işte sultan abdülaziz de kendi ülkesinde yaşayan rum vatandaşlarını düşünerek bir syrto bestelemiş, bestelenen bu syrtoya da aziziye sirto, yani syrtos azizies denilmiş...
aziziye sirtosu bugün yunanistan'da en sevilen en çok oynanan sirto çeşitlerinden biridir. özellikle türkiye'den giden rumlar tarafından oynanmaktadır.
şu naifliğe, şu inceliğe bakın.
koskoca padişah, koskoca halife, sultan...bir oyun havası besteliyor ve tebasından gelenler 150 yıl sonra bile hala onun bestesi ile eğlenebiliyor...
Madenî paralar. Sikke sözcüğünden türetilen bu terim, daha çok Osmanlı paraları dışındaki (Selçuklu, ilhanlı, Mağrib paraları gibi) tedavülde olmayan ve arkeolojik değer taşıyan altın, gümüş, bronz, bakır paralar için kullanılmıştır.
Askeri öğretmen okulu. 1875'te açıldı. Askeri idadilere koşut (paralel) bir öğretim programı vardı. Rüşdiye ile beş yıllıktı. Bitirenler 2-4 yıllık yüksek bölümü de tamamlayıp askeri öğretmen adayı olurlardı.
1876'da açılan askeri kâtip okulu. Ordudaki yazman sınıfına eleman yetiştirmeyi amaçlayan okula rüşdiye mezunları alınıyor ve üç yıllık bir öğretime tabi tutuluyorlardı.
1897-1908 yılları arasında erkân-ı harb (kurmay) sınıfına koşut (paralel) bir askerlik sınıfı. erkân-ı harb sınıflarını okuyanlardan en yüksek derece ile çıkanlar, erkân-ı harb, diğerleri mümtaz zâbit olurlardı.
dersleri boykot etmek. osmanlı'da ders veren müderrisleri beğenmeme ve yetersiz görme gibi nedenlerle medreseden ayrılmaya denirdi. kimi derslerin ağırlığından yılgınlık gösteren yaşlı öğrenciler, birbirlerini tahrik ederek ve müderrislerin yetersizliğini öne sürerek boykota giderlerdi. bunlar şurada burada ve özellikle de câmilerde toplanıp ortalığı karıştırırlardı. 19. yy’da bu hareketler daha da arttı.
eski saray yaşamında padişahın cariye seçmesi yöntemi. bunun için, herkes ortalıktan çekilir, haremağaları köşebaşlarında nöbete durur, padişah cariyeler dairesi'ne girerek hazinedar kalfa’nın sıraladığı kızları tek tek görür, beğendiğinin kucağına mendilini atardı. bu, bir cariye için en önemli olaydı. beğenilen kız, yer öptükten sonra diğer cariyelerce yıkanır, süslenir, arkadaşlarının çaldığı ve söylediği bir konser topluluğu ile padişahın yatak odasına götürülürdü. zifaftan sonra kız ikinci bir törenle yeniden hamama götürülürdü. böylece "ikbâl" pâyesi alana haremde özel bir daire ayrılır, hizmetine cariyeler verilirdi. tanzimat dönemi padişahları ise, cariyeleri ile daha içli dışlı bir ilişki kurduklarından mendil atma gereği duymamışlardır.
Galatasaray okulu. 1868’de Abdülaziz’in isteği ve Saffet Paşa’nın çabası ile kuruldu. Türkiye’de, Fransızca-Türkçe öğretim yapan ilk okuldu. Amacı, her dinden ve ulustan çocukları, bir okul çatısı altında kaynaştırmak, Osmanlılık kavramına temel hazırlamaktı. Siyasal etkiler de bu okulun açılmasında rol oynadı. Bu nedenle içeriden ve dışarıdan birçok tepkiye hedef oldu. Bu okula en başta Yeni Osmanlılar karşı çıktılar. 1874’te yüksekokul biçimine sokularak Mekteb-i Aliye-yi Sultaniye adını aldı. Hukuk, edebiyat, mühendislik ve teknik fakülteleri vardı. 1907’de, yanan binasının yerine yenisi yapıldı. (Bu okulun ilk açılışında o sıradaki Fransız Büyükelçisi Bourrée’ye yaranmanın rol aynadığı ileri sürülmüş ve bu yüzden eleştiri konusu yapılmıştır.)
1855’te Paris’te açılan Türk okulu. Amacı, çağdaş askerlik bilgisine göre subay yetiştirmekti. Paris Askerî Lisesi’nin programını uyguladı. Dersler Fransızca’ydı. Ayrıca Türkçe din ve ulusal kültür dersleri de vardı. Öğrenci mevcudu altmışa kadar çıkarılan okul, parasal güçlükler ve istanbul'da aynı amaçta okulların açılması nedenleriyle 1874’te kapatıldı.
Osmanlı Devleti'nin geleneksel muzıka takımı. Vurmalı ve nefesli özel çalgılardan oluşuyordu. Bunların başlıcaları davul, zurna, nakkâre, zil ve kös’tü. Hükümdar mehterhanesi on iki kat (her çalgıdan on iki adet) olurdu. Her mehterhanenin ayrıca bayrak ve tören birlikleri de vardı. Mehterhane, bağımsızlığın başlıca belirtilerinden kabul edilir ve günün belli saatlerinde nöbet vururdu (çalardı). Tanzimat’tan önce, valilerin ve beylerbeyilerinin de mehterhaneleri vardı. 19. yy'ın ikinci yarısında ise Batı tarzı bandolar oluşturularak mehterhane sembolik bir muzıka takımı kabul edildi. Mehterbaşı, bu takımın şefi ve komutanıydı.
19. yy'da kentli Türk kadınlarının kullanmaya başladıkları bir üstlük biçimi. Çarşaf kent içinde, maşlah ise yazlıkta giyilirdi. Başlıca farkı peçesiz oluşuydu. Saraylı hanımlar ise dışarıya çıktıkları zaman maşlah giyerlerdi. Beyaz, sadakor, işlemeli gibi çeşitleri vardı.