bir sabah uyandım evden çok uzakta güvendeyim. tv açık amcamlar deprem haberini izliyorlar, telefonlar kesik vs. sakin olmamız lazım bir yerde ama ufağız yine de.
ailemle ilgili tek bir haber bile yok. döndüm geri yatağa ağladım. uzakta olmak, haber alamamak çok koyuyor adama. orada olup yaşamak daha iyi bir alternatif gibi geliyor. çok şükür iyi haberleri aldık.
ama o süreç ve gelişmeler unutulacak cinsten değildi hani. depremin şiddetinden, ölü sayısında ve hatta gömülen insanların akıbetinden. bir çok soru işaret hala da cevap bekliyor.
mario oynuyordum. birden elektrikler gitti ve yer sallanmaya başladı. çok korkutucu bir ses duydum. kapıma doğru koşmak istedim ama o kadar şiddetliydi ki sallantı yere düştüm. üstüme ütü masası devrildi. 7 yaşındaydım, çok cılız ve güçsüz bir çocuktum. içeride annem yeni doğmuş kardeşimle kütüphanenin altında, babamsa eksi birinci kattaki otoparktan çıkmaya çalışıyordu ve çıktı da. sonra hepimizi kurtardı. bizim bir alt katımızda oturan amcamlar hakkında bişey hatırlamıyorum ama kuzenim deprem esnasında pencereden aşağı bakıyormuş. sallanınca yengem tutmuş onu. dışarıda bornozlu amca vardı bi de onu hatırlıyorum. biz çıktıktan beş dakika sonra apartman yoktu. babanem ve dedemin yanına gittik. arabada uyuduk iki akşam kardeşim ve ben bir de annem. sonra baraka yapıldı ve jeneratör ile çalışan playstationda street fighter oynadık kuzenimle tüm o sancılı dönemde. eğer olmasaydı o oyun biz napardık bilmem. kardeşim yeni doğmuştu. ne bir maması, ne bir bezi vardı. neyse ki babamın arkadaşı eczacıydı da ordan vermişti bize, sağolsun. korkudan yatağımı ıslatmıştım, eve girip çişimi yapmaktansa tutarım demiştim. *
gece dışarı çıktığımda rüyada mıyım diye defalarca kendi kendime sorduğum ama maalesef gerçeğin tam ortasında olduğumu anladığım ve ayrıca arkadaşlarımın mahalleden taşınıp yanlız kalmama neden olan kötü gün.
an itibariyle kanal 24'te keşke olmasaydı isimli belgesel'de en detaylı yapılan yapım yayınlanmaktadır. yüreği hazır olanlar an itibariyle seyredebilirler.
veli göçer'in serbest bırakılmasıyla tekrar hatırladığımız kara gün. zaten biz toplumumuzun özelliği değilmi efendim ya yıldönümlerinde hatırlarız ya da böyle bir sebepten. gelecekte ki 17 ağustosları kim takip ediyor. ancak kücük çaplı bir deprem oldu mu olası istanbul depremi diye ana haber bültenlerinde yer dolduran deprem uzmanlarını görüyoruz. şimdi o 17 ağustos'ta hiç yüzünden ölen onca insanın suçu ne. hiç!
ders çıkaramadığımız tarih. evet, keşke olmasaydı ama madem bu felaket başımıza geldi neden ders çıkartıp tekrarlanmasını hatta daha beterinin başımıza gelmesini engellemiyoruz? muhtemele bundan sonraki felaketten de ders çıkarmıyacağız, ne yazık ki!
17 Ağustos 99 Marmara Depremi'nin 12. anma yılının yaklaştığı bugünlerde sadece ağustos ayında hatırlanan Depremzedelerden biri de Ömür Kınay. Kınay tüm ısrarlarımıza rağmen röportaj teklifimizi geri çevirdi, sebebini de şu şekilde ifade etti...
''Sadece ağustos ayında hatırlanıp, röportaj yapılan bir kaç kişiden biriyim oysaki hatırlanması gereken binler ve çözümsüzlükler''
Söz de yapılandırılan yollar, kaldırımlar, merdivenler;
Rampaların uzaya mekik gönderebilecek kapasitedeki yapısı...
Engelli wc'lerinde sadece ''engelli pictogramının'' uygun bulunduğu...Engelli wc'ye girişte üç kollu turnike sisteminden geçmek zorunda bırakılan ben...
Onbir yıldır sonuçlanmayan Deprem davam...
Sorumlu Müteahhitlerin yakalanamaması, yakalananların da serbet bırakılması...
Yıkılan evimize karşılık tahsis edilen Deprem Konutları'nın girişinde merdiven olduğundan, orada yaşayamayan ben...
Özel iletişim Vergisi, Gelir Vergisi, Emlak Vergisi, Deprem Vergisi vb. ödeyen ben...
Toplu Taşıma araçlarını ''halkımızın hoşgörüsünden dolayı'' kullanamayan ben...
Sirkeci'den vapura binip, ''Üsküdar'a giderikennnn'' şarkısını söyleyemeyen ben...
Havaalanları'nda x-ray güvenlik cihazı yanında ''yürüyebilir misiniz?'' sorusuna, tekerlekli sandalyemi işaret etmek zorunda bırakılan ben...
Şimdi siz benden röportaj talebinde bulunuyorsunuz; Engellilerin sorunlarına çözüm bulunma çalışmalarının 12.yılını kutluyor olsaydık seve seve.
şaka bir tarafa, bu acı olayın üzerinden 12 sene geçti ancak bütün memlekett hiç birt şey gelmeden elimizden istikbaldeki depremleri öylece bekliyoruz bilmem farkında mısınız?
ve ek olarak, hiç kimse beni o depremin doğal bir deprem olduğuna inandıramaz. öncesini sonrasını saniye saniye yaşamış bir insan olarak inanmıyorum 17 ağustos'un doğal bir olay olduğuna. asla da inanmayacağım. birilerinin korkunç deneylerinde kobay olduk hepimiz.
45 bin kişinin öldürüldüğü katliam. doğal afet diyemezsiniz, bile bile ölüme yatmak, yatırılmak. bir de tek suçlusu veli göçermiş gibi adamı lanetlediler ya ben ona gülüyorum.
9 yaşındaydım... uykum hep ağır oldu hala da öyle. birden beni biri yatağımdan çekip çıkardı. gözlerimi güç bela açınca farkettim. o babamdı. evin kapısını zincirlemiştik. annem zincirle boğuşuyordu. güç bela açtı ve o an farkına vardım...
deprem oluyordu. üçüncü kattan aşağı inerken merdivenlerin şiddetle sallanışı... babamın bir yandan beni düşürmemek için sıkıca tutuşu ve yalpalayarak koşması.
güç bela indik aşağı. hemen herkesin toplandığı binalardan uzak boş alana. yere bıraktı babam beni. çıplaktı ayaklarım. toprağın altından birşey güm güm vuruyordu. ağlamaya başladım.
abim de ağlıyordu. o gün sadece tek kelime söyledim. "ölmek istemiyorum anne". ben ölmedim. binamız hasar almadı. ama gözlerimin önünde yıkılan binalar... toz bulutu... patlayan su boruları... hiç biri gözümün önünden gitmiyor...
kaybedilen insanlar unutulmuyor.
"insan cehenneme uyandığı bir 17 Ağustos gecesini nasıl unutur?" isyankarbumerang.
17.,08.2011
Unutmadık ,unutmayacağız...
Not: binlerce insanın altında kaldığı binaları yapanları salsın bu devlet. salsın... böyle ödüyorlar işte suçsuz yere ölenlerin hakkını. kaç sene geçti hala istanbulda bina hasar tespiti yapılacak.
yeni bir depremi yeni kayıpları ve yeni acıları kaldırır mı bu ülke?
sesimi duyan varmı
kimse yok
ağlıyom
karnım doydu
uyuyamıyom
annecim yoksun
gitçezmi evimize
baba geçiçekmi kolundaki acı
inşalla bi taha olmaz
sizi cok seviyom