bakkaldan altın görünümlü çikolata almaktır.
pazar geceleri star da Parliament Sinema Kulübü başlayacak diye heyecanlanıp ailen izin vermediği için izleyememektir.
ha birde benim favorim ışıklı ayakkabı giymiş olmaktır.
çocukluğunu doyasıya yaşamaktır.
dizlerimdeki yara izlerine her baktığımda gülümsemektir.
leblebi tozu yemekten tıkanmaktır.
annemin artık eve gel diye bağırmasıdır.
delice eğlenmektir.
az önce tam da bunları düşünüp,çocukluğuma geri dönmek için 90 lı yılların meşhur şarkılarını dinliyordum ki bu başlığı görünce ister istemez tebessüm ettim.90 larda çocuk olmak gerçekten anlatılmaz.şimdiki çocukların yaşadığı çocukluk değil.o kadar güzeldi o yıllar.televizyon başka güzel,çizgi filmler başka güzeldi.şimdi ne kaldı ki geriye?
90'larda çocuk olmak, istanbul'da sisli havaların yoğun olduğu zamanlarda okula başlamak demektir. çocukluğa dair hatırlanan ilk şeyler olduğundan mı yoksa gerçekten istanbul'un kömür belası ile savaşmasından mıdır bilinmez, hep gri sabahlara uyanmaktır. gri sabahlarda da annenin odanın ışığını açmadan mavi önlüğünün düğmelerini iliklemesidir, senin gözlerin daha uykuydayken. ve tabi siyah önlüğün yasaklanıp mavi önlüğün giyilmeye başlandığı zamanlarda okula gitmektir. o okullara daha pimapenin girmediği, pencerelerin hala tahtadan olduğu son yıllara yetişmektir biraz da. okulun ilk günü hemen yan sokakta oturan amcana gidip kırmızı 20 bin liralık banknotu alabilmektir. kantinden de pınar'ın üzerinde küçük inek resimli çilekli sütünü içmek ve yine akşam babayla bakkala gidildiğinde 1 litrelik pepsi cam şişe alırken bir kutu da yine o sütten istemektir. ve sonra bakkaldan çıkmadan önce küçük plastik nesne içindeki renkli kokulardan alıp patlattıktan sonra eline sürmektir.
tabii ki defalarca söylendiği üzere super mario'da 8x4'e gelmek ve prensesin başka kalede olduğunu öğrenip ilk duyduğun küfürleri de etmektir, gizli gizli. 1993 yılı 23 nisan'ını o zamanki adıyla fenerbahçe stadında yürüyerek yapmak ve eski salı pazarında bu yürüyüşün provasını yapmaktır.
gazetelerin vermeye başladığı maskelerin sınıfta cam dolap içinde durması ve sizin en büyük hayalinizin ona ulaşmak olmasıdır ve yine gazetelerin kuponla neredeyse vermediği şey olmadığı dönemi yakalayıp evin en küçüğü olarak onları takip etmek zorunda kalmaktır.
okuldan eve döndüğünüzde pembe dizilerin atası, ikiz kardeşler manuela'yı izlemektir ki dolayısıyla manuela'nın müziğini ezbere bilmektir.
henüz internet ve bilgisayar olmadığından yapılabilecek en büyük aktivetinin kızlarla ortada sıçan veya saklambaç, erkeklerle dokuz aylık ya da mahalle maçı yapılmasıdır. fenerbahçe'nin emlak bankası göğüs reklamlı formasını gitmektir ve borussia dortmund'un fosforlu yeşil formasının en karizma forma olduğu dönemlerdir de aynı zamanda. sokaklarda gol attıktan sonra bebeto'nun gol sevincini yapmaktır. 1994 dünya kupasında roberto baggio'nun kaçırdığı penaltının futbola dair hatırlanan en sağlam görüntü olmasıdır.
6-7 yaşlarındayken tayfun'un hadi yine iyisin kasetini ablaya aldırmak için yalvarmak ve kuzenlerden kız olanların bendeniz hayranlığına şaşkınlıkla bakmaktır.
pazar 92 ve devamı olarak ilerleyen programdaki üzerine basılan platformlu oyunu deli gibi izlemektir. parliament pazar gecesi sinemasının müziğinin o muhteşem linda ronstad-all my life şarkısı olduğunu bilmeden çıkınca durun kalsın demektir.
10 tane max çubuğuna bir tane bedava max için ömür çürütmek ve ayak kırılınca alçıdaki ayağı kaşımak için max çubuklarını birleştirmektir.
tetris için oyun sırasına girilmesi ve küçük el atarilerinde gemi oyunu oynamaktır. nintendo'nun da ulaşılmaz bir oyuncak olduğunu sanmaktır. atari salonunda snow bros, mortal kombat, street fighter ve adını hatırlamadığım müstehcen resimlerin oyun sonunda çıktığı oyunları oynamak için bütün parayı jetona basmaktır.
öğlenci olarak okula gittiğinde sabah tom and jerry'nin bölümlerini elli bininci kez izlemek akşam da iyi bir çocuk olup şirinleri görmeyi beklemektir.
elinde binbir çeşit saçma sapan oyunlu kalemtıraş olması ve kırtasiyeci olan amcanın verdiği otomatik kalem kutusunu okula götürüp hava basmaktır.
susam sokağı başlayınca "gün güneşli insalar neşeliiiii" diye bağırmaktır.
akbank'ın çıkardığı çocuk dergisini almak için bankaya gidesi gelmektir. iş bankasının meşhur kumbarasını ise herhangi bir yerden alınan metal kumbaraya tercih etmektir.
kadıköy acıbadem'de henüz iş blokları yükselmeden evvel kar yağınca orda kar topu oynayabilmek, köşedeki çeşmenin üstüne kardan adam yapabilmektir. bahariye caddesinin havuzlarına yetişmek ve yine o havuzlara dilek parası atmak, her gün atılan paraları dibe dalarak toplama hayali ile yaşamak demektir.
okul tahtasında yazan tarihe her gün bakıp "ulan acaba tahtada üç tane 9'un yanyana geldiği 1999'u ne zaman göreceğiz" demektir kendi kendine. 1999'un milenyuma bağlanmasında ise üç boyutlu gözlük alıp show tv'nin karşında beklemek ve hiçbir şey olmuyor diye sinirlenmektir.
milenyum itibariyle de artık çocuk modundan çıkmaktır, 90'larda çocuk olmak.
'' 80'li - 90'lı yıllarda mı çocuktun? nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın? * 1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları, ve kesinlikle hava yastıkları yoktu. 2.- Ön koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi. 3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ya da en azından kurşunlu, muhtelif zehirli maddeler ile boyanmıştı. 4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizliyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu 5.- Kasksız bisiklete biniliyordu. 6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu 7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti. 8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. inanılmaz 9.- Okul öğlen bitiyordu Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk. 10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi. 11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı - çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak 12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu. 13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU. onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!! 14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!! 15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada! Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu. 16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu. 17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz , başarılarımız , görevlerimiz vardı ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk. Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık??? Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik??? Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar - fakat- bizler çok güzel ve mutlu yaşadık! değil mi?''
ince ince yasemince'yi kaçırmamaktır. kakılmışla itilmişin kavgalarını izleyip, sürahi hanımla dalga geçmektir.
bir de tv'yi her açışta ana haberlerde ya tansu'yu, ya mesut'u ya da erbakan'ı görmektir.
mahalle'nin muhtarlarındaki çaydanlığın nasıl olur da afrikadan türkiye'ye gelmiş olabileceğini düşünmektir.
kral tv'de özlem tekinleri, aşkın nur yengileri, egeleri, burak kutları, demet sağıroğlu'larını izlemektir.
belli bir saatten sonra eğer uyunmamışsa ailenizin sizi tv ekranından uzaklaştırıp yatağa götürüp uyutmaları ve siz uyur uyumaz da tutti fruttileri izlemeleridir.
taso oynamak misket oynamak yaz akşamları mahalle arasında komşularla oturup sohbet etmek şimdi nerdee iki senedir karşı daire oturan komşumun adını bilmiyorum 90 lar geçti yabanileştik babam afedersin.
90lı yıllarda çocuk olmak fayansın altına sabun sürüp yokuştan kaymaktır. Cips paketlerini elleyip elleyip boş olduğunu görünce yerine koymaktır. Babasına yalvarıp atari aldırıp kocaman tüplü grundig televizyona kurdurtmak, ve 1 in 100000 adlı kaseti takıp mario, tank 90 oynamaktır. 90lı yıllarda çocuk olmak star tvnin logosunun o zamanlar mavi olduğunu bilmektir. Godzilla 2000 filmini ezberlemektir.