"gerçek aşk, yaşadığı bedene hapsedilmiş ruhu serbest bırakır. kişisel cennet, yani gerçek aşk bittiğinde ruh bedene tekrar hapsolur. bu yüzden aşk acısı tarifsizdir."
beyaz bir gömleğin üzerine bir damla kırmızı boya dökün. Sonra yıkamaya çalışın, çıkmaz, çamaşır suyu bile fayda etmez.
Aşk acısı kalbe düşen kırmızı noktadır.Geçmez. Hiçbir şey fayda etmez. Yıllar geçse de bir telefon melodisi ya da bir şarkıyla tekrar düşer insanın aklına.
yaşanması gerekir, insanlığınızı hatırlatır lakin sonrasında hayata küsmemeniz olumlu bakmanız gerekir, söylemesi kolay yapması zordur. bal gibidir acıyı da yersiniz tatlıyı da.
genelde 5 dk dan daha az çektiğimdir. çabuk atlattığım ama çabuk arayışa girdiğimdir. bak orda sıkıntı var. eski alışkanlıklardan kurtulmak gibi mesela.
en çok neyi özlüyorum biliyor musun. bana sarılmanı nefes alış verişini duymayı birlikte sadece sarılarak uyumamızı. senin o güven veren kollarında saatler geçirmeyi.biliyor musun sendin benim yaşam amacım o zamanlar fark edememiş olmam ne acı..gittiğinden beri açtığın boşlukların yerini dolduramıyorum..herşeyi denedim..senin gibi bateri çalmayı denedim olmadı..seni bana daha çok hatırlattı..çünkü herşeyde sen vardın..ben artık sana karışmıştım..sen ve ben yoktuk biz vardık..şimdi gittiğinde açtığın o çukurun içinde yaşıyorum..dışarısı çok korkutucu..sensiz herşey çok berbat..ölüm gibi tıpkı tadı..
geçip gitmek bilmeyen yürek ağrılarının sebebidir. beraber kurulan hayaller, verilen sözler yerini bir bir kırıcı kelimelere bırakır. hele ki bunları en sevdiğinden duymak öyle bir acır ki kalbin bunun tarifi imkansızdır.. gözyaşlarınla beraber akıp gitsin istersin tüm anılar.. ama olmaz işte.. yapamazsın onu anmadan bir saniyen bile geçiremezsin. yüzünün gözünün önüne gelmediği bir anın bile yoktur.. dermanı yoktur aşk acısının. aslında derman sevgilidir ama artık sevgili olmadığından bu yaraya derman olacak hiç bir şey kalmaz ortada.. yaşar gidersin yıllarca yüreğinin taa içindeki bu yangınla..
içinizi kemiren, iliğinizi kurutan bir illet.bunun yardımcı elemanları da var tabi özlem, pişmanlık, umutsuzluk,bir daha onu göremeyecek olma filan gibi.insanın dünyasını alt üst eder ki yemeden içmeden keser, bomboş gözlerle yaşarken oradan oraya zombi gibi dolaşırsınız ve neye yarar her şey demekten kendinizi alamazsınız.denildiği gibi bir başkasını bırakın düşünmek, onu, onunla yaptığınız şeyleri, sözlerini aklınızdan çıkaramazsınız ki bir başkasını sevgili diye bağrınıza basasınız. deli gibi gelen özlem nöbetleri, yerinde durdurmayan kıskançlık krizleri, sizin onu göremediğiniz her dk için onun yanında olan insanları öldürme isteği.velhasıl, allahım kimseye bu işkenceyi çektirmesin, herkesi sevdiğine kavuştursun dinimiz amin.
vakti zamanın da çekmiyorum ben aşk acısı diye entry girmiştim sanırım. şimdi şöyle entryler giriyorum ben "aşk acısından ötürü fahişe oldum". neden mi? mevzu bahis şahsiyetin bana verdiği acıdan daha büyük bi acı var mı diye.. sırf fiziksel yönden değil tabi. bilmiyorum canımı neyle yakabilirim.
koca koca adamları, kadınları yataklara düşüren, alkol ve sigara bağımlılığını arttıran ve sadece yaşayanların anlayabileceği, yaşatanların ise hiç birşey olmamış gibi hayatlarına devam edebildikleri bir acıdır.
bu acıyı çeken insan, kendisini koca dünyada yapayalnız, etrafındaki insanları birer ruh olarak görür.
sadece acısıyla başbaşa kalmak ister insan, arkadaş ortamında, dışarıda, okulda, işte, herhangi bir işle meşgulken birden yalnızlık ihtiyacı doğar, eve gidip, müziği açıp, bira ve sigara içerek bu acıyı yaşamak, ağlamak ister. ağlarken de bir yandan beddua eder, bir yandan da geri dönsün diye bir umut besler içinde. gözü hep telefondadır. telefona gelen bir mesaj bile kalbinin güm güm atmasına neden olur. ondan gelecek iyi veya kötü bir tepki bekler. onunla ilgili birşey olduğu, duyduğu zaman veya konuşabiliyorsa, konuştuğu zaman anlamsız bir titreme ve heyecan sarar vücudu. psikolojik bir hastalık haline dönüşürse bu durum, cidden destek almak şarttır demektir.
ayrıldıktan sonraki ilk zamanlar, yaz sıcağında insanı üşütebilen, o kadar üşüten ki, sıcak havada tirtir titreten bir acıdan bahsediyorum.
insanın kendi kendine konuşmasına bile sebep olabilir. öyle boktan bir acıdır ki bu, onun geri dönmesini deliler gibi isterken, geri döndüğü zaman aynı şeyi yapıp yapmayacağından emin olamadığınızdan ve bir kere daha kırılmayı göze alamayacağınızdan tekrar onu hayatınıza sokamayacağınızı da düşünürsünüz. iki ucu boklu bir değnekten farksızdır bu durum.
daha bir gün önce sevişip, sokaklarda elele gezip, bir cafe'ye gidip karşılıklı birşeyler içip, gözlerinin içine baka baka '' seni herşeyden çok seviyorum, beni bırakırsan ben bir hiç olurum '' diyen o kişi, artık sizin değildir. gitmiştir. geri de dönmesi imkansızdır. sadece, bir günde nasıl olur da herşey bu kadar çabuk biter diye düşünürsünüz. insanın ilk aklına gelen de, '' benden sonra başkasına da öyle bakacak mı? başkasının elini tutup, benimle seviştiği gibi onunla da sevişebilecek mi? '' tarzı sorulardır. çünkü o an sizin olan birşeyi başka birşeyle paylaşamayacak kadar aşık, kıskanç ve bağımlısınızdır o kişiye. ama bunların hepsi zamanla olacak. hatta o başkasıyla sevişirken, siz de belki hayatınızın aşkıyla sevişecek, onu çoktan unutmuş olacaksınız.
her gece uyurken onun kokusunu, onun gözlerini, onunla yaşadığınız anıları düşünüp uyuyacaksınız. sabah kalktığınızda, ilk iş telefona bakmak olacaktır. sonuç yine hüsran olur genelde. çünkü o alıştığınız, '' günaydın aşkım '' tarzı mesajların yerini, kullanmış olduğunuz operatör'ün kampanya mesajları veya bankanız tarafından atılan kredi kartı reklamları vs.. almıştır. telefonu duvarlara atmak istersiniz. her gün küfürlerle, lanetlerle uyanırsınız. ilk iş sigara yakmak olur. kahvaltı bile yapamazsınız. dışarı çıkıp arkadaşlarınızla vakit geçirmeye çalışırken, o anda, onu unutacağınızı düşünürsünüz, ama herşeyde o vardır artık. yapamazsınız. bir kaç bira içip, çakır olduktan sonra arkadaşlarınıza veya kendinize söylersiniz: '' artık unuttum onu, benim sevgimi de, aşkımı da hiç bir zaman haketmedi, ne bok yerse yesin, umrumda değil '' dersiniz. ama bunlar sadece eve gidip yalnız kalacağınız ana kadar olan düşüncelerdir. kendinizle başbaşa kaldığınız anda tekrar onun hayaline sarılacağınızdan adınız kadar eminsinizdir.
bir süre sonra bu acıyla yaşamaya alışır hale gelirsiniz, o kadar çok kabullenmiş olursunuz ki, sizi gerçekten mutlu edecek bir durum olduğunda bile, o acıyı düşünüp, o mutluluğu örtpas etmeye çalışırsınız.
bunun bir ilacı yok arkadaş. bu yukarıdaki saydıklarıma daha bir sürü şey daha eklenebilir, ama ne söylersek söyleyelim, ne yaparsak yapalım, ne içersek, yersek yine de bu acı yaşanacak. yaşanmak zorunda çünkü. terkedilen bir insan, terkedeni kolay kolay unutamaz. o kadar kurulan hayal, gelecek ümitleri, yapılacak olan işler vs.. insan yarım kaldıktan sonra, hayallerini gerçekleştiremedikten sonra, o hayallerin üzerine yeni bir hayal ve yeni bir insanla tekrar hayaller inşa etmek istemez, isteyemez. istediği anda zaten aşk acısına dair birşey kalmamıştır. ama, bu yaşadığı tecrübe, ona hayatı boyunca kimseye bağlanmamayı, ümitlenmemeyi de öğretmiş olur. belki de sırf bu yüzden, yaşadığı aşk acısı gibi bir acı yaşamaz, ama aşk acısını yaşamadan önceki mutluluğunu da sırf bu acı tecrübeden dolayı, bir daha hiç yaşayamaz.
terkedilme ya da ayrılık acısı değildir bu..
onun süresi bellidir zira.
gerçekten aşık olduğunuzu hissettiğinizde, yani karnınız ağrımaya, kalbiniz deli gibi çarpmaya başladıysa ve bu eğlenceli hali bozacak cümleler duyduğunuzda yaşadığınız acıdır.
geçmesi temenni edilir, başka biri aranmaya başlanır, eğer bulunursa zaman geçer (acı geçer mi bilmem).
güzel felan değildir.aksine insanın diğer hayatlarına da olumsuz yönde etki eder.
okul varsa uzar,
aile varsa kavga edilir,
dost varsa küsülür,
iş varsa aksar,
para varsa biter...
bu dertten muzdarip olan arkadaşlara önerim acınızı çeşitli materyallerle(müzik, anılar, mektuplar, geçmişte atılan mesajlar..)ile kaşımamanız aksi halde hayat gerçekten çekilmez olur; tad alamazsınız.
kısaca yaralarını yalayıp oynamaması için kafasına huni takılan bir köpek gibi olmalısınız.