bugün

tabiplerde sürgün şiiri

yaklaşık 12 kilometre
birçok durak otobüsle
Amy Winehouse olsa gelmez bu karda
halbuki onun da kafası hep çakır
eroin bu denli nüfuz edemedi bize
etmesine de gerek yok
hava zaten çok soğuk

uzun süre sonra ilk defa sarma sigara aldım
hüseyin abi geldi oğluya, karısıyla
oturdular karşı masama
ben de oturdum en köşeye, en hakim konuma

uyumak değilde uyandığını anlamamak mesele
çok büyük planlar yapsan da mesela
yine de bir 7 Ekim etmiyor hayaller
üç gün eksik olsa da bişey çıkmaz
sonuç hep aynı sanırım kader minvalinde
beslenmesi için ruhun zaruri entrikalar mı gerekli
bozdurup harcamalı mıyız yoksa geleceği,
yatırımlarımızı yaptığımız platformlardan atlamak getirebilir malum çözümü,

küçük bir meksika kasabasında güller hep kırmızıdır
evlenmeden önce erkek üç fidan toplamalıdır
adettendir tabi, yüzük takmadan önce dikenlerin en büyüğünü
batırırlarmış birbirlerine, kumaş mendille silip ilk hafta yastığın altına saklarlarmış
maksat hazin gelmesin
maksat mı?
ben bu hikayeyi zaten Cuba Libre sevenlerine yazdım

yaşlı insanlar hisseder ölmeden önce
bu sürgün psikolojisidir derler
bilirsin yollanacağın zamanı da beklersin zarların yedi yedi gelmesini,
ya da klavyede F13 tuşunu ararken aklına gelir olmaman gereken yerler,
sığamadığın dünyada yerin iki metrekaredir Teşvikiye'de,
bunu keşfedenleri toplumdan izole etmektir Jön Türk hareketi,
1902'den beri,
Gülbaba türbesine hasret kaldım.

Tabi, ihtimaller dahilinde şekerleme yapmak da vardır bir bar tuvaletinde ilk ilgi gösteren kişiye bedenini mutualist şekilde teslim etmek de,
hangi olasılık olursa olsun insan nasihatlere kulak kabartmalıdır,
belki de kapatmalıdır şuurunu olacakları oldurmak için,
"We could dance in the fire" derken şair eminim ki bunları tahayyül etmiştir,
kendi fıtratında yalnızlığını üstlenmiştir,
omuzlarında yokluğu hissedip, Meksika'daki köyü terk etmiştir,
kendi kanı olan mendile bir not yazıp,
"Te Quiero".

Zahmet edip yola çıkana kadar yazsam,
kaç ışıkyılı uzaklığa tekabül eder özlemim,
öfkeyle harmanlanınca çok iyi sevişiriz,
yalnızken çok düşünürüm,
kalabalıkta hep üşürüm,
illa ki vardır buna da çözümüm,
fakat çocuklar evde,
benim de sorumluluklarım var.

keyif olgusu da karneye bağlanmalı,
kimin ne kadar keyifli olacağı devletçe sınırlandırılmalı,
herkes keyfine göre keyfederse,
bu keyiften yoksunları durduracak emniyet sibobu çok dayanmaz,
baraj duvarları da yıkılır,
sonra yüzlerce yıllık medeniyetler su altında kalır,
aynı zamanda tarihimiz değil, tekerrür eden de hatalarımızdır.
bilesin diye naklettim.

nezaket diyorum çok önemli bir konu,
50'lik birayı köpürtüp 35'lik veriyorlar,
anlamadım sansınlar,
köpüren sadece bira olsa tamam, salağa yatarım
gel gelelim taşan damlanın ilki sonu olmaz, taşırmayacaksın,
altlık varsa vereceksin,
bardağı soğutacaksın,
fıçıyı günlük yenileyeceksin,
yoksa mı?
yoksa ilişki milişki olmaz arkadaş.
konu kilit.

madem öyle,
hastalanmışsın dün gece,
bi çay yapsın annen ıhlamur, nane ya da biberiye
denk gelmese de yolumuz bugünde,
illa ki gelir bi yerlerde.
illa ki bulurum seni kokundan
illa ki farkederim saçlarından
illa ki belinin kıvrımından
illa ki yine sarhoş olurum bedeninin hazzından
illa ki tanırım sesinin tonundan
illa ki sen açlığımı gideririm dudaklarından
illa ki

ben bir parçayım senin ruhundan.