bugün
- jose mourinho21
- bu gece intihar edeceğim18
- aşkım kapışmak8
- barbara palvin'in aldatılması12
- erdoğan'ın mülteci sevdası19
- enes kanter'in cemaate 110 milyon dolar vermesi27
- kadir mısırlıoğlu seven mhp'li sorunsalı13
- eskorta 220 bin lira gönderen adam8
- tecavüz ettiği kızlarını müge anlı da arayan baba12
- bir erkeğe nasıl aşık oldunuz32
- siyasal islamcıların aslında kötü olmaması14
- beli açıp kot şort giymek10
- ahmet uğurlu16
- ismail kartal9
- sokak kedilerine örgütlü saldırı başlayacağı gün15
- sözlüğün en güzel kızından aldığım iltifat11
- ağızdan çiş kokusu gelmesi15
- magicovento cesurluğu12
- üçten fazla dövmesi olan kız12
- sağlık bakanının suriyeli rakamları12
- fenerbahçe seneye sistemi yenebilecek mi13
- galatasaray'ın en son kırmızı kart gördüğü derbi10
- amında oyalanmak istiyorum11
- kadir mısıroğlu'na bir söz bırak13
- albay kemal15
- kılıçdaroğlu'nun kuracağı partiye isim önerileri10
- ateistlerin zeka seviyesi düşüktür15
- jose mourinho nun fenerbahçe ye transferi14
- dinci zekası8
- magicovento38
- cennette ergenliğe yeni giren eşleriniz olacak30
- hoşlandığı erkek tezgahtar çıkınca ağlayan kız12
- ben 76 yaşındayım beni tahrik ediyorsun15
- avrupalılar niye mülteci istemiyor sorunsalı10
- sözlük kızları sözlük erkeklerine yazıyor mudur17
- pedofiller niye uyutulmuyor sorunsalı8
- bir erkeğin bir kadına çicek alması16
- almanyada hilafet gösterisi12
- 99 098 146 tl satılan saat12
- 28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi17
- almanya türkiye emeklilik karşılaştırması11
- atatürkün mason localarını kapattırması13
- atatürk'ün kuran'ı kerim'i tercüme ettirmesi8
- d varank21
- uzun entry giren erkek9
- ayak fotosu isteyen yazarlar9
- zalbert ramstein den alt dudak almak8
- kadınların erkeklerden üstün olduğu konular18
- israilin kurulmasına kimler öncülük etti14
- zenci erkekler neden ilgi görüyor9
Ben zengin çocuklarının patinaj çekerek parlak renkli elbiseler giymiş kızları götürmelerini izlerken, o (bukowskinin babası) beni onların elit havası belki bana da bulaşır düşüncesiyle yollamıştı beni o liseye. Yoksulların genellikle yoksul kaldıklarını öğrenmiştim oysa. Zenginlerin yoksullardan gelen pis kokuyu aldıklarını, bunu biraz da eğlenceli bulmayı öğrendiklerini. Gülmek zorundaydılar, çok korkunç olurdu yoksa. Bu şekilde davranmayı öğrenmişlerdi. Asırların deneyimine sahiptiler.
Kahkahalar atan çocukların parlak arabalarına bindikleri için asla affetmeyeceğim o kızları. Ellerinde değildi tabii ki, ama yine de belki diye düşünüyor insan... Ama hayır belkiler falan yoktu. Varlıklı olmak zafer demekti ve zafer tek gerçekti.
Hangi kadın bulaşıkçıyla yaşamayı seçer?
Lise yaşantım boyunca ilerde ne olacağımı düşünmeye çalıştım. Bu düşünceleri geciktirmek daha cazipti.
Mezuniyet balosu gelip çatmıştı. Kızların jimnastik salonunda yapılıyordu, canlı müzik, gerçek bir orkestra. Neden yapmıştım bilmiyorum ama yürüdüm o gece oraya, evden 5 kilometre. Karanlıkta dışarda durup demir parmaklıklı pencereden içeri baktım ve şaştım kaldım. Kızlar büyümüşlerdi sanki, gösterişli ve hoştular, uzun tuvaletlerin içinde harikulade görünüyorlardı. Tanıyamamıştım onları neredeyse. Smokin giymiş çocuklar da iyi görünüyor, kollarının arasındaki kızlarla dimdik dans edip yüzlerini kızların saçlarına değdiriyorlardı. Çok güzel dans ediyorlardı. Müzik yüksek, net güzel ve güçlüydü.
Onlara bakan görüntümün camdaki yansımasını yakaladım birden - yüzümde çıbanlar ve yaralar, üstümde buruşuk bir gömlek. Işığın cazibesine kapılıp içeri bakan vahşi bir hayvanı andırıyordum. Neden gelmiştim? Kendimi iyi hissetmiyordum. Ama sürdürdüm içeri bakmayı. Dans sona erdi. Bir boşluk olmuştu Doğa ve medeniydiler, bu şekilde konuşup dans etmeyi nereden öğrenmişlerdi? Ben yapamıyordum. Herkes benim bilmediğim bir şeyler biliyordu. Kızlar o kadar güzel, erkekler o kadar yakışıklı görünüyordu ki, o kızlardan birinin yüzüne bakmak bile beni korkuturdu, yanak yanağa olmayı hayal bile edemezdim. O kızlardan biriyle gözlerine bakarak dans etmek beni aşardı.
Ama gördüklerimin göründüğü kadar basit ve hoş olmadığını biliyordum. Bütün bunlar için ödenen bir bedel, kolaylıkla inanılabilir bir yapaylık vardı. Çıkmaz sokağa atılan ilk adım olabilirdi bu. Orkestra çalmaya başladı. Önce altın sarısı, sonra kırmızı, mavi, yeşil ve tekrar altın gölgeler saçan ışıklar dönmeye başladı.
Sonra tahammül edilemez oldu benim için, nefret ettim onlardan. Güzelliklerinden, sorunsuz gençliklerinden nefret ettim. Sihirli ışıkların altında birbirlerine sarılmış dans ederken kendilerini çok iyi hisseden bu, geçici olarak şanslı, zedelenmemmiş küçük çocukları izlerken onlardan nefret ettim çünkü henüz bende olmayan bir şeye sahiptiler ve kendi kendime sürekli "bir gün ben de sizin kadar mutlu olacağım göreceksiniz" diyordum.
Sonra bir ses duydum arkamda.
"Hey ne yapıyorsun!"
Elinde bir el feneri ile yaşlı bir adam duruyordu karşımda. Kafası bir kurbağa kafasını andırıyordu.
"Dansı izliyorum."
El fenerini burnunun altına kaldırdı. Gözleri iri ve yuvarlaktı, ay ışığında bir kedi gözleri gibi parlıyordu.
"defol git buradan!"
El fenerini üstümde gezdirdi.
"Kimsin sen" diye sordum
"gece bekçisiyim. polis çağırmadan burdan defol!"
"Neden? mezunların balosu bu ve ben mezunlardan biriyim."
El fenerini yüzüme tuttu. Orkestra "koyu mor" adlı parçayı çalıyordu.
"S..tir!" dedi. "en az yirmi iki yaşındasın sen!"
"yıllıkta resmim var, 1939 mezunu, henry chinaski* (bukowski gerçek ismi olan "charles" ve soy ismi olan "bukowski" yi birleştirerek "chinaski" diye takma isimle kendini adlandırdı bu romanda)"
"neden dans edenlerin arasında değilsin?"
"boş ver. eve gidiyorum."
"öyle yap"
Uzaklaştım. Yürüyordum. El fenerinin ışığı yolumu aydınlattı, beni izliyordu. Kampüsü terk ettim. Sıcak ve hoş bir akşamdı, hatta biraz fazla sıcak. Bir kaç ateş böceği gördüğümü sandım ama emin olamadım. * *
(bkz: charles bukowski)
Kahkahalar atan çocukların parlak arabalarına bindikleri için asla affetmeyeceğim o kızları. Ellerinde değildi tabii ki, ama yine de belki diye düşünüyor insan... Ama hayır belkiler falan yoktu. Varlıklı olmak zafer demekti ve zafer tek gerçekti.
Hangi kadın bulaşıkçıyla yaşamayı seçer?
Lise yaşantım boyunca ilerde ne olacağımı düşünmeye çalıştım. Bu düşünceleri geciktirmek daha cazipti.
Mezuniyet balosu gelip çatmıştı. Kızların jimnastik salonunda yapılıyordu, canlı müzik, gerçek bir orkestra. Neden yapmıştım bilmiyorum ama yürüdüm o gece oraya, evden 5 kilometre. Karanlıkta dışarda durup demir parmaklıklı pencereden içeri baktım ve şaştım kaldım. Kızlar büyümüşlerdi sanki, gösterişli ve hoştular, uzun tuvaletlerin içinde harikulade görünüyorlardı. Tanıyamamıştım onları neredeyse. Smokin giymiş çocuklar da iyi görünüyor, kollarının arasındaki kızlarla dimdik dans edip yüzlerini kızların saçlarına değdiriyorlardı. Çok güzel dans ediyorlardı. Müzik yüksek, net güzel ve güçlüydü.
Onlara bakan görüntümün camdaki yansımasını yakaladım birden - yüzümde çıbanlar ve yaralar, üstümde buruşuk bir gömlek. Işığın cazibesine kapılıp içeri bakan vahşi bir hayvanı andırıyordum. Neden gelmiştim? Kendimi iyi hissetmiyordum. Ama sürdürdüm içeri bakmayı. Dans sona erdi. Bir boşluk olmuştu Doğa ve medeniydiler, bu şekilde konuşup dans etmeyi nereden öğrenmişlerdi? Ben yapamıyordum. Herkes benim bilmediğim bir şeyler biliyordu. Kızlar o kadar güzel, erkekler o kadar yakışıklı görünüyordu ki, o kızlardan birinin yüzüne bakmak bile beni korkuturdu, yanak yanağa olmayı hayal bile edemezdim. O kızlardan biriyle gözlerine bakarak dans etmek beni aşardı.
Ama gördüklerimin göründüğü kadar basit ve hoş olmadığını biliyordum. Bütün bunlar için ödenen bir bedel, kolaylıkla inanılabilir bir yapaylık vardı. Çıkmaz sokağa atılan ilk adım olabilirdi bu. Orkestra çalmaya başladı. Önce altın sarısı, sonra kırmızı, mavi, yeşil ve tekrar altın gölgeler saçan ışıklar dönmeye başladı.
Sonra tahammül edilemez oldu benim için, nefret ettim onlardan. Güzelliklerinden, sorunsuz gençliklerinden nefret ettim. Sihirli ışıkların altında birbirlerine sarılmış dans ederken kendilerini çok iyi hisseden bu, geçici olarak şanslı, zedelenmemmiş küçük çocukları izlerken onlardan nefret ettim çünkü henüz bende olmayan bir şeye sahiptiler ve kendi kendime sürekli "bir gün ben de sizin kadar mutlu olacağım göreceksiniz" diyordum.
Sonra bir ses duydum arkamda.
"Hey ne yapıyorsun!"
Elinde bir el feneri ile yaşlı bir adam duruyordu karşımda. Kafası bir kurbağa kafasını andırıyordu.
"Dansı izliyorum."
El fenerini burnunun altına kaldırdı. Gözleri iri ve yuvarlaktı, ay ışığında bir kedi gözleri gibi parlıyordu.
"defol git buradan!"
El fenerini üstümde gezdirdi.
"Kimsin sen" diye sordum
"gece bekçisiyim. polis çağırmadan burdan defol!"
"Neden? mezunların balosu bu ve ben mezunlardan biriyim."
El fenerini yüzüme tuttu. Orkestra "koyu mor" adlı parçayı çalıyordu.
"S..tir!" dedi. "en az yirmi iki yaşındasın sen!"
"yıllıkta resmim var, 1939 mezunu, henry chinaski* (bukowski gerçek ismi olan "charles" ve soy ismi olan "bukowski" yi birleştirerek "chinaski" diye takma isimle kendini adlandırdı bu romanda)"
"neden dans edenlerin arasında değilsin?"
"boş ver. eve gidiyorum."
"öyle yap"
Uzaklaştım. Yürüyordum. El fenerinin ışığı yolumu aydınlattı, beni izliyordu. Kampüsü terk ettim. Sıcak ve hoş bir akşamdı, hatta biraz fazla sıcak. Bir kaç ateş böceği gördüğümü sandım ama emin olamadım. * *
(bkz: charles bukowski)
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar