bugün
- sözlük erkeklerinin şımarık laubali tipler olması10
- ateistlerin zeka seviyesi düşüktür13
- suriyelilere karşı sorumluluklarımız8
- türkiye de intihar vakalarının artması12
- kova burcu erkeği8
- ismail kartal duruşu8
- jose mourinho66
- jose mourinho nun fenerbahçe ye transferi25
- eşcinsellik kendi kendini hadım etmektir27
- şimdiye kadar duyulan en güzel iltifat10
- neden sevgilim yok10
- insanı zengin hissettiren şeyler19
- seçme şansınız olsa hangi ülkede yaşardınız20
- tecavüz ettiği kızlarını müge anlı da arayan baba23
- barbara palvin'in aldatılması17
- türkiye akp lidir akp'li kalacaktır14
- kılıçdaroğlu'nun kuracağı partiye isim önerileri16
- aleyna tilki10
- ismail kartal8
- fethullah gülen öldü mü sorunsalı19
- geldi yine deli11
- türkiye cidden almanyadan daha iyi9
- 2001 türkiyesinin en gelişmiş ülke olduğu gerçeği10
- içine şeytan girse ne yaparsın13
- ümmetçilerin azerbaycan düşmanlığı10
- artık yazmayacağım9
- erkekler ne işe yarar19
- yanında karısı varken karı kıza bakan erkekler9
- arda güler11
- askerliğe veda gecesi8
- icardi190521
- 2 haziran 2024 küçükçekmece de çöken bina10
- iremga9
- anın görüntüsü11
- magicovento14
- carlo ancelotti8
- albay kemal13
- albay kemal'in yazdıklarıni okumamak9
- iq seviyesi yükseldikçe tanrı inancının azalması9
- siyasal islamcıların aslında kötü olmaması18
- en çok sevişmek istediğin kimse11
- 1 haziran 2024 borussia dortmund real madrid maçı25
- nihavend longa20
- true nickli yazar8
- en objektif siyasi parti9
- sokak kedilerine örgütlü saldırı başlayacağı gün9
- kadir mısıroğlu'na bir söz bırak14
- kizil kara14
- kadir mısırlıoğlu seven mhp'li sorunsalı15
- eskorta 220 bin lira gönderen adam9
Sanırım insan hayatı sonsuz köşeli bir çokgen. Binlerce dönüm noktamız var, bir gün ilk çocuk saflığını taşıdığımız o başlangıç noktasına döner miyiz bilmiyorum.
Ama hayatlarımızı -benim ve ailemin hayatını- sonsuza kadar farklı bir çizgiye sokan o günü çok iyi biliyorum. Hafızam: ayakta zor durmasına rağmen çürük raporu verilmeyen bir bina gibi her gün parça parça dökülürken, her şeyi yavaş yavaş unuturken, o günü unutmuyorum.
Çocuktuk hakikaten. Kardeşimin anasınıfında "haftanın kralı" olamadığında tüm hafta sürekli ağladığı zamanlardaydık. Haftasonuydu sanırım, ya da okuldan gelmiş olmalıyız. Akşamüstü vakitleri. Salondaki büyük masanın çevresinde dolanarak birbirimizi yakalayabilmek için koşturup duruyoruz. Annem de salonda koltukta yatıyor. Biraz uyuyacak, bir saat sonra onu kaldırmamı istiyor. Artık ne kadar süredir kardeşimle aynı dönüp durma eylemini gerçekleştiriyoruz bilmiyorum; annem bir ara yastıktan kafasını kaldırıp bir şeyler söyler gibi oluyor bana. Ama anlamsız, kısa bir şey. Anlayamıyorum. Derken koltuktan düşüyor, elleri ve çenesi kitlenmiş. Durmadan titriyor. Sadece etrafına tonlarca kötülük yaptıktan sonra felç geçiren o insanların gösterildiği televizyon dizilerinden tecrübe edindiğim kadarıyla annemin felç geçirdiğini düşünüyorum. Çarpılmış parmaklarını düzeltebilirsem sanki olayı durdurabilirmişim gibi çığlıklar atarak ve ağlayarak parmaklarına sarılıyorum. Apartmana çıkarak devam ediyorum çığlıklara: yardım edin. Üst komşumuzu çağırıyorum. Bu esnada sokağa çıkarak yardım edin diye bağırmaya devam ediyorum. Komşular bize toplanmış, ben o anki paniğimle beraber ambulans diyeceğime "polis çağırın" diyerek bağıra bağıra ağlıyorum. Daha sonra bu cümlem o zamanlara dair tek komik şey olarak konuşuldu durdu, olayın komik bir noktasından tutulmazsa çocuk aklımla o çığlıklar kafamdan hiç silinmeyecekmiş gibi. Ağlayarak pencerede babamı bekliyorum. Babamın aradığımızdan en az 5-10 dakika sonra evin önünde olduğu, arabanın kapısını açık bırakarak eve doğru koşuşunu hatırlıyorum. Ve o zamanlar siyah olan saçlarını. Gençliğini. O zamanlar annelerimizin yaşlarını kapıştırırken arkadaşlarıma gururla söylediğim "32 yaşında" cümlesini hatırlıyorum. Üstünden 15 sene geçmiş. Sonraki zamanlarda verdikleri mr tarihi gelene kadar annemin daha birçok kere geçirdiği nöbetleri hatırlıyorum. Geceleri anneme bir şey olursa diye sandalyede uyumamaya çalıştığımı ve otururken o şekilde uyuyakaldığımı. Bir keresinde babam toplantıdayken, kardeşimle hazırladığımız acil durum çantasıyla annemi izlerken annem nöbet geçirdiğinde dilini ısırarak kopartmasından korktuğum için baş parmağımı dişlerinin arasına koyduğumu. Kardeşimle babamı beklerken hep anneme hem de onun dişleri arasındaki parmağıma çığlıklar atarak ağladığımı. Tırnağım mosmor olduğunda düşeceğini düşünmüştüm sonraki günler. Düştü mü hatırlamıyorum ama ondan sonraki zamanlarda "acil durum çantamıza" tahta spatula da eklemiştik kardeşimle. Ara ara başının durmadan döndüğü nöbetler geldiğinde, ziyarete gelen arkadaşlarından bir tanesine sarılarak odanın ortasında döndüklerini hatırlıyorum. Ama beyin tümörü teşhisi konulduktan sonra ve ameliyat sonrasındaki tedavi sürecini hatırlamıyorum. Nasıl toparladığını hatırlamıyorum. Toparlayabildi mi onu da bilmiyorum. Ama birkaç yıl sonraki ikinci ameliyatından sonra gencecik şekilde yaşlanmış biri olduğunu biliyorum. Ergenliğime denk gelen o zamanlarda kardeşimle süren sonsuz kavgalarımızdan birinden sonra dayımın "annenizi bu kadar üzüyorsunuz, o ölürse bir daha sizin yüzünüze bakmam" dediğini ve o yaşlarda kendi kendimize yaptığımız gururla kardeşimle birlik olarak dayıma küstüğümüzü hatırlıyorum. Her şey geçti, biz değiştik. Bireysel olarak da, aile olarak da çok değiştik sonraki yıllarda. içimde bunlardan sorumlu olması gereken bir suçlu arama isteğim hiç değişmedi. Tüm bu arada sonsuz dönüm noktalarından dönmüş bile olsak, hiçbiri bizi ilk noktaya geri döndürmedi. Sonsuz köşeli bir çokgenin içerisinde her birimiz ayrı ayrı şekillerde farklı şeyleri sorguladık durduk. Hepimizin yara alma biçimleri farklı oldu. Hepimizin yöneldiği yönler farklı oldu. Yine de hala benzer şeylere çözüm arayıp duruyoruz. Her sorun çözümünü beraberinde getirir mi? Bilmiyoruz, arıyoruz varsa da yoksa da. Annem eski gücünü bulamadığı için, atik bir şekilde oradan oraya koşuşturamadığı için, bir solukta birkaç merdiven çıkamadığı için, bütün bir yaz kış için konserve hazırlayamadığı için kimi suçlayabileceğimi bilmiyorum. Bize, bizim dışımızda gelişen olaylar karşısında dik durma zorunluluğunu kimin dayattığını bilmiyorum. Yorulsak da yükümüzü kimin paylaşabileceğini bilmiyorum. Tek bir hayata sahipken annemi 60 yaşında değil de, 32 yaşında yaşlandıran hayattan kimi mesul tutacağımı bilmiyorum. Kader diyecek olursam, "kader" diyen insanların teslimiyetiyle sessiz bir şekilde sabredebileceğimi sanmıyorum. Yine de bu zamanlarda babamın annemin yanında olamamasının suçlularını biliyorum. O yüzden bir dönük noktası daha bekliyorum. Dur durak bilmeyen sebepsiz ve sonsuz öfkemin beni terk etmesi için razı olacağım bir dönüm noktası biliyorum ve bekliyorum. Eğer bir gün her şeyin konulacağını bir terazi varsa eğer, bunun sorumlularının yaşayacaklarını görmek istiyorum. Bu sözde ahiret inancı taşıyan insanların hepsinin karşısına geçebilmek için yine o inandıkları günün olmasını istiyorum. Huzurlu ve mutlu günler görmek istiyorum, olası bir günde değil, şu an yaşarken, bu hayata hala sahipken görmek istiyorum bunu.
Ama hayatlarımızı -benim ve ailemin hayatını- sonsuza kadar farklı bir çizgiye sokan o günü çok iyi biliyorum. Hafızam: ayakta zor durmasına rağmen çürük raporu verilmeyen bir bina gibi her gün parça parça dökülürken, her şeyi yavaş yavaş unuturken, o günü unutmuyorum.
Çocuktuk hakikaten. Kardeşimin anasınıfında "haftanın kralı" olamadığında tüm hafta sürekli ağladığı zamanlardaydık. Haftasonuydu sanırım, ya da okuldan gelmiş olmalıyız. Akşamüstü vakitleri. Salondaki büyük masanın çevresinde dolanarak birbirimizi yakalayabilmek için koşturup duruyoruz. Annem de salonda koltukta yatıyor. Biraz uyuyacak, bir saat sonra onu kaldırmamı istiyor. Artık ne kadar süredir kardeşimle aynı dönüp durma eylemini gerçekleştiriyoruz bilmiyorum; annem bir ara yastıktan kafasını kaldırıp bir şeyler söyler gibi oluyor bana. Ama anlamsız, kısa bir şey. Anlayamıyorum. Derken koltuktan düşüyor, elleri ve çenesi kitlenmiş. Durmadan titriyor. Sadece etrafına tonlarca kötülük yaptıktan sonra felç geçiren o insanların gösterildiği televizyon dizilerinden tecrübe edindiğim kadarıyla annemin felç geçirdiğini düşünüyorum. Çarpılmış parmaklarını düzeltebilirsem sanki olayı durdurabilirmişim gibi çığlıklar atarak ve ağlayarak parmaklarına sarılıyorum. Apartmana çıkarak devam ediyorum çığlıklara: yardım edin. Üst komşumuzu çağırıyorum. Bu esnada sokağa çıkarak yardım edin diye bağırmaya devam ediyorum. Komşular bize toplanmış, ben o anki paniğimle beraber ambulans diyeceğime "polis çağırın" diyerek bağıra bağıra ağlıyorum. Daha sonra bu cümlem o zamanlara dair tek komik şey olarak konuşuldu durdu, olayın komik bir noktasından tutulmazsa çocuk aklımla o çığlıklar kafamdan hiç silinmeyecekmiş gibi. Ağlayarak pencerede babamı bekliyorum. Babamın aradığımızdan en az 5-10 dakika sonra evin önünde olduğu, arabanın kapısını açık bırakarak eve doğru koşuşunu hatırlıyorum. Ve o zamanlar siyah olan saçlarını. Gençliğini. O zamanlar annelerimizin yaşlarını kapıştırırken arkadaşlarıma gururla söylediğim "32 yaşında" cümlesini hatırlıyorum. Üstünden 15 sene geçmiş. Sonraki zamanlarda verdikleri mr tarihi gelene kadar annemin daha birçok kere geçirdiği nöbetleri hatırlıyorum. Geceleri anneme bir şey olursa diye sandalyede uyumamaya çalıştığımı ve otururken o şekilde uyuyakaldığımı. Bir keresinde babam toplantıdayken, kardeşimle hazırladığımız acil durum çantasıyla annemi izlerken annem nöbet geçirdiğinde dilini ısırarak kopartmasından korktuğum için baş parmağımı dişlerinin arasına koyduğumu. Kardeşimle babamı beklerken hep anneme hem de onun dişleri arasındaki parmağıma çığlıklar atarak ağladığımı. Tırnağım mosmor olduğunda düşeceğini düşünmüştüm sonraki günler. Düştü mü hatırlamıyorum ama ondan sonraki zamanlarda "acil durum çantamıza" tahta spatula da eklemiştik kardeşimle. Ara ara başının durmadan döndüğü nöbetler geldiğinde, ziyarete gelen arkadaşlarından bir tanesine sarılarak odanın ortasında döndüklerini hatırlıyorum. Ama beyin tümörü teşhisi konulduktan sonra ve ameliyat sonrasındaki tedavi sürecini hatırlamıyorum. Nasıl toparladığını hatırlamıyorum. Toparlayabildi mi onu da bilmiyorum. Ama birkaç yıl sonraki ikinci ameliyatından sonra gencecik şekilde yaşlanmış biri olduğunu biliyorum. Ergenliğime denk gelen o zamanlarda kardeşimle süren sonsuz kavgalarımızdan birinden sonra dayımın "annenizi bu kadar üzüyorsunuz, o ölürse bir daha sizin yüzünüze bakmam" dediğini ve o yaşlarda kendi kendimize yaptığımız gururla kardeşimle birlik olarak dayıma küstüğümüzü hatırlıyorum. Her şey geçti, biz değiştik. Bireysel olarak da, aile olarak da çok değiştik sonraki yıllarda. içimde bunlardan sorumlu olması gereken bir suçlu arama isteğim hiç değişmedi. Tüm bu arada sonsuz dönüm noktalarından dönmüş bile olsak, hiçbiri bizi ilk noktaya geri döndürmedi. Sonsuz köşeli bir çokgenin içerisinde her birimiz ayrı ayrı şekillerde farklı şeyleri sorguladık durduk. Hepimizin yara alma biçimleri farklı oldu. Hepimizin yöneldiği yönler farklı oldu. Yine de hala benzer şeylere çözüm arayıp duruyoruz. Her sorun çözümünü beraberinde getirir mi? Bilmiyoruz, arıyoruz varsa da yoksa da. Annem eski gücünü bulamadığı için, atik bir şekilde oradan oraya koşuşturamadığı için, bir solukta birkaç merdiven çıkamadığı için, bütün bir yaz kış için konserve hazırlayamadığı için kimi suçlayabileceğimi bilmiyorum. Bize, bizim dışımızda gelişen olaylar karşısında dik durma zorunluluğunu kimin dayattığını bilmiyorum. Yorulsak da yükümüzü kimin paylaşabileceğini bilmiyorum. Tek bir hayata sahipken annemi 60 yaşında değil de, 32 yaşında yaşlandıran hayattan kimi mesul tutacağımı bilmiyorum. Kader diyecek olursam, "kader" diyen insanların teslimiyetiyle sessiz bir şekilde sabredebileceğimi sanmıyorum. Yine de bu zamanlarda babamın annemin yanında olamamasının suçlularını biliyorum. O yüzden bir dönük noktası daha bekliyorum. Dur durak bilmeyen sebepsiz ve sonsuz öfkemin beni terk etmesi için razı olacağım bir dönüm noktası biliyorum ve bekliyorum. Eğer bir gün her şeyin konulacağını bir terazi varsa eğer, bunun sorumlularının yaşayacaklarını görmek istiyorum. Bu sözde ahiret inancı taşıyan insanların hepsinin karşısına geçebilmek için yine o inandıkları günün olmasını istiyorum. Huzurlu ve mutlu günler görmek istiyorum, olası bir günde değil, şu an yaşarken, bu hayata hala sahipken görmek istiyorum bunu.
güncel Önemli Başlıklar