bugün

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Mesleğimle ilgili olarak bir miktar kafayı yedim. Belki de dümdüz kafayı yemişimdir tam bilemiyorum ama iş arkadaşlarımı ciddiye almayı bıraktım diyeyim. Bakıyorum, iş yapılmış mı, devam. Yapılmamış mı, yaptırırım. Yapılmıyor mu, gitsin üst yöneticiye hesap versin aq bana ne?

Neyse böyle böyle günler akarken geçtiğimiz aylarda iki adet işe yeni başlayan arkadaşla tanıştım. 20'li yaşların başında harika çocuklar. Çok çalışkan, çok efendi, çok akıllılar.

Bizde selam vermeden burcunu, sevgilini, eşini, çocuğunu falan sorarlar. Ben sormam. Çalışırken boş yapmamaya gayret ederim çünkü zaman kavramım kayıp ve birine sadece memleketini sorarak yapacağım üç işi unutabilirim. * Neyse, bu arkadaşlarıma da sormadım ve işe güce baktım.

Birincisi erkek, olağanüstü efendi bir çocuk ve yabancı bir ülkede üç gün geçireceğiz hep birlikte. Geçirdik, gezdik tozduk eğlendik. Dönüş yolunda, bir diğer arkadaşım, annesini babasını küçük yaşta kaybetmiş, dedi. Yatılı okullar, akraba destekleri bir şekilde bu günlere gelmiş.

Diğeri ise kadın, son derece saygılı ve girişken. işine detaylarıyla hakim biri. onun aile durumunu da hadsiz üst yöneticinin gereksiz yaş muhabbetinden öğrendik. Ya sen kızım yaşındasın baban kaç yaşında ahahahah, demese kız da, annem babam ben küçükken vefat etti, demezdi belki bilemedim. Aq çocuk sevicisi bana da şöyle benzer bir muhabbete girince, birkaç kere sınıfta kalsanız dönem arkadaşı olurduk, dedim de sustu.

Bu iki iş arkadaşımın ikisini de aramızdan çok rahat seçersiniz. Duruşları, gururları, yaptıkları işe sahip çıkmaları o kadar aydınlık ve temiz ki. Şımarık olmayışları o kadar belirgin ki. Bu gibi durumlarda acıma hissi oluşmaz bende. Saygı duyuyorum sadece. Büyük saygı duyuyorum. Gerçekten kimseye eyvallah edememeyi böyle geniş bir yürekle kabullenmeyi çok çok saygıya değer buluyorum.

Hiçbir şey yapamasa hatta yapmasa dahi arkasında duracak birileri olmasının iç ferahlığını yaşamamış bu insanlarla iş arkadaşı olmaktan gurur duydum. Tek başına bir peygamber gibi yürümek nasıldır bilmem. Bilmek de istemiyorum.

ikisiyle de görevlerimiz sona erince sıkı sıkı sarıldık. Erkek olan başka bir görevdeyken karşılaştığımızda gözleri parlayarak yanıma geldi, beni ekibine tanıttı. ikimizin de içinde aynı his biliyorum. Gurur bu. iyi biriyle tanış olmanın verdiği gurur.

Tam da beraber çalıştığım insanları birtakım özelliklere sahip robotlar olarak görüp saçma hareketlerine üretim hatası olarak bakmaya başlamış ve ruhen çok da rahatlamışken iki insan yine aklımı karıştırdı. Herkesin sahiden bir hikayesi var mı? Herkes hürmete değer mi? Merak etmeyi bıraktığım kutuların içinde tutmamı bekleyen eller mi var? Ben insanların karşılaşmak için dua ettiği o iyi insanlardan mıyım? Bu kişileri bulup onları hak ettikleri yerlere götürmek benim görevim olabilir mi? Yoksa o açılmayan kutularda ışığını tek başına rüzgarlarda taşımaya çalışan birileri vardı ve ben görmedim mi? Kendi fırtınalarıma çok mu kapıldım? Kim bilir?