ne güzel ne yaşanası bir dönemdir çocukluğu o zamana denk gelenler için. geriye bakıldığında yeniden yaşansa denilen geçmiştir. herkeste aynı heyecan aynı burukluk, aynı iç çekiş. neler yapmadık ki o yıllarda. neler duymadık ki , duyduklarımıza anlam yüklemeye çalışmadan yaşadık.
radyodan trt'nin saat 6 haberleriyle uyandık, ankara radyosu'ndan türküler, yurttan sesleri dinledik, avaz avaz en üst katta oturan arkadaşa bağırarak bakkala gitmek için çağırmak, yoldan cafcaflı geçen siyasi partilerin konvoylarından dağılan kağıtları toplayarak bilmeden onlarla pişti oynamak, yakan top, tombik,saklambaç...
okula giderken komşu çocuklarıyla kim daha önce gidecek diye yarış yapmak, apartman aralarında kalmış meyve ağaçlarının yerini bir bir tespit edip hava kararınca ağaçların tepesine çıkmak, çıtır pıtır diye barutumsu tırnağa benzeyen birşeyi taşla yakmaya çalışmak, borudan külah üflemek...
piyes yapmak mahalle çocuklarına uydurulmuş oyunlarla... şekerli leblebi , keçi boynuzu, allı ballı satan amcanın geçişini beklemek, bahçede oynarken bulunan ölü güvercini gömüp dualar okuyup başucuna yere haç dikmek sebepsizce * , ilk konuşan bebeği farketmek almanya'dan gelen....
edit: güven ortamı ifademi, kenan evren'in 12 Eylul açıklamasındaki anlamıyla değil; suç oranının daha az olduğu, birbirine yakın 4-5 apartmandaki herkesin birbirini tanıdığı, bıçaklı tinerci çocuklara pek rastlanılmayan, ara sokaklarında 170 beygirlik arabaların motorlarını öğürtecek kadar hız yapmadığı bir mahalle ortamını kastetmek için kullanıyorum.
teknolojiyle yeni tanışılmış dönemdeki çocukluk: ne bilgisayar vardır ne cep telefonu, tv bile yeni çıkmıştır. nasıl zaman geçirilirmiş o dönemde şimdi bilinmez?
çimlikteki mahalle maçları, mahalle kavgaları, ucuna iğne taktığımız külahı borudan atmaca *, apartman zilleri çalıp kaçmaca, her türlü karate filmi, godzilla, kazma bir arkadaşın vole vuruken topu sürekli gıcık ihtiyarın bahçesine atması ve topu adamdan habersiz bahçeden almaca, erik ağaçlarına dalma, hatunlara çıkma teklif edip lahmacuncuya götürme...
7 den 77 ye programı başladığında önce buzdolabından bir salatalık alıp sonra bağıra çağıra şarkı söylerken barış abimizin alkışlarıyla sahneye çıktığını hayal etmekti 80 lerde çocuk olmak ve adile naşit'in öldüğünde 2 gün okula gitmemekti , televizyona küsmekti 80 lerde çocuk olmak ... en acısı da mahallenin çimenlik boş arasalarında akşamlara kadar top oynamaktı ... şimdiler de etrafımızda ne boş arsalar kaldı , ne çocuklar için masal anlatan ton ton bir teyzeler ne de uzun saçlı ,güler yüzlü ,hiç bir şeye kızmayan o muhteşem güzel sesli insalar ...
atom bombasının atıldığı bir sahnenin olduğu filmi izlerken acaba renkli tv de nasıl görünürdü diye düşünmek..şimdi ruhsuzca gibi geliyor ama o zaman öyle düşünmüştüm..