90'larda çocuk olmak, "ekmek arası domates peynir" yapıp; futbol oynarken o ekmeği yemekti. terliklerle oynanan futboldan sonra, ayakların toz-kir içinde kalmasıyla beraber anneden azar işitmekti.
bir yılı mahallede "misket sezonu" ve "kart sezonu" olarak 2 ye ayırmaktır 90 larda çocuk olmak. ne günlerdi be. misket oynardık paso. sonra bi gün giderdim misketlerimle. bi bakardım herkes kart oynuyor anasını satayım. haydaaa dön eve misketleri bırak kartları al. kart oyununda kapan yapardık bide. oyunda kartları alınca (genelde son numaralar denk geldiğinde) böyle en üsttekini en alta alırdık. tam anlatamadım da zaten anlayıcak kesim kapan dediğimde anlamıştır. *
oy oy oy oy. yazarım da yazarım ben bu başlığa arkadaş. neler yapmadık ki, hele 90 sonu milenyum başı çocukluğunun tadı ayrıydı. tasolar çıktı falan, önceden de vardı ama o kadar efektif değillerdi. sonra beyblade başladı atv'de, hepimiz bakkaldan büyük beyblade alıp mermerde savaştırırdık. hadi duranza hadi oğlum!
internet kafeden toplanmaktır, misketleri poşetlemektir, futbolcu kartlarını kaydırağın tepesine çıkıp yağma yapmaktır, sevdiğin kızın saçını çekmektir, ne işe yaradığını anlayana kadar umrunda olmayan organlara sahip olmaktır, parmaklıklardan bacaklarını sarkıtmaktır, keseyim mi lan topunuzu tehditleriyle karşı karşıya kalmaktır, bakkala gidip para üstü yerine yumiyum almaktır. 90 larda çocuk olmak harçlıkla maytap, torpil, kız kaçıran alıp mahallenin ortasında çatara patara patlatmaktır.
- mahalle maçı yapmaktır 90 larda çocuk olmak. deplasmana gitmek mahalle abileri tarafından oyuna alınmak için dua etmektir.
- gazoz kapakları biriktirmektir. modası geçmeye başlayınca kapış yapmak ya da yapılan kapıştan gazoz kapağı kapmaya çalışmaktır.
- taso oynamaktır okulda tenefüslerde bile. "eldeş versene", "çıtçıt yapmak yok" demektir. uslu bir öğrenci olunca hoca tarafından alınan tasolarının geri verilmesini beklemektir.
- futbol kartı biriktirmektir. eve gelen misafir çocukla kart oynamak çocuk tuvalete gidince son kartta kazanancak şekilde kartları ayarlamaktır.
- biriktirdiğin 3-5 kuruşla torpil alıp onu patlatmak için heyecanlanmaktır.
- hıdırellez için odun toplamaktır hatta bazen inşaattan tahta çalmaktır.
- zile basıp kaçmaktır başka mahallelerde. arabaların benzin kapağını açmakta bizim uydurduğumuz bir şeydi galiba.
- mahallenize yakın piknik alanı varsa* ağaçlara tırmanmaktır. en beğendiğinizi sahiplenmek tırmanıp orada en iyi arkadaşla sohbet etmektir.
- bazen mahalleye nerden geldiği bilinmeyen bi kaç köpekle dost olmaktır. bütün gün onlarla gezmek, oynamak. köpeği üzerindeki keneden kurtarınca köpekteki o rahatlığı görmek çok sevinmektir tehlikenin farkında olmadan.
- bakımını hasan amcanın üstlendiği karabaşı sevmektir babayla bakkaldan dönerken. yavrularının çalındığını duyunca üzülmek, balkona çıkıp onu aramaktır küçük gözlerle.
- günlük 25 bin lira harçlık alıp. 15 ini gevreğe 10 unu ayrana vermektir. ama eğer bir abiyseniz ayran içmemek 5 bin lira olan sakızlardan almaktır hem kendinize hem de çok sevdiğiniz minik kardeşinize.
- adaptör ateş kesene kadar atari oynamaktır. atari yüzünden anneden defalarca azar yemek, anne işe gidince bütün evi arayıp sakladığı atariyi bulmak işten gelene kadar başından kalkmamaktır.
- insanlarla facebook tan değil de yüz yüze arkadaşlık kurmaktır. (yerini alan malum.)
- her gün saat 17.00'da kanal d de sevimli kahramanlar izlemektir. (yerini cartoon network aldı.)
- kırtasiyeden 9999 in 1 kaset alıp arkadaşlarınla atari kapışmaktır. (yerini ps, cbox, wii aldı.)
- radyoda beğendiğin bir şarkı çaldığı zaman kasete kaydetmektir. (yerini lime wire, bear share aldı.)
- düğün, nişan, kına gecesi gibi özel anları vcr dan izlemektir. (yerini dvd, cd aldı.)
- cips paketlerini bakkal görmeden kurcalayıp içinde taso var mı yok mu diye kontrol etmektir. (yerini toy shop lar aldı.)
- baharın gelmesiyle heyecanlı bir şekilde çıtaları, jelatini, 2 bobin ipi alıp uçurtma yapmak, o zamanlar var olan boş arsalarda bu uçurtmaları uçurmaktır. (yerini kraloyun aldı.)
- evde soba ile ısınmaktır. (yerini doğalgaz aldı.)
- uzun yolculuğa çıkınca defalarca grup laçin, ciguli kasetini dinlemektir. (yerini doğuş, ismail yk aldı.)
- tasolarla kökene kadar oynamaktır. (yerini hiçbir şey alamadı, böyle bir şey yok artık.)
- bayram harçlıkları ile kızkaçıran, maytap almaktır. (yerini winx li ben10 li çantalar aldı.)
- bisikletlerle mahallede yarış yapmaktır. (yerini go-cart aldı.)
- bilgisayarda yüklü olan mitdown madness taki torpidosunda beyaz papatya olan sarı beetle ı sürerken dünyanın en güzel oyununu oynadığını hissetmektir. (yerini need for speed aldı.)
- tebeşirle yere yılan çizip, pet şişe kapaklarına camlardan macun doldurup yılan oynamaktır. (artık macunlu cam bile yok.)
- bayrampaşa yıldırım mahallesindeki lunaparka, gaziosmanpaşadaki mass plazaya gitmektir. (lunapark şimdilerde faaliyet dışı ve tinerci yuvası, mass plaza ise rumeli tv oldu.)
- babayı ikna ettikten sonra bisiklet almak için saraçhaneye gitmektir. (yerini carrefour, dechatlon aldı.)
- en önemlisi çocukluğunu saf bir şekilde, radyasyonsuz, uyuşuk beyinli olmadan, gözleri erken bozulmadan, kitap okuyarak, insan içine çıkarak, sosyal biri olarak geçirmektir! tadına varamayacak nesil için üzülüyorum...
power rangers başlayacak diye saat 5 olunca, topu bırakıp eve koşmaktır. bir yeşil ranger'ın olsun bir beyaz ranger'ın olsun hayranı olmaktır, bir gün onların arasına katılacağını düşünmektir. bu duygu ilerleyen yıllarda matrix ile birlikte nükseder keza koltuktan koltuğa atlamak istersin uçmak istersin falan ama olmaz. sonra fondan şu sesi duyarsın: welcome to the real world