babam bir sürü fiş toplardı evde onları geçirirdi vergi zarfına. Bir de hayat cok guzeldi. Doya doya oynardım. Zenci gibiydim güneşin altında oynamaktan. 5 tl ile bir cok seyi alabildiğim zamanlardı. Şimdi 1 cips 1 çikolata ile bitiyor o para.
nutellaların aslında şokella olmasıdır. yeni nesil şokella bilmez, nutella candır onlara ama bizde öylemiydi bee? eeyy gidi eyy. tüplü çikolatalar falan, öğlen arası yarım ekmeğin içini alırdık, sonra sıkardık o tüplerden, ekmeği bastırırdık iyice, mustafa vardı bizim ilk okulda, arap derdik, en güzel o yapardı.
"mustafa la bize de şokellalı ekmek yapsana" derdik. kırmazdı bizi, o bizden de fakirdi amk. severdi böyle onun gibi yediğimiz zaman, hoşuna giderdi, hatta hiç unutmam annesi demişti ki, " giymek istemiyo ayakkabılarını, plastık botlarla okula gelmekten utanıyor" çok garibime gitmişti lan, babama dedim ki babama; " bana plastik botlardan alsana siyah olanlarından"
adam ne şaşırmıştı, hoşuna da gitti, bir gariban öğretmen, elde yok avuçta yok. "alalım oğlum" dedi, "hayırdır sen giymezsin ama nedir olay?" dedim "mustafa'nın da varmış ondan, annesi utanıyo dedi, bende alayım giyeriz" işte dedim beraber. aldık falan, nasıl bi trend yarattıysak amk mustafa ile, resmen bir ay sonra herkeste o botlardan var. *
sulara giriyoruz, gölet, çamur, ne ki kolera için müsait birikinti var biz orda..
hakket nasıl bi ayakkabıydıysa abi, içi yünlü, dışı bildiğin plastik, yani kara lastik. off road yapıyoduk resmen. *
yıllar sonra üniverstieyi kazandığımda kız arkadaşımla gezerken gördüm bi dükkanda, çok hoşuna gidince alayım dedim bende o botlardan.
neyse baktım "bu bizim mustafa ile giydiğimiz bot lan" dedim.
hatun mala bağladı; "ne mustafa sı imam, bunlar bayanlar için" dedi. sadece bizim giydiklerimizden daha uzun ve "polo" idi.
yani markalı. ve hiç unutmuyorum "279 tl" dedi adam. bir an durdum böyle, uzun uzun baktım ayakkabıya,
çocuğuna ayakkabı seçerken sağına soluna bakıp, vereceği paranın değip değmeyeceğini kestirmeye çalışan, memur maaşlı baba gibi aldım elime ayakkabıyı. bi oyana çevirdim bir bu yana çevirdim. sonra aklıma;
Bücür cadı izlerdik. Ayda bir televizyonda verilen keloğlan filmleri çok değerliydi. Ateride mario, tank, adventure ısland, tetris falan oynardık. Güzeldi be.
- tabancacılık oynamak (günümüzün her şeyi bilen ergenleri bilmez açıklayayım: böyle erkek çocukları bir araya geldiğinde kendi aralarında bir çeşit savaş oyunu kurgulardı. Oyunda herkesin silahı olmak zorundaydı. Oyuncak tabancası olanlar tabancasıyla, olmayanlar yerine göre kumaş mendili üçgen yapıp onunla oyuna katılırdı. Ama gende çok eğlenirdik.
- bmx bisiklet sahibi olma hayaliyle yatıp kalmak.
- dönemde çok trend olan karate filmlerinde etkilenip boş bir çuvaldan evde kum torbası yapmaya çalışmak.
Biz küçükken çok büyüktük. Mesela kollarımızı bir
açardık, dünyayı kucaklardık. Güzeldik biz
küçükken. Arkadaşlarımızla beraber bir gece
uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, lükstü,
zenginlikti. Ailelerimiz en az beş kez arardı ev
e beş
dakika geç kaldığımızda. Otobüsteyim bile diyemezdik, otobüsle bir yere gidemezdik. Otobüs
lükstü, zenginlikti. Koşa koşa eve varana dek nefes
almazdık ve ner
desin sen sorusunu duymadan cevabı verirdik. Biz
bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı.
Biz küçükken öğretmenimiz en yakın arkadaşımızla sıralarımızı ayırmasın diye, teneffüse kadar
konuşmazdık. Not yazardık birbirlerimize. Biz
diyorum küçükken bizdik böyle bayağı bir
kalabalıktık. Yani biz diyebileceğim kadar çok. Biz
küçükken bir büyüktük ki böyle kollarımızı açsak
sığmazdı eni boyu. Sonra mı? Büyüdük… Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale
geldik. Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük
yani. Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk.
Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi. Koşa koşa
büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük
--spoiler--
çocuktuk olm işte. daha ne olsun. en mutluyduk. en çirkindik. en kirliydik. ama en temizdik. güzeldik. pazar akşamları banyo yapan bir nesil kalmadı artık.
teknolojinin müthiş bir hızla gelişmesiyle şu anki nesil, yani milenyum çocukları(2000 ve sonrası) malesef bilgisayar, cep telefonu, i pad, play-station vs. ile büyümekte; saklambaç, yakar top, simiiit, taso vb. gibi biz 90 neslinin en büyük zevklerinden mahrum kalmakta ve bence çoook eksik büyümektedirler.
yasak newroz kutlamalarında araba lastiği çevirip götürürken ellerin, lastiği yakıp ateşin üstünden atlarken de suratın kapkara isle kirlenmesi ve mahalle aralarında polislerle yaşanan kovalamaca..
ve tabi ki bilyelerle, sigara kağıtlarıyla, topaçlarla oynanan oyunlar ve power rangers falan filan..
99 yılında aldığı atlas dergisinde nokia 3310 un reklamını gören, geniş ekren, kolay mesajlaşabilme, renklendirilmiş ekran gibi özellikleri okuyunca, vay be ne telefonmuş demektir.