Tek gerçek, kaçınılmaz son cart curt evet ama ben bir türlü kabullenemiyorum bu yok oluşu.
Yaklaşık 6-7 yıl önce gayet iyiyken bir anda kötüleşmiş ve felç kalmış bir tanıdığımız vardı. Kadın epey yaşlıydı. Felç geçirdikten sonra durumu o kadar kötüydü ki herkes yakın zamanda ölür herhalde diye düşünüyordu. Felç dediğim de boyundan aşağı komple tutmuyordu. Sadece konuşup yemek yiyebiliyordu. Zamanla vücudunda bir sürü yara oluştu. Hiç çocuğu yoktu, yeğeni olan yengem bakıyordu ona. Yatakta güçleri yettiği kadar çevirseler de sık sık, bu uzun yıllarda yatmak vücudunu hayli zarar verdi.. ama zihni hep açıktı ve çok berraktı. 6 yılın ardından bile iyileşmeyi bekliyordu. Doktorlar asla düzelmez dedilerse bile o özelde fizik tedaviye gitmek konusunda ısrar ediyordu durmadan, gerçekten götürdü de kendini. Bunlar da sonuçsuz kaldı tabii. Yaklaşık bir ay önce grip olduğunu sandılar çünkü o kadar azdı şikayeti. Hastaneye götürdüklerinde tüm organların iflas ettiğini söyledi doktorlar ve makineye bağlandı. Durum böyle umutsuz yani, gel gelelim kadın durmadan hastaneden çıkacağını, felcinin geçeceğini, hatta köyde tekrardan düzenleyeceği evini anlatıp duruyordu. Birkaç gün sonra şikayet etmeye başladı yengeme. Beni buradan çıkartın su içirmiyorlar, yemek yedirmiyorlar bana diye. Daha sonra doktorlar acılarını hissetmemesi için uyutmaya başladılar. Durumu stabildi hep. Uyandığı zamanlarda ise bilinci gayet yerinde ve her şeyden şikayetçiydi.
6-7 yıl önce ölmesini doğal karşılayacağımız bir süreç var. Kendisinin ve çevresinin çektiği sıkıntılardan dolayı bunun onun için en huzurlusu olacağını düşündüğümüz bir süreç hatta. Bugün ölüm haberini aldığımda, birkaç gün önce "daha ne kadar uzun bir süre uyutacaklar ki" diye düşünüp, "umarım onun için ölüm en huzur bulacağı zamanda gelir" şeklindeki düşüncelerim havada toz bulutuna dönüştü. Tüm organları iflas etmiş bir kadının ölümü evet artık çok doğal ve belki onun için gerekli ama yine de düşünen, hayal kuran, planlayan bir insanın ölümü beni şaşırtıyor. Ve sarsıyor.. çünkü çevremdeki birçok insanı buluyorum belki de bu görüntüde. Kendimi en başta. Son kez uyandığında ya da son kez uyuduğunda, bunun son oluşunu bilmediğini düşünüyorum. Kimseye veda edemediğini. Bir de nereye kaybolduğunu. Bilinci yerinde olduğuna göre belki de uykusunda gördüğü rüyalarının nereye kaybolduğunu. Bir de annemi. Tüm güzelliğine ve tüm canlılığına rağmen, annemin bir gün kaybolabileceğini? Bunu kabullenmek yıllar yıllar sonra, hatta kendi ölümümle baş başa kaldığımda bile mümkün olmayacakmış gibi geliyor.
tanım: ölen kişinin ya da hayvanın sevenlerine, derin bir matem havası aşılayan, acı gerçek.
***
çalışırken, sevişirken, yürürken, yemek yerken, kısacası günün tamamında yaptığımız birçok faaliyet esnasında "ölüm" gibi bir gerçeği pek de düşündüğümüz söylenemez. bu gerçeği sürekli düşünenler de vardır elbet ama, genelimizin düşündüğünü düşünmüyorum. neticede, yaşıyoruz işte.. "ölüm mü? pehh..."
fakat, öyle değilmiş. bir anda hayatımızın merkezine "çatırttt!" diye, yerleşebiliyormuş bu gerçek.
***
12 ekim 2019 akşamı, ben bu gerçekle yüzleştim. ekseriyetle haftasonları da çalışan bir vatandaş olarak, boşa çıktığım güneşli bir cumartesi gününde, civanımla ormanda piknik yapayım dedim. yaptım da. öyle aman aman malzeme almadık yanımıza. bira, kuru et, eski kaşar, sigara ve oğlum için su. su içmeye bayılırdı zira.*
güzel bir gün geçirdik. koştuk, yürüdük, bitkileri ve ağaç kabuklarını inceledik, işedik, yedik, içtik, müzik dinledik falan filan..
akşama doğru hava serinleyince de, toparlanmaya başladık. yaklaşık yarım saat sonra eve vardık. civanımla bahçeye indik. civanımın, can yoldaşımın mama saatiydi. gittim bahçenin arkasına, mama kovasının kapağını açtım, bir ölçek mama aldım ve yürüdüm kafese doğru. o sırada ares'in bakışlarını ve hareketlerini iyi görmedim. mamasını bıraktım yere, koşarak yanına gittim. kusmaya çalışıyordu ama kusamıyordu evladım. abartmıyorum, birkaç saniye içerisinde karnı davul gibi olmaya başladı. haliyle, panikledim. hemen feyza hanım'a seslendim. (komşum)
kendisinden bir örtü istedim sedye amaçlı kullanmak için. ares'in fenalaştığını o da fark etti ve koşarak örtü almaya gitti. oğlumu çok sarsmadan örtüye yerleştirdim, örtünün iki ucunu avuçladım ve arabaya kadar taşıdım. veterinere varmam beş dakikamı almadı. hekimimize durumun aciliyetini bildirdim. sağ olsun, kendisi hemen röntgen çekti ve mide dönmesi yaşadığını söyledi. aslında röntgenden önce de böyle bir ihtimal olacağını söylemişti. hekim işte, anladı hemen.
ivedilikle civanımı operasyon için hazırladılar. uyuşturdular ve karnını tıraş ettiler. ben, o vakitten sonra olaya dahil olamadım. ellerim, ayaklarım titreye titreye operasyonun bitmesini bekledim. kendimi her türlü ihtimale hazırladım. yani, hazırladığımı zannettim..
ameliyatın gerçekleştiği odadan sürekli birileri girdi ve çıktı. suratlarına baktığım zaman, sürecin pek de iyi gitmediğini anladım. uzatmayacağım; operasyon bitti ve hekimimiz yanıma geldi. "maalesef.." dedi.
hemen akabinde ekledi; "kalbini üç kere çalıştırdık ama kurtaramadık.."
betim benzim attı. ne diyeceğimi bilemedim, nasıl davranacağımı bilemedim. suratımı tırmalamaya başladım. ağlamaktan nefes alamadım. göz pınarlarımdan akan yaşları silmeye bile yetişemedim. ama hiç bağırmadım. içime içime çığlık attım. sessiz çığlıklarımı ölüm bile duymuştur, eminim.
velhasıl; gitti, civamın gitti işte..
kendime içten içe hep şu sözü söylerdim; "demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım."
toprak olmaya çalışırdım ben. dayanıklı olmaya çalışırdım elim hadiselere karşı. fakat, o akşam değil toprak olmak, en adi metalden bile dayanıksız olduğumu idrak ettim. kontrolümü yitirdim. çaresizliği tattım. "ölüm" kapımı çaldı. "bak" dedi bana; "ben, varım! düşünsen de, düşünmesen de varım!"
aldı sırdaşımı, can yoldaşımı, civanımı, oğlumu, en yakın arkadaşımı, aşkımı umarsızca aldı benden. kızdım! "bir gün beni de alacaksın!" dedim ve ekledim;
"ama beni aldığın gün, kavuşma günümdür. bir daha asla oğlumla beni ayıramayacaksın!"
evet dostlarım, "ölüm" diye bir gerçek varmış.. bazı gerçekler var ki; güne güzel başlatıp, akşamına hayatınızın orta yerine sıçabiliyormuş.
rahat uyu evladım, aşkım, civanım..
anlaşılan o ki, bir süre babasız kalacaksın. arkadaşlarınla bol bol koş, ırmaklarda yüz, dilediğin kadar oburluk yap. zaten oburluğundan çok çektim oğlum. midenden mantar, ağaç kabuğu ve kireçli bir şey çıkmış. duydun değil mi? obursun dediğimde kızıyordun bana. obursun işte! ah, oğlum..
neyse;
"babam üzülüyor mu, ağlıyor mu?" diye, düşünme. ağlayacağım oğlum. normal bir şey değil mi zaten? ama sen ağlama oğlum. tamam mı güzel gözlüm? er ya da geç, ben de toprağa kavuşacağım. işte o günden sonra, "ölüm" denilen o acımasız gerçeğe bakıp, gülümseyeceğiz.
bekle beni tankım, biricik ayım.
meleğim benim.. aa, bir saniye; melek oldun değil mi sen? ne kadar çok yakışmıştır sana! uç bebeğim, doya doya uç! ve bekle; azıcık sabret oğlum, baban da görecek kanatlarını. öpecek kanatlarından, koklayacak! söz!
benim için tam anlamıyla gizemlerle dolu ve gerçekleşmeden anlaşılamayacak olan durum. o yüzden dark dizisinden bir alıntı yapacağım;
"hayat bir labirenttir. bazı insanlar hayatlarını bir çıkış yolu arayarak geçirirler. ama tek yol vardır,o da daha derine götürür. merkezine varana kadar bunu anlayamazsın. ölüm,kavranabilecek bir şey değildir. onu ancak kabullenirsin. o zamana kadar, doğru kararlar verip vermediğini kendine sormalısın."
Seni çok özledim sevgilim... Ölüm bizi ayırdı ama bir gün tekrar birleştirecek. Ve o gün yanına gelip ellerinden tutarak işte karşındayım sevgilim diyeceğim. Doyasıya birbirimize sarılıp mutluluktan ağlayacağız hayatımın anlamı ... ben o günü bekliyor olacağım.
Teolojik önermeye göre meleği olan ve yahudi kaynaklarında ismi 'azrail' olan, yaşamın virgüller sahfasına nihayet veren noktası. Kur'an-ı kerim'e göre 'Derin bir uyku hali', hadis ve fantastik bir takım rivayetlere göre kişinin arz üstünde verdiği sınav sonuç kağıdına göre şekillenir. Farzi misal, şirinleri görmek için olmadık yaramazlıklar yapıyorsanız ve gargamel safında iseniz kabriniz cehennemden bir çukur oluverir. Ama safınız ibrahim peygambere su taşıyan karıncanın safı ise cennet köşesi oluyormuş.
Ölüm sırılsıklam bir gerçek. Olağan süreçte ve sonrasındaki tüm demeçler miş muş'tur.