Onu bir görseniz sanırsınız
O bir deniz yanılırsınız
O benim güneş sistemim
Alacalı bikinisinde saklı
Deniz yıldızları, uzay taşları, arkadaşları..
Ölü denizciler, kayip galaksiler,
Buldum! Gözlerindeler.
Senden tek istedigim geçmisin, gelecegin benim olsun..
Yaz gelirken karisir böyle seyler
Neseyle endiseler
Ayak bastigim her yerdeler
Üzerimden gemiler geçer
Kaldirma kuvvetimdekiler
Burasi benim kralligim
Sikilirsan günesten, gece oluruz erkenden
Sen istersen
Karsiliginda istedigim geçmisin gelecegin,
Benim olsun..
Denizler cinayet islemezler,
Aslinda kimseyi istemezler,
Degistirdi beni, bu garip astronomi
Suçluyum belki ben,
Sen sularimda ölürken, güldüm keyfimden
Her zaman istedigimle,
Geçmisin, geleceginle,
Benimsin artik,
Derinlerde, derinlerde..
ben dünyanın en iyi hemsiri olabilirim koynunda 3 nöbet 5 nöbet durabilirim ben doktorun uzmanin idarenin aldığı döneri bilmem ama serumu iki gözüm kapalı takabilirim.
Bildiği gibi değilmiş buralar, o her şeyi mor severmiş.
Kim girse hayatına “seni seviyorum” der ve gidermiş.
Kalbi kırılmış bir kadın, belki de saçları ondan kısaymış.
Konuşulacak şeyler varmış daha, ama avazı çoktan çıkmış.
işte bu yüzden leş gibidir buralar,
iyi ve güzel kadınlar hep ağlar.
Zor be kadın ama sen dur bakalım,
Yakında yeni bir gezegen bulunur nasıl olsa.
ince ince doğranmış herkese bi parça dağılmış.
Sıradan hayalleri varmış ama hepsi ondan alınmış.
Kalbi kırılmış bir kadın,
Ve hiç zamanı olmamış alışmaya.
Yaşamak bir meslektir buralarda,
Zaten inancı kalmamış mutlu sonlara.
tam elimi tuttuğun anda,
tam numaramı aldığın anda,
tam içkilerin geldiği anda,
favori şarkını çalmaya başladıkları anda,
zırvalaman bittiğinde,
artık eskisi gibi sarıp sarmalamak yok.
gereğinden fazlasına sahip olmadan önce,
geri gel ve odaklan.
duvarlar şekillerini kaybediyor,
sırıta sırıta gülüyorlar.
hepsi bulanıklaşıyor tek bir şekle dönüşerek.
bu mekan bir görevde.
baykuşlar çıkmadan önce,
hayvan sesleri gelmeden önce,
kapalı devre kameralar,
sen komaya girmeden önce.
benden koşarak uzaklaşmadan önce,
sen notaların arasında kaybolmadan önce,
çarpıntı kulaktan kulağa yayılıyor,
çarpıntı kulaktan kulağa yayılıyor.
orada hiç olmadım,
oradaymış gibi davrandım.
enstrümanlara ne gerek var ki,
sözler pompalı bir tüfek gibi.
hadi gel ve çıkmasına izin ver,
hadi gel ve çıkmasına izin ver,
hadi gel ve çıkmasına izin ver,
hadi gel ve çıkmasına izin ver.
benden koşarak uzaklaşmadan önce,
sen notaların arasında kaybolmadan önce,
tam sen benim mikrofonumu aldığın anda,
tam sen dans ederken...
işte puzzle tam yerine oturuyor.
açıklanacak hiçbir şey yok.
birbirinize yol verirsiniz,
o arkasına bakar,
sen arkana bakarsın.
bir kez değil,
iki kez değil.
kabustan uyanmayı dile,
kabustan uyanmayı dile.
hissedebileceğin bir ışık var arkanda,
hissedebileceğin bir ışık var arkanda.
puzzle tam yerine oturuyor.
''sabahın tam üçündesin, dertlerin en gücündesin, hala onun peşindesin, gitme dedim; gittin gönül.''
bu şarkıyı uzun zamandır dinlemiyordum. dinleyip ''anda'' kalmak çok zor. mesela şu an ortaokula gittiğim yaşlarda kendi başıma yaptığım şehirlerarası yolculuk aklıma geldi. benden altı yedi yaş büyük kuzenimle dertleşmelerimiz, çok şey yaşamışım gibi bilmişçe konuşmalarım...(yay burcuyum) gece kuzenimle balkonda otururken yıldızları izlerdik. kapkaranlıktı çünkü sokak. dağlar görünürdü. işte odada bu şarkı çalıyordu. o zamanlar fazla melankolinin insana zerre fayda sağlamayacağından habersizdim.