derin acılar yaşatmış, birçok insanımızı yasa boğan depremin üzerinden 12 yıl geçmiş. ders alındı mı? çok az.
hakkında önceleri uzunca yazdığım bu acı olayın sene-i devriyesinde tekrar birşeyler çizittirmek gereği hasıl oldu.
abd'nin bir deprem olacak diye korku ve endişeyle izlediği San Andreas fay hattı ile bizim Kuzey Anadolu fayı, birbirlerine ikiz kardeş kadar benziyor. San Andreas fayı, Amerikan sanayiinin kalbinin attığı, Silicon Vadisi'nin bulundugu bir yerde. Depremin yaratacağı ekonomik kayıplar çok büyük olacak. ABD'nin korkusu bu. Peki, küçük-küçük depremler yaratarak, bir büyük depremin önüne geçmek, bölgedeki enerjiyi boşaltmak mümkün mü? Bu soruya uzun süredir, "EVET" yanıtı veriliyordu.
Esrarengiz bilim adamı TESLA tarafından geliştirilen bir "Deprem Makinası" küçük depremler yaratarak, ileride büyük depremler yaratacak enerjiyi boşaltabiliyordu. Kısa adı HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) olan çalışma. bana kalırsa kısa adı hfaarp olması gereken çalışma ve ürünü olan makinenin hikayesi.
konudan sapmadan devam etmek gerekirse bizimle olan ilgisine gelelim. Kuzey Anadolu Fay Hattı ile San Andreas Fay Hattı birbirine çok benzediğinden makineyi test etmek için Türkiye seçildi. Eğer makine, burada başarılı olursa orada da başarılı olacağının garantisi var demekti. amaç her ne kadar böylesi büyük bir deprem yaratmak olmasa da Makine, izmit yakınlarında test edilirken kontrol elden kaçtı ve büyük bir deprem oldu.
otu-boku abd'den bilmeyin diyenlere de saygım olmakla beraber deprem anı dahil, öncesi-sonrası birkaç gün ile kuşku yaratan birçok veri mevcut.
- genelkurmay'ın devlet erkanı ile her yıl aynı dönem yaptığı toplantıya ilk defa 1999'da abd ve israilli yetkililer de davetli idi. genelkurmay toplantı öncesi, yabancıların katılımı konusunda hoşnutsuzluğunu dile getirmişti.
- depremin olduğu gün abd ve israil ekipleri bölgede elektro-sismik haberleşme tatbikatı yapıyordu. deprem sonrası saatlerde bölgede telefon görüşmelerinin yapılamama sebebi arasında gösterilmektedir.
- deprem gerçekleşmeden çok saatler önce bir rus araştırma ve yardım gemisinin yolda olması. gemi ısrarla bölgeye sokulmadı.
- gölcük-avcılar arası marmara kıyılarında ikamet eden halktan birçok kişinin denizden fışkıran ateş topu gördüklerini söylemesi. haarp denilen makinenin çalışması sonucu oluşabilecek durum.
- şiddeti konusunda 7.4 ve 7.6 olduğu şeklinde iki farklı açıklaması olan depremin oldukça uzak mesafelerden hissedilmiş olması, konuyla ilgili tüm araştırmacıları 9.9 şiddetinde araştırmaya itmektedir. (edirne-eskişehir arası takriben 500 km) bu depremin soru işaretleri barındırdığını dile getiren en kapsamlı makale almanların ünlü dergisi ''der stern'' de yayınlandı.
- dünyanın heryerinde yıllardır depremler gerçekleşmesine rağmen bu deprem sonrası abd ve israil devletinin hiçbir zaman yapmadığı derecede büyük yardımlarda bulunması, vicdan azabı olmasın?
peşin edit: makine kullanılarak tesla'ya ikinci kez ihanet edilmiştir. evet, yeryüzünün gelmiş-geçmiş en büyük dahisinin hayranıyım.
o yılda daha okula bile gitmeyen bir çocuk olmama rağmen hatırladığım tarih. ızmirde bile hissedilmisti. Kaç gün elektrikler gelmemişti. Neler olduğunu bile öğrenememisti insanlar. Allah yaşatmasın birdaha. Türkiyenin en acı günüdür bence.
17 bin insanın hayatını kaybettiği, bir o kadarının da yaralandığı, kat kat fazlasının evsiz kaldığı, doğudan; marmara ya yardım amaçlı kamyonlarla insan taşındığı, bir çoğunun ölen ve yaralı insanların altınlarını, bileziklerini çaldığı, * buna rağmen bugün birçok insanın HAARP* adlı teknoloji sayesinde ABD nin yaptığını bildiği bir depremdir.
14 yaşındaydım..
liseye başlayacaktım. okullar tatildi, çabuk açılsın diye dört gözle bekliyordum. yaz tatiliydi ama bir yere gitmemiştik, nedendi hatırlamıyorum. 14 yaşındaydım. havalar diğer ağustoslara göre bir acayipti, ben ağustosta öyle bir kırmızı görmemiştim hiç, zaten kaç ağustos görmüştüm ki? hepitopu 14 tane, 14 yaşındaydım. amcamlar bizdeydi, balkonda uzun süredir memlekete gidemediklerinden konuşuyorlardı, lafı bile edilmemişken babam kalktı, şöyle dedi; "hadiyin gidelim!" evet sadece bu kadar. herkes bir şoke oldu ama kimse hayır demedi. 15 saatlik yola giderken planlar yaparsın, arabanı bakıma sokarsın, hazırlanırsın ya..? işte öyle olmadı, bir gariplik vardı sanki. 14 yaşındaydım. apar topar karar verildi; babam, annem, amcam, yengem, kardeşim.. alelacele hazırlanıp yola çıktılar, 99'dan başka ağustos yokmuş gibi.. 14 yaşındaydım. o zamana kadar evdeki en büyük yalnız kalışım belki de annemin markete gittiği zamanlardı, ilk defa anladım öyle olmadığını.. içim içime sığmıyordu, evde yalnızdım, çocuktum ya, yapabileceğim o kadar çok şey vardı ki.. 14 yaşndaydım. o güne kadar geceleri geç uyumak için çok mücadele etmiştim ama hiç kazanamamıştım, bu sefer kendimleydi kavgam, uykum gelmişti. hem daha önümde koskoca günler vardı, daha birçok gece istediğim kadar geç yatabilirdim değil mi? bir gece erken yatmaktan bir şey olmazdı. artık benim elimde değil miydi dizginler? öyleydi.. 14 yaşındaydım. saat 22:00 civarı falandı sanırım, yatağa girdim ve hemen uyudum. belki rüya da görmüşümdür hatırlamıyorum, sonra tuvalet için uyandım ama saate bakmamıştım, hatırlamıyorum. odam çok sıcaktı, o güne değin hiçbir ağustosta hissetmediğim kadar sıcak.. zaten kaç ağustos görmüştüm ki? belki serindir diye annemlerin yatağına yattım, zaten hep bahane aramışımdır ya yatmak için, neyse. 14 yaşındaydım. sanki gerçekten öyle gibi geldi, annemlerin yatağı daha bir serindi, yattığım gibi kapandı gözlerim, hâlâ hatırlarım; sabah uyandığımda kahvaltıya tost yapacaktım. 14 yaşındaydım. sabah tost yiyeceğim diye düşünerek uyudum ama pek öyle uyanmadım. 03:02'ymiş saat, bu sefer de bakmamıştım, zaten gerek de yokmuş, nereden bilebilirdim ki bütün gazetelerin benim uyandığım saati yazacağını..? her şey sallanıyordu, her şey.. annemlerin odasındaki o eski duvar saati yere düştü, dolapların kapakları açıldı, ne olduğunu anlamadım ama biliyordum; rüya değildi, iyi biliyordum.. ölüyor muydum acaba? aynadan, yatağın ortasında bağdaş kurup, kendi kendime sarılarak ağladığımı gördüğüm anı unutamam.. 14 yaşındaydım. 45 saniye sürmüş.. hadi ordan! külahıma anlatın siz! öyle bir 45 saniye yoktu benim için, kimse inandıramaz buna! durmuştu sallantı, ben hâlâ yatağın ortasında oturuyordum, ne yapmalıydım bilmiyordum ki? ne olmuştu? 14 yaşındaydım. herkes rastgele zillere basıyordu, kalkıp camdan baktım, kıpkırmızıydı her yer, sanki yağmur kırmızı yağmak istemiş de yağamamış gibi.. kapıyı açtım, herkes bağırışıyordu. tek bir kelime duydum; deprem(!) o güne kadar en fazla coğrafya dersinde duymuştum adını, en fazla bir kitabın sayfası kadar yakınlaşmıştım, hayatımın 14. ağustosuna dek.. 14 yaşındaydım. dışarı çıktım, herkes ağlıyordu, herkes birbirine sarılmıştı, annesine, babasına, abisine.. benim kimim vardı ki? bana kim sarılacaktı? evin önündeki parka doğru yürüdüm, her köşede bir insan vardı, o kadar istedim ki birilerine sarılabileyim.. 14 yaşındaydım. genç bir çift gördüm, hayli büyüklerdi benden, belli ki benim kadar korkmuş, birbirlerine sarılmışlardı. yanlarına yaklaştım, adam ayağa kalktı, sevinmiştim, gülümseyerek baktım yüzüne. şunlar döküldü ağzından; "önüne baksana lan, nereye bakıyorsun sen?" durdum o anda, bir adım geri attım. bana vuracaktı ki yanındaki abla engelledi, "dur ne yapıyorsun, ufacık çocuk daha görmüyor musun?" evet, ufacık çocuktum daha. o anda aynada ağlayan hâlim geldi aklıma, tek bir şey düşündüm; benim babam neredeydi..? 14 yaşındaydım. bir an babamı aramak geldi içimden, nasıl yapacaktım ki? nereden? neyle? biraz daha dolaştım, herkeste bir telaş vardı, kazma-kürek yüklü kamyonlar anlaşılmaz anonslar eşliğinde hızla sağa sola gidiyordu, belli ki yıkılan çok bina vardı, ben biraz daha dolaştım.. gün ağardığında daha da belliydi her şey, her yer, herkes.. 14 yaşındaydım. kaldırımda boş bir yer buldum, yan yatıp uzandım, ayaklarımı karnıma çektim, şortum vardı üzerimde, birkaç saat önce sıcaktan uyuyamazken şimdi kendimi donmak üzere gibi hissettim, ama yapacak bir şeyim yoktu. 14 yaşındaydım. ne yaptıysam kapatamadım gözlerimi, her deneyişimde etraf sallanacakmış gibi geldi, olmadı, yapamadım. etrafta gördüğüm herkes sokaklarda yarı çıplak namaz kılıyordu, beni dövmek isteyen namus bekçisi de. meğer ne çok müslüman varmış bizim oralarda.. 14 yaşındaydım. hiçbir şey yemedim o gün, yiyemedim, hem ne vardı ki yiyecek? sabah erkenden kalkıp tost yiyecektim halbuki.. o gün sadece etrafta konuşulanları dinledim; "bu deprem havadan geldi, yerden gelseydi hepimiz ölmüştük.", "taş taş üstünde kalmamış" 14 yaşındaydım. akşam olmuştu, yine parktaydım, o güne kadar bankların hep üzerinde oturmuştum, hiç altında yatmam gerekmemişti ki? 99'un ağustosuydu, 14 yaşındaydım. o gece gözlerim açık uyudum, ellerim birbirinde, dizlerim titriyordu.. bir arabanın farı rahatsız etti gözlerimi, uzandığım yerden kalkıp baktım; bizimkiydi. kalktım, dizlerim uyuşmuştu, üşümüştüm, koştum.. o kadar hızlı koştum ki.. 14 yaşındaydım. annem çıktı ilk, ona sarıldım, hem de nasıl.. ağladım, o da ağladı. sonra babam çıkıverdi, ona sarıldım sımsıkı, keşke daha sıkı sarılsaymışım. sonra anneme döndü, şöyle dedi; "arabanın paspaslarını köyde unutmuşuz.."
o gece hayatımın önemli bir kısmını koparıp aldı benden, son defa sarıldım babama, 17'siydi ağustosun, 14 yaşındaydım..
çok sicak bir günün yıldızlı bir gecesiydi, istanbuldaydım yaşım 15 birden bire bir uğultu ve her yerin sallanmaya başlaması ile depremin ilk saniyesinde yatağımdan fırladım, hemen ışığı açtım ama elektirik 1 2 saniye sonra kesildi, şimdi biter dedim kendi kendime çoçukluğumdan beri hep böyle olmuştu biraz sallanmıştık ama sonra durmuştu, bu sefer öyle olmadı aniden hızlandı uğultu arttı, başımda bir yastık yapının eşiğinde 15 yaşında ölümün korkusunu belkide ilk defa yaşıyordum, hayatım film şeridi gidi geçiyordu gözümün önünden dua ediyordum allahım ne olur bitsin diye, abim vardı birde, oda ne yapsın yeni başlamıştı işe, güzel bir televizyon almıştı onu tutuyordu garibim yere düşmesin diye çünkü daha taksiti bitmemişti, nihayet azaldı ve bitti, derin bir oh çekmiştim, birden annemin sesi geldi ne yapacağız diye bağırıyordu, hemen 3. kattaki evimizi terk ederek kapının önüne indik, sokak ana baba günüydü ve kapkaranlıktı, ağlayanlar, şoka girenler mahşer gibi karma karışık bir ortam, daha sonra biri radyoyu açtı ve avcılarda bir sürü binanın yıkıldığı haberi geldi, herkez şoktaydı çünkü televizyonlarda gördükleri deprem haberleri yada karşılaştıkları küçük depremlere nazaran son derece şiddetli bir depremle karşılaşmışlardı, daha sonra gün aydınlandı ve eve çıkıp dağılan dökülen eşyaları toplayalım dedik, ev tam anlamıyla enkaz şeklindeydi salonda bulunan tv yere düşmüş vitrin kapakları açılmış ne varsa odaya saçılmış, vazolar tablolar fotoğraflar hepsi darma dağın, günlerce gündüz evde takılıp gece yatmaya park ve bahçelere gittik hava sicaktı bu yüzden zor olmadı, hava soğuk olsada herkes giderdi ölüm korkusu yaşamaktansa üşümek daha mantıklıydı, akşama doğru elektirik geldi tv'ler afetin boyutunu gösterdikçe gerilim arttı daha çok korkmaya başladı herkes, eğer biz depremin merkezine 100 km uzakta bu kadar sallandıysak depremin merkezini nasıl sallanmıştık düşünmek bile istemedik, sonuç olarak 15 yaşında ölümün korkusunu ilk defa yaşamış ve yine ilk defa kaos ortamını ölüm korkusu ile çıldırmış insan topluluğunu görüp ağır bir tramva yaşamıştım.
bursa tophanede bulunan osmangazi ve orhangazi türbelerinin gece bekçisinin aklını yitirdiği tarih.
söylenenlere göre tophane ilköğretimde 8 yılımı geçirmem sebebiyle sürekli gördüğüm ayaküstü muhabbetimin olduğu bekçi amca depremden hemen sonra hasar olup olmadığını kontrol için türbeye girer. gördüğü manzara nedeniyle kendini kaybeder.
ne gördüğünü tabi ki bilemeyiz ancak bursayı evliyalar korudu inancının yerleştiği bursa halkı bu olaydan bir hayli etkilenir.
Babamın çok sakin olduğu hatta evden bile dışarıya çıkarmadığı gün.. O gün millet can derdine düşmüş koyun gibi kaçışırken biz evimizde Allah a sığınıyorduk ve pencereden olan biteni izliyorduk...
hatırladığım en net şey; açılan kilitli dolap, yerlere düşen eşyalar, annemin çıplak ayaklarıyla beni kaptığı gibi kapkaranlık merdivenlerden aşağıya indirmesiydi. aynı felaket bizi tekrar bekliyor şimdiden hepimize kolay gelsin.
çığlıklar, yere düşen eşya sesleri, yerle bir olan evler o evlerden sarkan cansız bedenlerin bacak ve kollları, en kaz altında olduğu bilinen ama müdahale edilemeyen akraba ve komşular cesetlerin üzerinden atlanarak ulaşılabilen hastane ağlayan çocuklar,soğuk hava depolarında üst üste cesetler ve onları teşhis etmek zorunda kalan yakınları,ilaç ve gıda kuyruğunda bekleyen insanlar hatırlamak istemediğim fakat unutmanın mümkün olmadığı manzaralar.
bir kamyonun kasasından gelen sese bile uyanan insanlar varsa o günü o anı yaşamışlardır. en ufak sallantıda kapıya koşarken florasana suya bakıp sallandığını kontrol ediyorsa o günü yaşamıştır.
ana okulum biteli 2 ay olmuştu o zamanlar düzcedeydik tabi. ufaklık işte 1. sınıf başlasa da arkadaşlarımı görsem diyordum. eylül oldu, 2. haftası geldi. okula bir çadırda başladık. anasınıftan 8 arkadaşım eksik. kimi kazana yapışmış kimi duvar altında kimi enkaz altında kalmış. kimisinin üstüne dolaplar düşmüş. 8 arkadaşım o olaydan vefat ettikten sonra küçük aklı işte kimse ile gerçek arkadaş olmayacağım dedim.
yıl 2012 oldu ve ben fikrimi hala savunuyorum. bir kaç insan dışında kimseyi canından sevmeyeceksin.
O ZAMANLAR 10 12 YAŞlarındDAYDI kardeşim. O ZAMANLAR TAM ANLAYAMAMIŞTI, ÇOK Sıkılıyordu hatta... köyde bütün kanallarda depremden bahsediyorlardı.
"yeter artık be ne depremmiş, film yok çizgi film yok!" falan derken babam ufaktan kumandayı kardeşimin kafaya giydirdi, sonra dedi ki; "bak bakayım orda enkazın altındakine", baktı benim kadar bi bebeyi çıkarmaya çalışıyorlar, "bak dedi şimdi kardeşine", benim birader en ufak kardeşime baktı, uyuyordu daha 1 yaşında idi. "bak" dedi "kardeşin divanın üzerinde uyuyor, onun divanın altında uyuduğunu, üzerinde de bütün bu evin olduğunu düşün bakalım" dedi. "nasıl çaresiz bir durumda olurduk düşünebiliyor musun?"
o zaman hafif hafif anladı olayın ciddiyetini, habire artan ölü sayısı ile ilgili kuzenimle iddaya girdiği için kendinden falan utandı. sonra depremden kaçıp ailesini kaybeden arkadaşları geldi, sonra esra diye bir kız. onunla beraber daha net anladı depremi, depremin insanlara ne gibi sıkıntılar yaşattığını falan...