Yanyana durup dokunamıyorken, gözlerine bakamıyorken, için cayır cayır yanarken tanımıyormuş gibi davranırken, rüyadan uyandığında varlığını arıyorken, sabah kahvaltıda hala onun için tabak-bardak çıkartıyorken, şarkılarda akla ilk o geliyorken, telefonu gün içinde binlerce kez eline alıp onu arayamıyorken, hissedilen her yokluğun ardı göz yaşıyla bitiyorsa; akılda o yokken nasıl yaşayacağım sorusu cirit atıyorsa, açlık grevi yapar gibi hayata tutunuyorsan... işte bu özlemektir.
ben seni hiç özlemedim..
seni düşünmedim gecelerce
ağlamadım da hiç..
gittiğin günden beri çok huzurluyum..
biliyorsun ya,
başımın belası derdim sana hep,
"başının belasından kurtuluyorsun" dedin ya giderken,
ben seni hiç özlemedim..
bak söylemesi bile güzel,
ben seni hiç özlemedim, hiç.
söylerken akan gözyaşlarıma bakma sen,
geri bakmadığın gibi giderken..
hem.. hem diş macunum ortasından sıkılmıyor artık..
daha bir düzgün yatağım..
bak ne geldi şimdi aklıma,
"bu yatak ne kadar dağınıksa, o kadar büyük aşkımız" derdin..
saçmalama derdim ben, sen gülerdin..
hiç anlayamamıştım ne demek istediğini,
şimdi gözüm gitti de yatağım(ız)a...
düzgün...
olsun, ben seni hiç özlemedim ki,
şimdi bunlar nerden geldi aklıma bilmem;
siyah kazağın, en sevdiğin pinpon topun,dağınık saçların,
her defasında ruj olan kareli beyaz gömleğin..
sıcacık öpüşün, her zaman arkanda bıraktığın dağınık yatağın,
hiç kesme dediğim kirli sakalın...
gülerek derdin "hiç kesmezsem pis olur."
ne çok şey dermişsin bana..
neyse..
ben seni hiç özlemedim ki...
--spoiler-- *
görüldüğü gibi aslında anlatmanın en zor olduğu duygudur.
--spoiler--
özlemek seni
güçlü olmak senin acılara direnen yanın gibi
Ege'nin sularında yüzmek gibi seninle
yahut konuşmak Abidin Dino'nun çizgilerinden
--spoiler--
özlemek neydi sahi?
bir sahil şeridinde yapılan yürüyüşler mi?
ya da bir başına düşünüp düşünüp, bir başına konuşmak mıydı?
yoğun kalabalığın içinde tek bir şeye odaklanıp "acaba şu an ne yapıyor?" diye kafa patlatmak mı?
tam özlemin doruklarındayken, bir mesajla gelen ışık mıydı?
sonra;
o özlemin karşılığını bulamamak sıkı sıkı sarılamamak mı?
neydi özlem? ne demekti özlemek? bilmeyen var mı hâlâ?
hani kimi zaman bir korku kaplar içini sebepsiz. bir girdab, bir kuyu gibi dibsiz bir korku,bir karmaşıklık. anlamsız gelir herşey. uyumak istersin sürekli ama uyumak bile zorlaşır. huzursuzluk mekan tutar içini. bir içli şarkıda bambaşka hissedersin, gözlerin buğulanır en tatlı sahnesinde bir filmin.. yağmur, yıldızlar, rüzgar, kuşlar, deniz hepsi daha çok dikkatini çeker ama mutlu etmez hatta sinir eder giderek. hani her an bir mucize beklersin ama olmayacağını bilmekle bu bekleyişe inanmak arasında bir yerde kalırsın. işte böyle birşey özlemek.
özlemek zor.
yanındayken bile hasretini çektiğiniz sevdiğinizi görememek nefesinizi daraltır. onsuz ne içtiğiniz çayın ne yediğiniz yemeğin tadı vardır. şu an ulaşılmaz mesafelerde olmasak da o kadar zor ki... nefes alamıyorum. çok seviyor, her an özlüyorum...
yanındayken bile senden uzak olan birinin yokluğuna karşı yapılan isyandır. 'onu hayatımdan çıkarsanda bak kalbimden çıkaramıyorum işte' durumudur. iki kişilik hareket etmektir,vücudunun her köşesinde ondan bir parça bulmaktır. gurur en büyük düşmanıdır. ve geçmez,ne derlerse desinler geçmez,izi kalır... taa derinlerde biryerde her adımda her yeni ilişkide kendini belli eden acıtan bir yaradır özlemek.
özlemek, her saniye ruhunu hissedebilmek
özlemek, artık seninle olmasa bile onunla olmak
özlemek, ruhunu arzulayıp içine atmak
özlemek, ölüm..
beklemek ve özlemek. biri olmazsa biri olmaz. ve beklemek, ölüm demek. (bkz: çok özledim be sözlük)
varlığını içinde hissettiğin fakat yanında olmadığı anlardır efendim. hatta öyle bir şeydir ki özlediğiniz kişiyi alıp garip bir duygular hissettiğin yere ufaltıp sokup oraya hapsetmek istersiniz fakat bu da olmaz.
*
özlemek senin olmadığını bilerek,
özlemek şuan aklının bir köşesinde dahi olmadığını bilerek,
özlemek senin sevdiğin gibi seni sevmediğini bilerek,
özlemek bir daha o sokaklarda beraber gülemeyeceğinizi bilerek,
en kötüsü de sadece son bir kez göz göze gelme ihtimali olduğunu bilerek özlemek.
böyle bir şey işte özlemek hemde köpek gibi özlemek.
gecelerin vazgeçilmezidir. sırf bu eylemi icra etmemek için gece hayatına girersiniz. clubber denilen ibnelerden biri olur çıkarsınız... bir süre sonra bir bakmışsınız; olmadığınız bir kişisiniz... "kimim lan ben, nerdeyim?" psikolojisine girer; y.raklara yan basarsınız...
delirmek susuz kalmak ac kalmak ihtiyacinin nerede oldugunu bilerek ona ulasamamak ve ulasmak icin adim atmaya hatta haykirmaya ciger yirtmaya got olmaya yuz bulamamak bazen. bazen gereksiz olgunluk.
bazen cok aci bazen cok yirtici bazen kisiyi silebilme ihtimali bazen insanin o kisiyi silmesine bile neden olan his! madem o kadar yoksun; o kadar cik git siktir ol hepten yok ol! diyor insan!
tam bu sıralarda evime kavuştum derken alıştığın üniversite hayatını, birlikte gülüp ağladığın ev/yurt/oda arkadaşlarını derinden yâd etmektir özlemek. sene başında hiç bilmediğin bir şehirken ikinci memleketin olan bursaya duyulan hasrettir, özlemek... heykele, altıparmağa, emir sultana bağlandığını hissetmektir. alt geçitlerdeki çanta kokusuna duyduğun hasrettir ilginçtir... özledim seni bursa. antalyada bile özlendin..
insanı kemiren; öldürmeyen ama ölü gibi yaşamasına, aldığı nefesin veya içtiği suyun, yediği yemeğin tadını alamamasına neden olan bir tür lanet. gün boyunca iletişim kanallarını 3 dakikada bir kontrol ettirir, insanı osuruktan nem kapar hale getirir. özlemek bir yerde güzel bir duygudur tamam ama boku çıktıktan sonra bir tür psikolojik rahatsızlığa dönüşür. özlediğiniz kişiden hesap sormak istersiniz ama soracak bir hesap olmadığı gibi, niçin özlemiş olduğunuza da bir anlam veremezsiniz ama özlersiniz işte.