Gustave Flaubert abimiz şöyle bir şey demişti bilinmeyen bir zamanın bilinmeyen bir yerinde:
Merak.Birine karşı,ansızın,merak duymaya başlarsınız, korkunç bir merak.Onu tanımak,onunla doğmak,dünyaya onunla yeniden gelmek tek amacınız haline gelir.
Ciddi ciddi ilk hissedildiği zamanlarda karın ağrısı baş dönmesi yapan mutluluk veren duygu. Sonlara doğru bir takım tatsızlıklar... Ben yine de bu entryi okuyan kişiye karşılıklı büyük ve sonu olmayan bir aşk yaşamsı dileklerimi sunarım.
aşık olduğunuzu hissederseniz sakın bırakmayın daha sonra gelenler en fazla sevgiye kadar ulaşabilir. aşk; varken her şeysiniz olur yokken umutsuzluğunuz. 2. kez yaşanabileceğine 5 yıldır inanmıyorum hala da inanmıyorum.
‘çok uzun zaman sonra tamda umudu kesmişken gelen.’ demişim bir gün önce. umudunu sikip atarlar, adına aşk derler. mutlulukla mutsuzluk arasındaki mesafe insanın yaşamdan ölüme geçmesi kadar kısa. tek nefeste kaybedersin umudunu.
Bir nevi hastalık. Hatta şimdi düşününce aklıma uyuşturucular ile okuduğum bir şeyleri hatırlattı. Şimdi vücudumuzdaki bir sürü şey hormonlarla alakalı, bu mutluluk dediğimiz naneyi hissettiren hormon ise serotonin denilen bir başbelası. Ecstacy türevi ve bazı antidepresanlar serotoninin salınım ve emilim mekanizmasıyla oynuyor. Ya çok salgılatıyor ya reseptörleri bozuyor ve bir anda çok salgınanan serotoin sayesinde inanılmaz bir mutluluk hali hasıl oluyor. Tabi bunun etkisi geçince ayvayı yemiş olan beyin biyokimyası ve reseptörler aynı serotonin seviyesini yakalayamadığından mutsuzluğun dibi görülüp hayat anlamını yitiriyor.
Nasıl bağlayacaksın derseniz kalıbımı basarım aşk denilen olayda da bu sistem geçerlidir. Zaten seksin, sarılmanın filan serotonin seviyesini yükselttiği bir gerçek. Sonuç olarak hastalık gibi, uyuşturucu gibi bir şey bence, düşman başına.
“Aşk, kâinatın tüm tabakalarında mevcuttur. Alt tabakalardaki varlıklardan Tanrı’ya doğru yükselmekte ve O’nda son bulmaktadır. Bu sebeple ihvan-ı Safa metafiziğinde “bütün dünya Yaratıcı’yı arar ve Ona âşıktır. Aşk, her şeyin var olmasının nedeni ve evreni yöneten yegane kuraldır.”
ibn Sina’ya göre ilk aşk Tanrı, ilk âşık Tanrı ve ilk maşuk da Tanrı’dır. Bu yüzden Tanrı’nın mahiyet ve vücudunun ayniyeti, ontolojik bir bakış açısıyla incelenmiş ve aşka ontolojik bir anlam katılmıştır. Aşk, âşık ve maşuk kavramlarının Tanrı ile birleştirilmesi, ibn Sina’nın aşk felsefesinin temelini oluşturan dinamiklerin temeli olduğu ortaya çıkmaktadır.
ibn Sina’ya göre bütün varlıkların özü bizzat aşktır. Aşkın sebebi ise Mutlak iyi olan Zorunlu Varlık’tır. O, sebepsiz ve zamansız bir aşktır. Onun aşkı sonradan oluşan bir şey değildir. ilahi zat ve aşk aynı şeylerdir ve birdirler. Tanrı’dan başka varlıkların aşkının sebebi ise Tanrı’nın onlara maşuk oluşudur.
Sonuna vardıramadığın, uzaktan izlemeye mahkum edildiğin, içtiğin rakılarda boğulduğun ve tek yudumda aptal gibi gezebildiğin, gözlerinin dolmasını, dalıp gitmesini, aklına güzel anıları getirdiğin herşeyi aşk yerine koymak makul.
Kendi adına yenilip ego na ihanet edemeyip belki de ah ettiğin herşeye aşk demek de tolere edilebilir.
Yalnız seni aptal yerine koymasının adı aşk olamaz.
Hani kavuşunca meşk, kavuşamayınca da aşk mı oluyordu?