30 ağustos zafer bayramı

entry764 galeri
    745.
  1. günün önemine uyan dizeler neyzen'den gelsin.

    Ekmek herkese yetecekti aslında.
    Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami.
    geldikleri gibi gitmediler...
    kimi itini bıraktı, kimi bitini, kimi de piçini.
    Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değildi.

    edibüdü: şiirin neyzen tevfik'e ait olup olmaması önemli değil.
    malum, bazı çokbilmiş cahiller çıkıp ahkam kesiyor ve "neyzen'in böyle bir şiiri yok, yazmamış. yazılı bir kaynağa ulaşamadık diyor.

    buna göre yunus emre'den köroğlu'na, dadaloğlu'ndan nesimi'ye hangisinin orjinal bir eseri var elinizde?
    battal gazi çıkıp hayatını mı yazmış da battalnameler var?
    halk edebiyatında okunan eserlerin, türkülerde geçen sözlerin %90 kısmının kaynağına dair bilgiler hep sözlü aktarımların derlenmesidir.
    nasrettin hoca mesela...
    ya da hacivat ile karagöz.
    tüm bunlara eserlere yok diyelim o zaman, bunlar da yaşamamış olsun.
    öyle ya...
    bu insanların nerede ne zaman doğduğunu, aile anne-baba adı, kökenini bile tam olarak bilmiyoruz.

    unutmadan...
    akıncı olan beylik alan malkoçoğlu'na yok yaşamamış, kahramanlık hikayeleri, destanlar falan yalan diyemeyiz ki neyse ki Malkoçoğlu'na gavurlar sahip çıkıyor.
    Malkoçoğlu ailesi 300 yıl osmanlıya hizmet etmiş sonra silinip gitmiştir.
    Malkoçoğlu'nun aslen bosnalı bir sırp devşirme olduğu, adının da malkoviç olduğu (malkoviç aile ismi) yabancı oryantalistler tarafından dillendirilmekte.

    bunun için türk değil de türkiyeli demeleri, bizim de artık türk halk müziği yerine "türkiyeli halk müziği" türk edebiyatı, tarihi yerine "türkiyeli edebiyatı, tarihi" dememizi isteyen embesiller ortaya çıkıyor.

    yazılı kaynak diyen embesiller şunu unutmasın.
    700 yılında biz türk adını taşa yazıp anıt olarak dikdik ama 3300 sene önce çin kaynaklarında bile türk ismi geçiyordu.
    amiyane tabirle isim babamız mı vaftiz babamız mı ne derseniz bilmem ama yazılı tarihe türk adını not düşen çinlilerdi ve adeta isim babamız olurlar.
    böyle bir milletin genetik davranışını kültürünü bilmeden özellikle halk edebiyatında aktarılan sözlü nakillere ve derlemelere bakıp "yazılı bir kaynak bulunmadı, bunu falanca şahıs yazmış onun eseri diyemeyiz" demek için insanın embesil olması lazım.

    düşünün, hanginizin - hangimizin ilkokul orta ve liseden başlayıp yazdığımız bir günlüğümüz var? binlerce yıl, yüzlerce yıl önce yaşamış insanlarımız ne ise şimdi de aynıyız. söz uçar yazı kalır demiyoruz, insan yaşadıkça aktarmalarla söz sonsuza kadar yaşar diyoruz kayıt tutmuyoruz.
    tuttuğumuz kayıtları da tarihi belgeleri hurda fiyatına satıyoruz.
    devlet bize kimlik vermese yaşadığımıza dair bir kaynak yok.
    bir de microsoft ve google ya da android ve ios gibi teknoloji olmasa varlığımıza yaşadığımıza dair (uluda da yazar olduk ya, o bakımdan) bir kaydımız olmayacak.

    edibüdü: 1931 yılında, istanbul Defterdarlığı'na ait, askeri, mali, ticari, siyasi, hukuki, edebi, denizcilik ve bilim tarihine ait 30 ila 50 ton arasındaki evrak (Osmanlı Devleti'ne ait tarihi kayıtlar) hurda kağıt niyetiyle okkası üç kuruş on paradan, bulgar fabrikalarında hamur haline getirilmek üzere Bulgaristan'a satılmıştır.

    Bu olayın duyulmasının ardından, ibrahim Hakkı Konyalı, Muallim Cevdet ve Manisa Milletvekili Refik Şevket gibi isimler konunun üzerine gitmiş ve satılan evrak diplomatik yolla geri istenmiştir. Bulgaristan hükümeti uyarılmış ve evrakın hamur haline getirilmesi önlenmiştir. iki yıl sonra 54 çuval kadar belge geri alınabilmiştir.
    Bugün, Bulgaristan'ın Milli Kütüphanesi olan Kiril ve Metodiy Kütüphaneleri'nde, bu satıştan elde edilen belgeler muhafaza edilmektedir.
    2 ...