunu bilerek yazar. çiçeklerin ve böceklerin arkasına saklanarak yazar. elma şekeri tadında bir dünya hayali olduğunu kastederek yazar.
ama ne elma şekeri, ne çiçekler ne de böcekler kendisini perdelemeye yetecek çapta değildir. ve eğer gerçekten böyle düşünüyorsa diye söylüyorum, üzülürüm kendisi için...
şuncacık dünyada onun samimi olduğuna inananlar varsa, onlar için de üzülecek kadar büyük bir kalbim var.
Yargının içindeki bölünmede, istanbul barosunun, yargıçlar ve savcılar birliğinin * tarafında olanlar; 3-4 yıl önce ordunun darbe hazırlığı toplantılarına, brifinglerine avukat, hakim, savcı olarak toplu biçimde, cüppeleriyle gittiler. Şimdi onların acısını çekiyoruz. Onları o toplantılara davet edenler Ergenekon davasından hapiste, bunlar ise rejim çöküyor, bu kış şeriat gelecek, bu kış bölücülük gelecek filan diyerek insanları korkutmayı ve içerdekileri de kurtarmayı deniyorlar. Aslında çöken, elitist, otoriter devlet modeli. Kurulan ise daha demokratik bir yapı olma potansiyelini taşıyor.
yargıdaki bölünmenin neresinde durmak, hangi tarafı tutmak konusunda kafası karışanlar için okunacak en objektif yazı için ise bakınız: http://taraf.com.tr/makale/8486.htm