sonuçta bir bedel ödeniyor. karşılığını vermek zorunda. öyle kendi kafasına göre hareket edemez. onun ne dediği değil bizim ne demesini istediğimiz önemli.
kırmızı ışıkta durduk. yanaştı yanımıza hemen. açtım camı. arabadaki arkadaşla ikinci randevum
olduğumdan biraz tedirgindim. allah rızası için şeklinde bi şeyler geveledi. el freninin yanındaki
bozuklarından alıp çok mu istiyosun lan bunları it dedim. şaşırdı. 40'lı yaşlarda güçlü kuvvetli
görünmesine rağmen diklenmedi ama. ilk şoku attıktan sonra evet abi demekle yetindi.
alacaksın merak etme, ama öyle specific dua istemiyorum dedim. efendim abi diyerek bön bön baktı yüzümü, efendiler siksin seni deyip güldüm kahkalarla. gene tepki vermedi. şahsıma özel olsun diyorum. çok yakışıklısın, tam bi erkeksin, adamın amına koyarsın
diyeceksin, allahın sana yardım etmesine gerek yok, sen bu alemin kralısın, her işini kendin
hallerdersin şeklinde bitirmeyi de unutma. he bu arada bunları söylerken acındır lan biraz kendini, hüzünlü filan bak, arkadaşımın hoşuna
gitsin dedim.
dondu kaldı. az biraz direndi. arabadan indim. arkamdan çalan kornaları susturmak adına
yalandan deliliğe vurdum. tekme tokat dayak yiyip karizmayı deldirmemek adına bağırıp çağırdım manyak gibi. neyse ki fazla uzatmadı da aldım istediğimi.
lakin arkadaşım yol boyunca hiç ağzını açmadı. herhalde hem ataist hem de ruh hastası sandı beni. oysaki cumaydı ramazandı bayramdı oruçtu namazdı tüm dini vecibelerimi yerine getirdiğimden allah'la aramızdaki samimiyete dayanarak her zamanki gibiydim. arkadaşımın hoşuna gitmeyeceğini düşünememiştim.
tüm bu yalakalıkları yapmasam bile gönülden bağlaydık birbirmize. beni şikayet eden meleklere siktir çeker, ulan bi daha bana kayser'le ilgili bi şeyle gelmeyin, size bi mizah anlayışı yerleştiremedim. koskoca allahım lan ben, iki boktan espiriyi kaldıramayacak mıyım, ibnenin bazen bu asi tavırları hoşuma da gitmiyor değil derdi.
ama arkadaşım telefonlarıma hiç çıkmadı. bi kere ettim gerçi ama, olsun, neticede çıkmadı.