bugün

the village

beklediğimi alamadığım film.

peki tam olarak neler beklemiştim? "ormanda pusuda yatan tekinsiz yaratıklar" konusu ilk başta oldukça sıkıcı bir 108 dk geçireceğim hissini uyandırmıştı. ama filme bir şans verip biletimi aldım ve izlemeye başladım. yanımdaki "bak kesin şu şunu öldürücek, kesin bu şu çıkıcak" muhabbetindeki sevgili insanları saymazsam bu şansı iyi ki de vermiştim. çünkü beklediğim gibi gitmesini tahmin ettiğim herşey aksi yöne gitti ve filmin rengi yarısını biraz geçtikten sonra değişiverdi.

oldukça güzel bir renkti bu, herşey ayarındaydı. gerek görüntüler gerek kamera açıları gerek oyuncular. filmin verdiği mesajlar da oldukça yerindeydi. asıl konu; "nerde çokluk orda bokluk" olayından kaçmak isteyen bi takım insanın yalanlar üzerine kurulu dürüst ve gizli dünyasıydı.

bu filme gittiğimde neler değişti? adrien brody bir fanatik daha kazandı, night shyamalan ilgimi çekmeye başladı, değişik bir tecrübe oldu, yer yer de gerildim desem yalan olmaz. eklemeden edemeyeceğim ki joaquin phoenix bu filmde çok ilginç bi konumdaydı bana göre. zaten rolü gereği "sus pus takılan sessiz genç" modelindeydi, üstüne bir de filmin yarısı gelmeden komaya girdi. yani kısacası uzun süre göremedik kendisini, ama gördüğümüz anlarda da gözleriyle konuştu resmen. bu açıdan da takdir ettim onu. kendisine verilen en kısa zamanda en iyi işi yapmış.

bence bir yerden edinin ve izleyin.