hiç bir sınırı olmayan ve metafizik bir varlık olan insan ruhunun kaldırabileceği ağır duygusal yükün altında, belli sınırlara sahip maddi bir varlık olan insan bedeninin ezilmesinin dışavurumudur ağlamak.
city of angels isimli filmde benzer şekilde açıklanmış olaydır.
Seth: insanlar neden ağlar?
Maggie: Nasıl yani?
Seth: Yani fiziksel olarak ne olur?
Maggie: Şey... gözyaşı kanalları gözü temiz tutup, korumak için normal şekilde çalışırlar ve duygusallaştığın zaman normalden fazla çalışarak ağlamana neden olurlar.
Seth: Neden? Neden normalden fazladan çalışırlar?
Maggie: Bilmem.
Seth: Belki...belki duyguların o kadar yoğun bir hale gelir ki, vücudun onları daha fazla içinde tutamaz. Düşünce ve duyguların çok güçlü bir hal alır ve vücudun ağlar.
bazı insanlar başaramazlar ya da karizma gitmesin diyerekten yapmak istemezler yapsalarda bunun duyulduğunda kendileriyle dalga geçileceğini zannederelr. aslında tuvalete gitmek gibi çok gereklidir. insanın içinde fazla kalırlarsa sağlığa zarar verirler.çünkü;
insanın ruhuna dokunan, içini acıtan şeyleri kabullenmesine yardımcı olan rahatlatıcı, uyuşturucudur.
kolay değildir bazı şeyleri ağlamadan kabullenmek,onun için içteki zehirin dışarı akıtılması gereklidir.
bazı kişilerde olmayan yetenek. zor bir şey valla. zorlarsın kendini böyle sıkarsın ağla lan ağla diye. yok. niye bilmem. belki ağlayan insanın güçsüz göründüğü hissi hakimdir aklının bir yerlerinde.
Durağanlaşırsın önce içinde bulunduğun durumu kavramaya ve anlamaya çalışırsın önce biraz burnun acır sonra geçer o sonra gözlerin acımaya başlar ta ki ıslanana dek acır o, alt kirpiğinin üzerinde bir yorgan gibi yaşlar birikir burnun yine acımaya başlar
ama ilk ki gibi değil sızım sızım sızlar bu sefer baştan beri hafif hafif titreyen dudakların bükülür bir yandan da, kendini frenlemek istersin gözlerini kısarsın onun için daha da bir yaş gelir gözüne biriken yaşlar da süzülmeye başlar yanaklarından bükülmüş titreyen dudaklarına
daha sonra kendini bırakırsın yaş damlalarının içine anıların okşamaya başlar saç diplerini, kavurucu güneşin altında buğday tarlasında yürürken başaklara avucunun içini sürtersin, bacakların karnında, bir kadının yumuşacık göğsünde uyanırsın, ağlarsın.
bir anlamı da özlemektir rahatlamanın, geçmişte özlediğin bir an canlanır göz bebeklerinin hemen arkasında görüntüler ve gözler boşluğa dogru bakarken kendi dünyasını kurmuştur aslında ve yanaklarından bir damla yaş süzülür, anların güzelliğini teninde hissedemezken ve kokusunu duymakta zorlanıyorken.. işte o an özlem başlar, kalbinde bir sızı olur, eğer özlediğin karşı konulmaz bir ansa ve güçsüz bir zamanına gelirse hıçkırıklara bile boğa bilir adamı tabi yeterince yalnızsa..
seni çok seviyorum'un en sade ama en güzel biçimde söylenmesini sağlayan eylem.
gözlerden pıtır pıtır süzülen yaşlar, yanaklar pembeleşir yavaşça, ardından dökülen bu sözlerin yerinden oynatamayacağı taş yoktur.
bu masumiyeti taşıyan ve taşımış gibi yapan* genelde bayanlardır, suçlu olduklarında yapmıyorlarsa eğer arkasında dünyanın en güzel sarılmasının da belirmesini sağlayacak eylemdir.
kimi zaman ortada hiçbir şey yokken, ya da aslında çok şey vardır ama siz görmezden gelirsiniz, gözyaşları süzülüverir yanaklarınızdan. bir an durup kendinize kızarsınız, ne oldu şimdi dersiniz, neden ağlıyorsun? hâlâ aynı yerde misin yoksa? sonra iyi şeyler düşünmeye çalışırsınız. olmaz. sırasıyla küçüklüğünüzden beri içinizde bir yara olarak kalmış her şey, her detay gözlerinizin önünden geçer *. daha çok ağlarsınız. ağladıkça rahatlarsınız, ağladıkça daha çok ağlamak istersiniz. sonra tekrar başladığınız yere geri dönersiniz, o en son yaşadığınız şu malum kötü anı... üstelik bunu bilerek yaparsınız, daha çok ağlayabilmek için. sonra mı? yine ağlarsınız...sussanız da ağlarsınız...
Ağlamak ne kadar zayıflık gibi görünse de, en büyük güçtür yaşamdan aldığımız.
Ya içinde biriktirirsin tüm sorunlarını, ya da kimse yokmuşcasına ağlayarak atarsın içindeki nefreti, kızgınlığı, acıyı.
Acıyı gülümseyerek atamayız çoğu zaman. inadına gülümsemek gelir içimizden ancak bu sadece acıyı uzatarak yaşamaktır. Acının sağlamlaşmasından başka bir işe yaramaz. Sonra o sorunla ilgili olsun ya da olmasın başka bir sorun patlak verir ve o zaman işte; "her şey üst üste geliyor" diye yakınmaya başlarız. Aslında daha önceden acımızı bastırmasaydık bu yeni sorun çıktığında kendimizi şanssız, mutsuz olmak için yaratılmış bir yaratık gibi görmeyecektik. Belki de patlak verdiğimiz olay tek başına sorun bile ifade etmez haldedir. Ancak sorunları biriktirdiğimizde olur olmaz her şey bize batmaya başlar ve hayata küserek alırız bu sorunlardan intikamımızı.
işte bu yüzdendir ki Ağlamak Güzeldir.
Hayattaki tüm olumsuzluklara karşı tekrar ayağa kalkabilmektir ağlamak.
Yeniden doğabilmek demektir ağlamak.
o ana kadar hep güçlü olmuşsundur, hiçbir zaman düşüncelerinle çelişen işlere kalkışmamışsındır. fakat öyle bir an gelir ki hayatında ne varsa alt üst olmuştur, inanmadığın şeylere inanır olmuşsundur. o an içini bir boşluk duygusu kaplar. ve sorarsın kendine ''ne yapıyorum ben diye''. fakat bu soruya verebileceğin bir cevabın yoktur. işte o anda ağlarsın...
her türlüsü makbuldür. sevinçten , kederden , acıdan , üzüntüden ... helede yanında ağlayacak bir omuz varsa ve seni teselli ediyorsa daha bir keyiflidir. ağlarken insan iç çekmeye başlar ve uyur. uyandığında yeniden doğmus gibi hisseder kendini.
astronotların yapamayacağı eylem. malum uzayda yer çekimi olmadığından sihirli damlalar yere düşemiyor. zaten herif oraya çıkmak istemiş çıkmış, geri dönmek istiyorum diyip mi ağlasın canım, niye ağlasın. ne salak bir bilgi oldu böyle.
iNSANIN dünya ile ilk tanışıklığıdır. ilk duyguyu yansıtma biçimi, ilk konuşma, kendini ifadenin ilk halidir. Acıktığınızı ya da diğer ihtiyaçlarınızı anlatabilmenin ilk yoludur, konuşmayı öğrenene dek. Sonrasında bilinçli bir şekilde duyguların dışavurumudur. varlığa dair farkındalık halidir.