bugün

türk silahlı kuvvetleri

Türk milletinin en samimi teveccühüne mazhar olmuş kurum.

Kars'ın çoğu teknolojik imkandan uzak Ermenistan sınırının tam dibinde bir köyünde bir zırhlı timi olarak bir grup jandarmayla beraber intikal ediyorduk. Sabah çok erken saatlerdi. Toprak damlı taş evlerin ufak camlarında belli belirsiz gözler bizi gözetlerken 7-8 yaşlarında bir çocuk koşa koşa geldi. 10 adım kala durdu. Bildiğin davar sayar gibi herkesi saymaya başladı.. yetti...sekgizzzz.... dokguzzzzz....

Jandarmalar kıllandı bu durumdan... heyyyy diye seslenseler de koşa koşa gitti çocuk... birkaç kişi ne olur ne olmaz diye tüfeklerini sırtından önüne aldı. Yeni evli bir uzman, muhafazakarlara mahsus gümüş yüzüğüyle G3'ün yenidoğan çocuk kakası rengindeki bakalit kundağına pıt pıt pıt diye vururken Kars ayazında fizik kuralları gereği soğukta gözle görülür şekilde küçülen, kısalan Demir ev kapısının kulakla işitilir gıcırtısı eşliğinde deminkinden daha büyük bir çocuk elinde Amerikan bezinden bir peynir torbasıyla koşa koşa geldi. Petin üstünde konserve kutularından ibaret kahvaltımızın yanına peynir torbasından bohçasısını açtı. Taze soğan, gövermiş çeçil, yufka, bir küçük kavanoz bal çıktı torbadan. Afiyet olsun dedi. Kimsenin birşey demesine fırsat bırakmadan koşa koşa tekrar toprak damlı taş eve gitti.

Sağol güzel çocuk. O gün o kahvaltıyı ahmet, mehmet olduğum için değil. Asker olduğum için verdiniz. Bin kere sağol.