bugün

srebrenica

geldi mi yine 11 temmuz?
nasıl bir tarih ki bu. nasıl dindirmeli insan acısını? ne zaman gelse 11 temmuz, o gece uyuyamam. bütün gece gökyüzüne bakarım. eş, dost bilir beni bugün, kimse ellemez bana, konuşmaz benimle. bugün geldiğinde ben günümüzde yaşamam. 11 yaşıma dönerim. tüm her şey canlanır gözümde. zenica'daki evim canlanır, boşnakça konuşmalar kulağımda yankılanır, öyle bir yankılanır ki başımı ellerimin arasına alırım sık sık. çiçekler, böcekler, bulutlar canlanır gözümde. arkadaşlarım bir belirir bir kaybolurlar. mezardan sesler duyarım annem, babam, ablam tek tek bana bir şeyler söyler. silah sesleri, bomba sesleri, uçak sesleri hayallerimde canlananları da mahveder, ülkemi mahvettiği gibi. srebrenica katliamı yaşandığında ben 11 yaşında bir çocuktum. çok bir şey bilmiyordum, o zamanlar savaş benim için her gün ''evimiz sarajevo'ya çok yakın, sürekli gidip dururduk babamla gezerdik, şimdi neden gitmiyoruz oraya?'' diye sormak kadardı. sarajevo'ya yakın olduğumuz kadar srebrenica'ya da uzaktık aslında, haberi biraz geç almış olsak gerek. babamın o anki yüz ifadesini hatırlıyorum, tüm o çizgileri, çizgilerdeki hüzünleri. hatta ağladığını hatırlıyorum, tüm gece ağladı yüzünü gizleyerek, tüm gece feryat etti. Evin bir köşesine çömeldi ve belki de hayatında ilk kez içi yana yana sabaha kadar ağladı. O acıyı tarif edecek kelimem yok. ölen insanları tanımıyordu bile, sadece insandı işte, ülkesi için ağladı, ülkesinin her köşesi mahvedilmişti ve aynı dili konuşup aynı soydan gelen, kapı komşusu olan insanlar tarafından sadece aynı tanrıya farklı yollardan inanıyorlar diye onun insanları katlediliyordu. o da katledilen insanlar için ağlıyordu. benim büyüdüğüm tarih bu sanırım. o gün babam bosna'yı terk etmeye karar verdi. ne olursa olsun geri dönmemek üzere. tam olarak gitmemiz baya sürdü, neden bilmiyorum belki kabul edecek ülke bulamadığından, belki paramız olmadığından. bilemiyorum işte. sonunda biz terk ettik o toprakları. hiç yaşamamış gibi terk ettik, bıraktık insanlarımızı. savaş da bitmesine bitti, biz dönmedik. doğru dürüst bosna'yı anmadık bile, kimseyi arayıp sormadık, dilimizi konuşmadık. hala yaptıklarımız için utanç duyuyorum. sanki doğma büyüme izmirliymişiz gibi davrandık, sanki tüm çocukluğum kordon'da gezerek geçmiş gibi öyle doğal. kaç yıl geçmiş izmir'de siz hesaplayın işte. 11 temmuz ne zaman gelse ben srebrenica'daki insanları hatırlıyorum, cesetler hatırlıyorum, babamın gözyaşlarını hatırlıyorum, gidişimizi hatırlıyorum, ülkemi. hayatımda kimseye de anlatmadım bunları, anlatmayacağım da. nedeni yok, bazı şeyler insanın içinde özel kalmalı. bir gün birileri benim bu içimden gelerek yazdığım şeyleri okur mu bilmem ama, okuyan varsa bir şey diyeyim mi size, o kadar çok zaman geçti ki üstünden, bazen bunları yaşadım mı acaba diye tereddüt ediyorum. anılar siliniyor yavaş yavaş. silinmeyen tek şey de srebrenica'daki insanların yaşadığı acılar oluyor. o acılar insanların kalbinde, tarihin sayfasında, bosna'da bir yerlerde duruyor. kendi kendime mıraldanıyorum ''ni rodbina, ni sudbina''. çok merak ediyorum, soruyorum sık sık ''Jel Sarajevo gdje je nekad bilo? Jel Miljacka voda presusila?'' sarajevo çocukluğumdaki gibi mi hala? miljacka nehri'ne ne oldu? sonra ağlamaya başlıyorum. 11 temmuz'lar geçiyor, 12 temmuz'da güle oynaya hayatıma devam ediyorum..