bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

Bugün yine sıradan bir gündü. hani sorarsın ya hep günlerin böyle mi geçer diye, öyle işte. tek bir farkla, doyasıya güldüm bugün. sanki ilk defa gülüyormuşçasına. ya da büyüklerinden hediye alan bir çocuk gibi. uzun zamandır böyle kahkaha atmadığımı farkettim. kahkaha atmanın güzelliğini. insanları güldürmenin neşesini. mutluluğu. belki eskisi gibi değil, ama yine de gülmeyi özlediğimi anladım.
eve giderken bir huzur hissettim içimde. sanki yıllar önce kovalanmış, yüz bulamayıp yine gelmiş arsız bir huzur. o iki yani yeşilliklerle kaplı yolda yürürken bunu hissettim işte. dinlediğim müziğin güzel melodisiyle fazla uyuştu bu huzur hali. yolun ortasından sanki yol sadece benimmişçesine yürümek hoşuma gitti. bu karmaşanın içinde sessizliği hissettim, etrafı seyrettim. insanlar yanımdan bir hayal gibi geçerken yüzlerine dikkat etmedim bile. çoğu evine yetişmeye çalışan insanlardı. hallerinden belliydi. karanlık bir kabus gibi çöktü sonra. yine de akşamın o karanlığına aldırış etmeden huzur içinde yürüdüm o yolları. bir sonsuzluğa yürüyormuş gibi. fondaki hareketenen müzikle birlikte hayatımı gözden geçirdim. yaptıklarım, yapamadıklarım, yapacaklarım. hayatı bir düzene sokmak gerek dedim en sonunda. sanırım düşündüğüm şeylerin içindeki en mantıklı şey buydu. son zamanlarda saçmaladığımı farkettim, bana hiç de yabancı olmayan bir duygu bu. hayatımda değiştirdiği şeyleri düşündüm. bana nasıl zarar verdiğini. bu hayattan kurtulmak değil, kesinlikle, sadece bazı kurallar koymak, kendi kurallarıma göre oynamak bu oyunu. av değil avcı olmak. ya da bunun gibi bişeydi unuttum. bunu hayata geçirirken nasıl başlamam gerektiğini düşündüm. fikrim yok. zaten ne için fikrim oldu ki daha önce. hayatımdaki tek gerçek hiç bişey bilmediğim gerçeği, bunu düzeltmeye çalışmadım. yürüdüm, bunları düşünerek devam ettim yoluma...