bugün

göbeklitepe

görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

12 bin yıl öncesine tarihlenen Göbekli Tepe, ilk kez 1963 yılında fark edilmiş, 1994’ten itibaren araştırılıp kazılmaya başlanmıştı. 2018 de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı.

durağan tarih bilgisini sarsarak, geçmişi algılayışımızda kemikleşmiş unsurları kırıp, yepyeni bir iskelet kurulması gerekliliğini ortaya koydu
inşası Milattan önce 10000 yılına uzanan Göbeklitepe tarihteki en eski ve en büyük ibadet merkezi olarak biliniyor. Göbeklitepe ingiltere'de bulunan Stonehenge'den 7000, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha eski Ayrıca yerleşik hayata geçişi temsil eden kültür bitkisi buğdayın atasına da Göbeklitepe eteklerinde rastlanmıştır.

Alman arkeolog Klaus Schmidt (1953 – 2014) 1986 ile 1991 yılları arasında, Şanlıurfa’nın kuzeyinde kalan Orta Fırat havzasındaki arkeolojik kazı alanı olan Nevalı Çori’de kazıları yürütür. Fırat Irmağı’nın sularının 1992’de yükselmesiyle birlikte Nevalı Çori sular altında kalınca, Klaus Schmidt, binlerce yıllık ıslık höyüklerinin altında gizli kalmış diğer Cilalı Taş Devri öncesi keşfedilmemiş alanları bulmak amacıyla Şanlıurfa yöresini araştırmaya başlar. Bu araştırma, Schmidt’i iki yıl sonrasında, Şanlıurfa’nın 15 km kuzeydoğusundaki Toros Sıradağları’nın güney uzantılarını oluşturan bir dağ sırtına yaklaştırır. Orada, 300 ila 200 metre genişliğinde, 15 metre yüksekliğinde höyükleri keşfeder.

Klaus Schmidt, Göbekli Tepe’ye ilk geldiği gün, bu alanın onun bir arkeolog olarak hayatının geri kalanını meşgul edeceği yer olduğunu söyler ve öyle de olur zaten. Böylelikle, Göbekli Tepe’deki kazılar 1995’te Klaus Schmidt önderliğinde başlar. Yapılan kazılarda, Göbekli Tepe’nin yaklaşık 12000 yıl öncesinde insanoğlu tarafından seçilen ve yaratılan büyük bir buluşma merkezi olduğu, günlük yaşama yönelik mekanlarla değil, törensel amaçlı anıtsal yapılarla kaplı olduğu anlaşılır. Göbekli Tepe’deki çemberimsi anıtsal yapılar keşfedilme sırasına göre A-B-C-D-E-F-G-H harfleriyle isimlendirilir. Çemberlerin çapları 10 ile 20 metre arasında değişiyor ve ortalarında birbirine paralel iki büyük T taş dikili. Çemberimsi yapıyı oluşturan taş örgü duvarlar arasında, duvarla desteklenmiş ve belli aralıklarla sıralanmış yine T biçimli, fakat daha küçük dikili taşlar bulunur. Bunların sayısı 10-12 kadar. Çemberler arasında en büyüğü D Çemberi. T biçimli taşlar yekpare kireç taşından yontulmuş ya da kesilmiş. Taşların kesildiği kireçtaşı ocakları tüm platoya yayılmış ve sit alanının içine alınmış durumda. Tonlarca ağırlıktaki T taşların, taş ocağından Göbekli Tepe’ye nasıl taşınabildiği konusunda değişik görüşler ileri sürülse de, konunun tam olarak aydınlatılması henüz mümkün görünmüyor.
Yaklaşık 90 dönümlük alana, T şeklindeki yekpare taş sütunlar daire şeklinde sıralanarak yaklaşık 15-20 metre çapında odacık şeklinde tapınaklar inşa edilmiş, bunlar toprakla doldurulmuş. Sonra üstlerine daha küçük ve sade olanları inşa edilmiş ve Göbekli Tepe katman katman yükselmiş ve höyük şekline dönüşmüştür.

Bugüne kadar en üstteki sekizinde kapsamlı kazılar yapılırken, sonar taramalarından toprağın altındaki katmanlarda benzer 21 yapı daha olduğu saptanmıştır.
dikili T taşların çoğunda yarı kabartma (rölyef) hayvan resimleri yer alıyor. Sürüngen, tilki ve yaban domuzu en çok resmedilmiş türler. Ama başka hayvanlar da resmedilmiş. Örneğin, yaban sığırı, yaban eşeği, yaban koyunu, alageyik, turna, ördek, akbaba…
taş üzerinde kabartma tekniğiyle yapılan motiflerin içerik zenginliği ise karmaşık bir düşünsel düzeye ulaşıldığını göstermektedir.

Göbekli Tepe’deki kaya sütunların, sembollerin ve binaların daha küçük uyarlamaları, buraya 200 kilometre mesafedeki başka yerleşimlerde ortaya çıkarılır. Adeta Göbekli Tepe katedral, diğerleriyse yerel birer kilisedir.
Kazılarda bulunan kireç taşına oyulmuş, en büyüğü 160 litrelik kaplar, şölenler sırasında çevrede yetişen tahıllardan ürettikleri birayı içtiklerini gösteriyor. Yıkıntıların içinde, ceylan ve artık soyu tükenmiş olan yaban öküzü de dahil on binlerce hayvan kemiği parçası bulunur Bölge, arkeolojik kalıntılar ortaya çıkarılmadan önce yöre halkı tarafından kutsal tepe olarak bilinir, zirvesindeki yaşlı karadut ağacına dilek için çaputlar bağlanırmış. Ağacın gövdesinde ise Eski Mısır’da kutsal kabul edilen, ölüm ve ötesini, reenkarnasyonu simgeleyen skarabe adlı böcekler bulunuyor. Arazinin eskiden sahibi daha sonra da bekçisi olan Mahmut Yıldız, bu böceklerin bölgede sadece burada görüldüğünü söylüyor.
insanoğlunun tek tanrılı dinlerden önceki çok tanrılı döneme ait ilk tapınağı, M.Ö. 4000 yılına tarihlenen Malta Adası’ndaki tapınak olarak biliniyordu. Göbekli Tepe Tapınağı’nın tespiti ile bu bilgiler geçerliliğini yitirmiş ve insanoğlunun ilk tapınağının günümüzden 12000 yıl öncesine tarihlenen Göbekli Tepe Tapınağı olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Göbekli Tepe’de keşfedilen sembol ve motifler birçok başka Neolitik sit alanında, taş kapların, okları düzleştirmek için kullanıldığı düşünülen aletlerin, ve başka birçok objenin üzerinde de bulunmuştur. Bu da ortak bir inanış sistemine, mitolojik geleneklere ve ikonografiye sahip daha geniş bir topluluğun varlığına işaret ediyor olabilir. Göbekli Tepe bu geniş topluluğun ritüel merkezlerinden biri olmuş olabilir.