Ölüm haksızlık değildir. Eğer iman etmişseniz her yapılanın karşılığını bulacağı güne kadar bekleyeceğiniz evreye geçmişsinizdir.
Kabir azabı da çekiyor olabilirsiniz.
Dünyada ne var kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde sefa sür iki gün,
Zira senin üstünde de otlar bitecek.
ölüm her aklına geldiğinde
ah edip vah edip inleme
bu halinle tanrıyı incitmiş olacaksın
ecel kapını çaldığı zaman
evi telaşa verme
o geldiği zaman
sen gitmiş olacaksın.
ölüm , belirli aralıklarla hatırlanması gereken bir olay. bunu unuttuğunda insan genel çerçeveye kendini kaptırıp yaşam değerini kaybedebiliyor. kazanç ve kaybetmek olarak bakmak en sığ düşünce olur sanırım.
hayatın tek gerçeğidir.istediğiniz kadar mutlu olun ölümü hatırladığınız bir zaman bütün bu mutluluğunuz gider.felsefenin tek sorması gereken şeyde bence ölümün olduğu bir dünyada insanın neden boş şeyler için bu kadar çabaladığıdır.
Sonun başlangıcı. Ama ölüm var diye sürekli karalar bağlamaya gerek yok şu an canlıyız ve hayattayız. Birini sevebilir onunla çok güzel şeyler pahabiçilmez duygular yaşayabilir, belki de yıllar sonra evlenip yuva kurabiliriz. Beni sevecek Bir kadın olursa bunları yapabilirim şansım yaver gider de o zamana kadar ölüp gitmezsem. O yüzden ufak da olsa bir umut lambası yanıyor içimde tüm yalnızlığıma rağmen.
epukuros'un, hakkında "ölümden neden korkacakmışım? ben varken o yok, o varken ben yokum." dediği olgu. böyle düşününce korkmak mantıksız gibi geliyor ama sonrasında ne olacağı konusunda hiçbir fikriniz yoksa ölüm düşüncesi bir miktar korkutucu olabiliyor. dinler ölüm sonrası hayatın varolduğunu söylese de maalesef ki büyük bir ihtimalle böyle bir şey yok. iste o yüzden sizin yerinizi alacağını düşündüğünüz boşluk düşüncesi, hiç varolmamışcasına yok olacağınız düşüncesi, kabul etmek gerekir ki biraz korkutucu ve daha çok üzücü.
Yürek paramparça. Gerçekten bu mu yaşamak? Sevdiklerinin birer birer ayrılıklarını tatmak. Son anında ellerinden tutmak. Çok acı. Yaşayan bilir klişe değildir kesinlikle.
Nefes alamamaktan moraran parmaklarına bakmak. Göçüp gittikten sonra evde bulamamak. Mesafeler yüzünden Ölüm anındaki sevdiğine kavuşamamak. Rabbim sen her şeye kadirsin. Onu bağışla. Ona merhamet et.
Mekanın cennet olsun babam.
herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. nur-i kur’an ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de, fakat mü’min için asıl siması nuranidir, güzeldir gördüm.” evet “ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. çok risalelerde gayet kat’i, şeksiz, şüphesiz bir surette, kur’an-ı hâkimin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. hem hakiki vatanına ve ebedi makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinana bir davettir. hem halık-ı rahim’in fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilakis rahmet ve saadetin bir mukaddimesi nazarıyla bakmak gerektir.
lem'alar
LÛGATÇE:
firak: Ayrılık.
mebde’: Evvel, başlangıç.
tebdîl-i mekân: Yer değiştirme.
rabıta-i mevt: Ölüm bağı, ölümünü düşünerek dünyanın fani olduğunu mülâhaza etmekle nefsin desiselerinden kurtulma.