bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

bir kadin bir erkege elini uzattigindan butun benligiyle uzatir. elini tuttugunda o erkek onun bir parcasidir. o erkegi optugunde onsuz nefes alamamaya o erkekle sevistiginde onsuz yasayamamaya baslar. ve bunlar o kadar hizli olur ki o erkekgin algi kapasitesi bunu anlamaya asla yetmeyecektir. cunku kadin coktan sevmistir… cok once iliskiyi hayallerinde canlandirmis kafasinda bir cerceveye oturtmustur. erkek cerceveye girmektense olmeyi tercih eder. ozgurluk dedigimiz ugruna savastigimiz su sey var ya iste o iliski icinde kavga sebebi olmaya baslar. oysa cerceve kadinindir. oradaki o erkek bir siluetten ibarettir ama erkek bunu anlamaz. cerceveye hapsolmus gibi hircinlasir yipratir once gulumsemesini calar kadindan sonra yavas yavas her seyini. cerceve kadinindir oysa ki.. orda yarattigi yasam alani icinde erkek, kadinin oksijenini emer, somurur, yasam enerjisini yok eder. hatta daha da ileri gider o kadindan bu kadini yaratir bastan ayaga ve neticesinde yarattigi kadini sevmemeye baslar. o erkek hep o olarak kalir ama kadin… gozunde yaslarla cercevesini yeniden yapmaya baslar. o cerceveye girecek diger bir erkek gelinceye kadar mutludur da aslinda ama eksiktir niyeyse. hayat basladigi andan itibaren kadinlari ikinci plana birakmaya ant icmis gibi… son defa yenilgi yasayip bir kurtulus savasiyla devrim yaratabilir belki bu kadin. belki her sey inanmaktan geciyordur. inanmaya basladigi anda degismeye de baslayacaktir belki. belki sifatlardan kurtulup kadin olarak yoluna devam edecektir. belki