bugün

kapadokya

emre markete varmadan sola döndük. babam bağırdı: "işte yeni eviniz!" "baba!" dedim "yeter artık bu geyikleri bırak." "vallahi" dedi. "aha işte orada!" kafamı çevirdiğimde onu gördüm. işte tam orada peri bacasının pencere şeklindeki oyuklarından annem kafasını uzattı. "şaka yapıyorsunuz." dedim. inanmadım.

5 günlük ev maceramız başlamıştı.
gerçekten evimiz değildi ama, gene de evim gibi benimsemiştim. oyukları oydukça ev büyüyordu. "olum" dedim "acayip karlı bir iş bu." flinstones barında bir bardak bira içip, manzara restauranta çıktık sonra. otelden ayrılmak istemiyordum. oyuklar sanki benim için yapılmıştı.

manzara restaurantta taze ünlü sazcıyla tanıştık. "arka sokaklar da oynayacağım" dedi. yapma etme dedim. sen daha iyilerine layıksın. ürgüp aklımda çav bella'yı bırakmıştı.

çav dedim. çav bella, sonra görüşürüz.

trosan açtırdı babam. doyamadık iki şişe içtik. garson önümüze testi kebabı getirdi. ee dedim testiyi kıracaksan niye tabakta getirmedin? "çok söylenme de tadına bak" dedi. garson pek bir ukalaydı. "facebook ta videolarım dolaşıyor benim" dedi. "daha fazla çekmene gerek yok." pekala dedim. ve testiyi yedim.

ata binmek istedik. babam teknoloji iyidir deyip atv ye bindirdi. kapadokya aklımda çılgın japonlarıyla aklımda kaldı. sabah 5 te peri bacalarının orada bir gölge gördüm. yoga yapan bir japon. sabah 5te ne işin vardı orada diyecekseniz, turca baloon a gidiyorduk.

bir mezarın önünde durup, isme baktım. gardiyan yazıyordu. sonra biraz oturdum ve düşündüm. neyin gardiyanıydı bu yolun ortasında? ve böyle bir yere gömülmek istedim. eğlenceliydi adeta.