bugün

elizabeth ile yoğurtçu

az önce yazmış olduğum; abuk hikaye.
3 arkadaş vardı. üçüde serserinin tekiydi. herkeste bunların serseri olduğunu biliyordu. yalan söyler, olay çıkarır, ortalığı birbirine katarlardı; ama çok dürüst ve sakin insanlardı. bir gün mahalleye bir kız taşındı. kızın adı elizabeth' ti.kız urfa-mardin dolaylarından gelmişti.aslında kıza babaannesinin adı olan nebahat konulmuştu ilk başta. ama sonra dedesi ormanda yürürken ayağı takılıp düşmüş ve elizabeth isimli bir sincapta onun hayatını kurtarmıştı. bu nedenle kızın adı elizabeth olarak değiştirilmişti.kız töreden kaçıp gelmişti. uzun boylu, esmer, yeşil gözlü çok güzel bir kızdı.ama her güzelin bir kusuru vardı.aslında sadece güzellerin kusuru olmazdı. çirkinlerinde kusuru olurdu. ama konumuz bu değil.kızın kusuru çok küfürbaz olmasıydı. urfa'da başlık parası karşılığı bir adamla evlendirilmişti.adama sürekli küfür ediyordu. adam kıza seni seviyorum dediğinde, karşılığında; bende seni lan hayvan diyordu.düğün gecesi adama soğan erkeği demesi bardağı taşıran son damla olmuştu. buna çok sinirlenen adam kızı babasının evine geri gönderdi. aşiret toplandı. kızın hakkında bir karar verilecekti. bu aşirette bir kızın kocasına soğan erkeği demesinin cezası ölümdü. ama daha soğan zamanı gelmediği için, başka bir yol bulmaya ve çifti barıştırmaya karar verdiler.adam elizabeth'i kabul etmeyeceğini söyleyince berdel teklif ettiler. ama aşirette başka kız kalmamıştı.onun yerine adama iki çuval patates teklif ettiler. adam sadece iki çuval patatesi kabul etmeyeceğini söyledi. bunun üzerine bir tenekede yağ teklif ettiler. adam patates kızartmasını çok sevdiği için bu teklifi reddedemedi; patates ve yağını alıp mutlu mesut evine döndü.kız ailesiyle yaşamaya başladı; fakat soğan zamanı gelince kız aşiretin kendisini ölüdüreceğinden korkup istanbul'a kaçtı. ama yanlışlıkla diyarbakır'a geldi.gelir gelmez de bu üç serseriyle karşılaştı. kıza görür görmez aşık oldular.ama kıza söylemediler.kızın adı elizabeth olduğu için ingiliz zannettiler.ingilizce bilmedikleri için sustular. sonra kıza açılabilmek için ingilizce kursuna gittiler. sonra ingilizceyi çok iyi öğrendikleri için öss'ye girdiler. ingiliz dili ve edebiyatı kazanıp ingiltere'ye okumaya gittiler. bir daha hiç serserilik yapmadılar. bu arada kız mahallenin yoğurtçusuyla evlendi. çok mutlu oldu. adam tikliydi. her küfür duyduğunda '' yoğurt koydum dolaba ellere vay! '' türküsünü söylüyordu. zaten yoğurtçu olduğu için problem olmuyordu. bu arada ingiltere'den dönen serseriler elizabeth'in türk olduğunu öğrenince kadınla konuşmaya karar verdiler.konuştuklarında sana aşığız dediler. elizabeth yürüyün gidin lan serseriler deyince çok üzülüp aşka küstüler bir daha aşık olmaya tövbe ettiler. hacca gidip deve kestiler. elizabeth te kocası ölünce yoğurt işine devam etti. kendini geliştirip tereyağıda yaptı. sonra bal satan bir adamla tekrar evlenip ekmeğin üstüne tereyağıyla bal sürüp yediler ve bir ömür boyu mutlu oldular.