bugün

fyodor mihailovic dostoyevski

bu bir tesadüf olmalı: büyük yazarların çoğunun bir baba travması yaşamış olmaları.

nefret edilecek bir babadan, sırf oğlu olduğu, onun kanını taşıdığı için nefret etmemesi gereken ama yine de nefret ederek büyümüş bir çocuk olarak, ömrünün ilk bilinçli yıllarını insanlığın bu garip çelişkisini önce fark edip sonra da inkar ederek geçirmişti.

babası bir albaydı, bir doktordu,iflah olmaz bir cimriydi.
çocuklarına latince öğretirken oturmalarına izin vermez, toprağı işleyen işçilerini selam vermedikleri için, bazen de selam verirken şapkalarını çıkarıp oyalandıkları için kırbaçlatırdı. otorite delisi ve adaletsiz biriydi...

"fedor"; alkolik, cimri, yalancı, yersiz sertliğiyle sevmediği babasının yaşamasını gereksiz buluyordu ama babasının kendi köylüleri tarafından hunharca öldürüldüğünü askeri okulun soğuk koridorlarında duyduğuna ilk sara krizini geçirmişti.

o, babasının ölmesini gerçekten isteyip istemediğini kendine sorup durmuş ve ruhunu bu ikileme mahkum etmiş bir yazardı.