"Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Çağırdığın zaman gelmiyor mu? Bırak gelmesin ... Böylesi daha iyi. Onu yokluğunda sevmeye devam et ve bekle. Bekle ki, yüreğini özlemlerin en güzeli doldursun, bir ateş sarsın her yanını. Böylesine ateşler içinde yanarken bile, yalnız onu düşün, yaşama gücün onunla artsın. Farzet ki yanında; avuçlarının serinliği ellerinin sıcaklığına karışıyor. Gözlerinde eriyor gözlerin. Sana istediğin, beklediğin en güzel şeyleri söylüyor. Seni sevdiğini sensiz olamayacağını. inanacak mısın? Hayır değil mi ? Çünkü seni sevmediğini ve sevmeyeceğini biliyorsun. Birbiriniz için yaratılmamışsınız. Apayrı dünyalarınız. O hep yalan söylüyor sana. Sen nasıl yıllardır onu aramış ve bulmuşsan; o da bir başkasını arıyor. Belki yarın bulacak, belki hiç bulamayacak. Ne değişir? Sen değilsin onun aradığı.
Boşuna aldatma kendini. Gülüşlerinden, bakışlarından, ya da gelişi güzel söylediği şeylerden bambaşka bir mana çıkarmaya çalışma. Bu gelen o değil diyorum, anlasana. O hiç gelmeyecek sana. Daha çok bekleyeceksin. Sevmek biraz da ümit etmektir, hayal kurmaktır. Bir gün geleceğine inanıyor musun? Onunla avut kendini. Ama düşün, hiç gelmeyeceğini anladığın anda, yıkılışın da büyük olacak. O zaman kendini anne yalnızlığın kollarına atacak, ağlayacaksın. Seni teselli etmeğe yalnızlığın da gücü yetmeyecek artık. ister istemez ölümü düşüneceksin. Fakat ölüm bile seni istemeyecek. Kabul etmeyecek. Çeşitli sebebler yaşamanı gerekli kılıyorsa; nasıl ölebilirsin? Görüyorsun ya; ona bir an için de olsa seni kaybetmenin acısını tattıramayacaksın. Çaresizliğin bu kadar işte!
O bir gün yanılıp sana gelse bile; sadece şekil olarak gelecek. Onu hep bir başkasıyla paylaşmak zorunda kalacaksın. Eti senin olacak, ruhu başkasıyla. Hiç bir zaman onun bütününe sahip olamayacaksın . Aranızda hep bir perde bulunacak. Kara , kapkara bir perde. Değil yırtmaya, onu bir parça olsun aralamaya bile gücün yetmeyecek. ikiniz ayrı ayrı oyunlarınızı oynamaya devam edeceksiniz. O senden habersiz, sen ondan habersiz... Söyle , bu kupkuru berabeliğin bir tadı var mı? Bu ruhsuz kavuşma hüzünden ve iç kırıklığından başka ne getirdi sana?
Öyleyse bırak hiç gelmesin. Böylesi daha iyi. O senin özlemlerinin içinde güzel. Gelirse büyü bozulacak. Karşında onu değil, bir başkasını bulacaksın. Sana en uzak haliyle en yakın olacak bir başkası... Bulduğunu sanma, yanılıyorsun. Onu aramaya devam et. En iyisi aramak...
Değeri tam bilinmese de aşkı en güzel tanımlayan şairlerdendir.
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım
Bizi kandıran o şarkılar, o mavi gece
O sıcaklığı beyaz ellerin, o ilk bakış
Sebepsizliğin sebep olduğu şafak vakti
O çok sevmek gecelerde o çaresiz aldanış.
Uzayan saçlar, alyında avuçlarımızın
işte o, insanın bir yerde, aşka boyun eğmesi
Kırılmak, bölünmek, o hep bütünlenmek
O çok sevmek, tenin bir başka tene değmesi.
Yanmak mı o eski çağlarda yanmak
Kül olup savrulmak rüzgara karşı
ilk kesilmişliği mağrur ellerimizin
O çok sevmek, kanımızın o ilk akışı.
işte pınarlar, testiler, ırmaklar, çeşmeler
Kanlı avuçlarla içmek aşkı kanmadan
O kıyılarımızdaki denizin ilk coşkunluğu
O çok sevmek büyütmek onu hep, orada o zaman
Kazımak ulu ağaç gövdelerine adımızı
Yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne
O her işkenceye mahkum olmuşluğumuz
O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.
Öyle delicesine, öyle korkunç, öyle çılgın
O çok sevmek o yanardağ, o ateş, o yangın...
anladım diyemem ki! suçluyum
belki ben anlatamadım sana kendimi
tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi
her gün her dakika seni özlerdim
bitmezdi kederim senin yanında bile
susardım, gözlerime baktığın zaman
mermer bir heykelin çaresizliğiyle
oysa neler düşünürdüm sen yokken
sana kavuşunca neler söylemek isterdim
dakikalar bir ışık hızıyla geçerdi
ayrılık başlayınca ben biterdim
en kötüsü beni koyup gitmendi
o öyle bir yalnızlıktı anlatılmaz
hep yarım kalmış heyecanlar hazlar içinde
biterdi bir kış, geçerdi bir yaz
ve nice yıllar kovalardı birbirini
gözlerimde gitgide büyürdü mesafeler
bütün teselliler uzaklarda kalırdı
bütün çiçekleriyle solardı bahçeler
ne olurdu saadetlerin en büyüğü
işte ellerimde al, diyebilseydim
anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.
"bir gün anlarsın hayal kurmayı;
beklemeyi, ümit etmeyi.
bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
lanet edersin yaşadığına...
maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
o zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
seni sevdiğimi işte o gün anlarsın" diyen üstad.
arabesk yakıştırmaları ile amiyane-avam seviyede tarif edilmek istenmiş eserlerin yaratıcısı ki, bu insanlarımızın duygularını aşağılamaktır.
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında
Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında
Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,
Gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim!
Güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim!
Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini
Bembeyaz duvarlar dilsiz
biter gibi değil bu kör geceler
habire uzayıp duruyor yokluğun
saksıda çiçekler ağlamaklı sensiz
ne varsa içimde kırık
ne varsa odamda darmadağın
bir yerde varolmaktı seni sevmek
o hiçbir zaman anlamadığın...
Aşk başlamadan güzel,
Kalplerde heyecan
Bakışlarda korku olduğu zaman güzel...
Birbirimize sezdirmemek için çırpınış,
Başkaları görmesin diye çabalayış,
Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman...
Aşk başlamadan güzel....
"evin içinde bir oda, odada istanbul
odanın içinde bir ayna, aynada istanbul
adam sigarasını yaktı, bir istanbul dumanı
kadın çantasını açtı, çantada istanbul
çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
çekmeğe başladı, oltada istanbul
bu ne biçim su, bu nasıl şehir
şişede istanbul, masada istanbul
yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
bir yanda o, bir yanda ben, ortada istanbul
insan bir kere sevmeye görsün, anladım
nereye gidersen git, orada istanbul."
o durmadan kaçıyor;
sen ardından gitmiyorsan;
o günün her saatinde saklanıyor,
sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
boşuna aldatma kendini,
onu sevmiyorsun demektir.
elindeki içki kadehinde,
dudağındaki sigarada ,
okuduğun kitapta,
mırıldandığın şarkıda,
söylediğin şiirde,
gördüğün rüyada
ve yaşaman için
ciğerlerine doldurduğun havada
o yoksa;
onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
onu sevmiyorsun demektir.
renkler onunla değerlenmiyorsa,
örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,
mavi maviliğinin farkında değilse,
beyaz yalnız o giydiği zaman
güzelliğini haykırmıyorsa,
sabahları onu görünceye kadar
güneş doğmuyorsa
ve onsuz gökyüzü geceleri
aya, yıldızlara
hasret değilse
onu sevmiyorsun demektir.
sokakta gördüğün her yüzde
ondan birşeyler aramıyorsan,
güzel bir manzara,
hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
uykudan uyandığın zaman
yaşamakta olduğundan önce
onu hatırlamıyorsan,
omuzlarına dökülmüş saçları,
bir sis perdesinin ardında
her zaman gülen,
ışık saçan gözleri
aklına gelmiyorsa,
durup durup avuçlarının
sıcaklığını özlemiyorsan;
onu sevmiyorsun demektir.
dünyada yaşıyan öteki insanların
senin için hala bir değeri varsa,
ona karşı tutumunu
toplumun köhne ve manasız
kurallarına göre ayarlıyorsan
ve açık açık
sanki var olduğunu haykırırcasına
sevgini söylemiyorsan;
onu sevmiyorsun demektir.
yok o senin için
herşeyden değerliyse,
gözünü yumduğun anda
onu görebiliyorsan,
o bütün şarkılarda,
bütün şiirlerde,
bütün resimlerde ise,
ona muhtaç olduğunu
söylemekten utanmıyorsan,
senin içten ve büyük sevgine
karşılık vermiyeceğinden
korkmuyorsan,
bütün bencil duygularından
sıyrılabilmişsen
onun için herşeyi,
ama herşeyi yapacak gücü
kendinde buluyorsan,
her hali sana
ayrı ayrı güzel geliyorsa,
karşısında kendini
bir çocuk gibi hissediyorsan,
istediği anda onun için
ölebileceksen,
onun için yaşıyorsan
ve yine onun için
bildiğin bilmediğin
bütün düşmanlıklara
karşı koyabileceksen,
o her geçen dakika
sende biraz daha büyüyorsa
ve kendi kendine bile
çok sevdiğini bütün
samimiyetinle,
inanmışlığınla
itiraf edebiliyorsan,
bir gün o seni hiç,
ama hiç sevmediğini söylese bile,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir.
o sana sevmeyi,
gerçek aşkı öğretti.
sen onu hep sevecek
ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.
o, hiç sen olmasan bile,
seni bir parça sevmese bile...
kasım 84'te ölmüş muhteşem şair.
şiir yazmaya başlama nedenim.
bana iyi yazıyorsun dediklerinde ümit yaşar olmasa bir ihtimal iyi yazmış olurdum derim hep. sanki çok tanınmış gibi konuşuyorum affedin.
oğlunu henüz gençken kaybetmiştir. acılar denizi unutma ki unutamıyorum bir gün anlarsın adak tanrı bile ağlar
şiirlerinin yazarı.
vedat yaşasaydın şimdi hangi konumda olurdun merak ediyorum.
vedat, galata kulesi hala sana ağlıyor.
"acılar denizi" isimli kitabı vardır kitaplığımda bir tek.
ezbere bildiğim tek şiirin sahibi şairdir.
milyon kere ayten
ben bir ayten´dir tutturmuşum
oh ne iyi
ayten´li içkiler içip sarhoş oluyorum
ne güzel
hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
biraz ayten sürüyorum güzelleşiyor
şarkılar söylüyorum şiirler yazıyorum
ayten üstüne
saatim her zaman ayten´e beş var
ya da ayten´i beş geçiyor
ne yana baksam gördüğüm o
gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor
bana sorarsanız mevsimlerden aytendeyiz
günlerden aytenertesidir
odur gün gün beni yaşatan
onun kokusu sarmıştır sokakları
onun gözleridir şafakta gördüğüm
akşam kızıllığında onun dudakları
başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
ayten´i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
bir kadehte sizinle içeriz ayten´li iki laf ederiz
onu siz de seversiniz benim gibi
ama yağma yok
ayten´i size bırakmam
alın tek kat elbisemi size vereyim
cebimde bir on liram var
onu da alın gerekirse
ben ayten´i düşünürüm, üşümem
üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
parasızlık da bir şey mi
ölüm bile kötü değil
aytensizlik kadar
ona uğramayan gemiler batsın
ondan geçmeyen trenler devrilsin
onu sevmeyen yürek taş kesilsin
kapansın onu görmeyen gözler
onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var ayten
bundan böyle dünyada
aşkın adı ayten olsun.
"Sen aşk nedir bilmezsin,
Beni sevmedin ki,
Ağla ağlayabildiğin kadar,
Bütün güzellikler sende aşk bendedir..." dizeleriyle içime çizikler atan muhteşem şair.