her farklı duyguyu yada birbirine zıt karakterleri sıradanmışçasına kendisinde barındıran insan evladı. insan değil sadece insan evladı. istediğiniz kadar sigarasını için ses etmez, hesaplasak buna belki karton borcum vardır. evine gittiğinizde kusacak kadar yedirir, sayesinde mc'de hesap ödemezsiniz falan, yaptığı radyo programında tanımadığınız kızlarla dalga geçtirir size sonra kızlar ses çıkartamaz ama hala mal mal severler keratayı şeytan tüylüdür de. sonra bir kedisi var zavallı acayip ev kedisi olmuş martta dahi sokağa çıkamadı noldu hacı tüylerini mi döküyordu işte öyle birşey oldu kediye. öyle yani böyle olumlu yanları var. aslında çok renkli böyle uzuna yakın boyu var türlü türlü huyu var acayip acayip o denli.
gel gelelim sevmediğim yanlarına. çok pis gıcık ediyor. kaç kere kızdım, kaç kere konuşmayacağım len artık bununla dedim ama atsan atılmıyor satsan satılmıyor. ne yapacaksın kuzen işte. valizimin kolunu da kırdı ayı gibi ayarsız gücü.
hadi bakalım seviyoruz işte. bak oğlum daha da gıcık edersen kireç kuyusu hikayesini anlatırım yada sünnetini anlatırım elimde kozların var akıllı ol bu sana açık uyarıdır. havalar daha da ısınmadan gelde güzelbahçeye gidelim. hadi bakalım kib sçs aeo öpt bay.
-güvenmek, inanmak ve bunlarla yaşamak en tehlikeli kemirgendir!
hayat garip diyorum. hayat garip ve insanlar bunu kabullenmemekte ısrarcı davranıyorlar. bir tır şoförü olsan ve lastiğin patlasa onu bile pişman edersin patladığına. yelkovanların kuşkusuz ilerleyişine kuşkuyla yaklaşır ve zaman kavramına lanet ettiğini haykırmak için asla beklemezsin. en acı dolu aşk hikayeleri bile, anlatırken eğlenceye ve kahkahalara dönüşebilir senin yanında. bunda mantık aramak gereksizdir ki sen zaten mantığıyla hareket ettiğini söyleyen insanlara da gülmekte tereddüt etmezsin.
mantık! akla yatkın olarak genel kabul görmüş bir kavram. neden genel kavramlara aidiyet hissettiklerini ise açıklayamaz insanlar. herbiri mutlak surette kendine özgü olan karakterler, genele ait olmak istiyorsa, problem burada başlar. mantık da genel kabul görmüş bir kavram ise ona ait olmaya çalışmak bir paradoks değil midir ben herkesten farklıyım diyen zavallılar için? mantığı görmezden gelmek, insanların içindeki pisliğe tahammül etmektir çoğu zaman. ben mantığa inanmıyorum. mantık herkesin güvenini kazanmanın ve hareketlerine meşruiyet kazandırmanın paranormal bir yoludur. mantıklı olduğunu iddia edenler normal rolü yapsa da...
insanoğluna güvenmek mutlak bir hatadır diyorum daima. paranoyak davranışlarımın özünde ne yattığını asla bilemedim. bir öteki üzerinden şekillendirmemeliyim benliğimi. varoluşumu anlamlandırmak için bir karşıtlığa ihtiyacım olmadığını fark edecek kadar çok şey yaşadım bu beden-ruh ikilisiyle. yine de durdurulamıyorum kendim tarafından ve insanların mantıklı yönlerine mantıksız tepkilerimi kendi davranışlarımın ve düşüncelerimin ekseninde gösterme çabasına girmiş gibi görünüyor da olabilirim uzaktan.
bir tek sen anlarsın zihnimi kurcalayan, yüreğime çizikler atan soruların anlamını. soruları anlamlandırabilmek yeterlidir ikimiz için de. aradığımız cevaplar değil. onların bizi, asla sorularımıza cevap verecek kadar tanımayacaklarını biliyoruz zaten. tek istediğimiz sorularımızı anlamaları. cevapları değil, sadece beklentileri anlamlandırmalarını istediğimizi dahi anlamıyorlar.
sözlükte zamanını okumaya harcayan şahsımın tavsiyeler üzerine takibe aldığı sayılı yazarlardan biri. özellikle şu eserini gördüğümde, ''bu adam olmuş''. demiştim. (#5307372)
seni tanımayan kaldırımlara adını vuruşun geliyor gözümün önüne.
tuz buz olan kavanozdan dökülenleri cebine dolduruşun canlanıyor karşımda.
yorgunduk ama yüzümüz gülüyordu.
dostluğun tadı vardı damağımızda ve izleri dimağımızda.
sözlerinin arkasında durmaktan bir bir cayan rüsvalardan farklıydık seninle.
bizi anladığını sanacak kadar gaflet içinde yaşayanlara beraber gülerdik.
anlamak o kadar da zor değildi oysa.
hep soruyorum ya sana bir gün öncesi bugünden daha mı iyiydi sence de?
büyük heveslerle yaktığımız mumlar birden sönüp karanlığa boğduğunda hayatlarımızı, aydınlığı hiç görmemiş olmayı yeğlemez miydik?
şablonları paralayıp bir parçasına odaklandığımızı da anıyorum.
beklenmedik cümlelere beklenmedik girişler yapıp beklenen hareketlerde bulunan rutin ve klişe insanların beklediklerine zıt giden tavırlarında tanıdım ben bekleyişlerini.
'bekle' diyenleri hayal kırıklığına uğratmamak namına beklediğimi sen bilirsin.
attığım çığlıkları herkesten önce sen duyarsın.
paranoya-şizofreni karışımı bir salatanın lezzetini dünyaya tarif etsem bir sen anlarsın eminim.
hiç konuşmadan karşında saatlerce otursam bir tek sen görürsün ciğerlerimin neyle dolu olduğunu, kalbimin ne için attığını.
nerede kaldığımı hatırlamadığım zamanlar olur.
devam etmek isterim kaldığım yerden, bulamam eski yerimi.
işte sen vurursun omzuma o dakika yumruğunu, çekersin beni yola.
bulutların çığlıkları kulaklarımı tıkıyor her defasında.
yağmur damlaları isyanını haykırırken o aptal kaldırıma, pencereden seyrediyorum rüzgarın adına methiyeleri sıralayışını.
duyarsın sen de duyduğum sesleri karanlıkta ışıklar gövdeme vururken.
zaman dersin, zaman bile göreceli artık.
saatin tik taklarına selam edersin başını hafifçe öne eğerek.
zembereklerin sıtkı sıyrılmış diye söylenirsin kendi kendine, ben hissederim.
ellerini ovuşturur bir hayal kurarsın yollara düşer, gökyüzünün tadını sorarsın.
ve ben bilirim gözlerindeki bütün ışığı kan beynine hücum etmişken.
üç adamı hatırlayacağım, geçmişimin hayali aptal bir drama gibi zihnimde canlanırken;
artık omzuna yaslanıp gözlerine kaçamak bakışlar atma mutluluğunu bana bir daha asla yaşatmayacak olan babam,
adımdan başka hiçbir şeyimi hatırlamayacak olan oğlum,
ve sen.
sen ki ikiye bölünmüş ruhun, uzak bedendeki diğer taşıyıcısı...
beni her zaman kendine özgün kelimeleriyle kendine hayran bırakan, radyocu kişiliği kendinden söz ettiren, farklı ama ince ince dokunduran mizah anlayışı olan muhterem bir yazar. *
benmiş gibi, oymuşum gibi hiçbir yönlendirmeme maruz kalmadan (#5086123) numaralı entrydeki yazıyı benim ağzımdan yazarak kendisine olan güvenimi, saygımı, sevgimi defalarca katlamış; kerelerce söylediğimiz gibi bir ruhun bölünüp atılmış parçalarını taşıdığımızı yine sarkastik gülümsemelerle bana hatırlatmış müthiş insan.
insanlara göstermek istediğimiz tavrı takınmıyor, gizlemiyorsak kanımıza karışan gerçeklerimizi, kendimize olan saygımızdandır. kendi güzelliğimizdendir, gücümüze olan güvenimiz.
ah dostum! ah dostum neler yaptık biz böyle? nasıl düştük bu hataya?
evet dostum biz bir hata yaptık. insanlardan bizim gibi olmalarını bekledik. sözlerini tutmalarını, omzumuza omuz vermelerini bekledik. hiç güvenmezken çok daha iyi miydi dersin? daha mı mutluyduk elimizdeki mum, karanlıkta sönmeden önce?
ah dostum! demedim mi ben sana balık burcu erkeği rüyalarından uyanmak zorundadır hep en sonunda? ben de uyandım. gördün tanrıya bile tutunmadan ayağa kalkışımı. gözlerinle değil, ruhunla, benliğinle, senliğimle. uyandırıldım sille tokat. gözlerimi açamadan sokağa attım kendimi. ilham topladım sokaklardan ihtiyacımdan biraz fazla. sonra siktir et dedim fırlattım kavanozu seni hiç tanımayan kaldırıma.
ah dostum! neden o sözleri söyleyen onlar değilmişçesine çıktılar ki tepemize? neden geri dönmek bu kadar zordu verilen karardan haksızlığını bile bile? biliyorsun bütün cevapları bundan eminim. çünkü ben biliyorum; gökyüzü bana tokatlarını bir bir patlatırken sen de ona vuruyordun en hırslı darbelerini.
ah dostum! sakin olmak insanın içindekileri dökmesinin en iyi yoluymuş bunu da öğrendik. dünyada üzgün olmaya değen üç beş şeyden birinin üzerinden hızla atlıyoruz, bütün şaşkınların gözü üzerimizde. kendi dirayetsizliğini merhametle dolu yüreğimize yüklemeye çalışanlara inat gözlerimizde şimşekler var. yakmak, dökmek, kırmak ve esip gürlemek bize göre değil. göğsümüzde taşıdığımız değerlerin anlamını bilemez onlar.
''-çaresiz sandığınız adam benim.'' diye haykırdım, duymadılar.
duymak istedikleri ne kadar yorgun olduğumuzdu. boşver bilmesinler diyordun ya. haklıydın, hep olduğun gibi. bu haklılığınla senden daha fazla gurur duymamı sağlayacak kadar temizsin. biliyorsun yazamıyorum artık. zayıflığımdan değil, yorulmuşluğumdan değil, sadece boşvermişliğimden. affet bütün bu saçmalıklar için beni.
ne bir kuzgun anlayabilir seni, ne martı denen aptal kuşlar sandıkları kadar gerçek. oturduğum yerden kaşımı kaldırıp ufacık bir yasemin mori şarkısı söylemek yeter ikimize de.
insanlar birazcık vefasız,
biraz da unutkan
ve aptal, aptal, aptal...
kafa iznini sonuna kadar kullanmış fakat ne yazık ki sözlükte kafa izni alan diğer bütün yazarlar gibi hayat gailesinin içinde uğraşmış durmuş yazar. sonunda sigarayı bırakmış, gergin ve düdüklü olarak geri dönmüştür. düdüklü ne manaya geliyor bilmiyorum bir bildiği olmalı.
kendisine doğum günü şerefine bir entry yazamadığım bambaşka bir adam. tertemiz yüreği, en değişik fikirleri, sigara içmekten feri sönmüş gözleriyle şu boktan hayatta aynı ruhu taşıyan iki farklı insanmışız gibi hissettirmesi ise sonbahar yağmurunda saçları rüzgarla dans eden bir kadın kadar güzel bir şey.
yaptıkların, yapacaklarının teminatıymış gibi hep tedirgindim seninle konuşurken. yine ters köşeye atlamaktan, hiç aklımda olmayan şeylerle karşılaşmaktan çok korkardım dostum. artık korkmuyorum. öyle inanılmaz bir keyif alıyorum ki senin sohbetinden... sessiz ve yalnız bir gecede zembereği atan saatin zamanı durdurabileceğine senin sayende inanıyorum. senin yüzünden utanıyorum kendimden. yaratıcı sandığım yapımı yerden yere vuracak kadar şok edebildiğin için zihnimi.
ne ölümden aldı beni, ne de kör bir kuyudan.
fakat öyle bir vurdu ki o yumruğu omzuma...
bu adam, bu adam dost dedim.
aynı insanın ikiye bölünüp başka şehirlere atılmış hali biz miyiz abmfu?
yıll boyu süregelen bir dostluğumuz yok, biliyorum.
fakat bundan sonra olmayacağını kim söyleyebilir ki?
geç de olsa doğum günün kutlu olsun.
ömrünün son gününe kadar birlikte kutlamak dileğiyle...
her konuda rahatlıkla sohbet edilebilecek, yanında insanın canının sıkılmasının imkansız olduğu sempatik yazar dost.
not: geri dönüşümün ilk entrysi sana armağanımdır.