bugün
- fethullah gülen öldü mü sorunsalı14
- magicovento24
- carlo ancelotti8
- jose mourinho nun fenerbahçe ye transferi19
- 2 haziran 2024 küçükçekmece de çöken bina9
- albay kemal13
- icardi190511
- anın görüntüsü10
- artık yazmayacağım8
- kılıçdaroğlu'nun kuracağı partiye isim önerileri16
- albay kemal'in yazdıklarıni okumamak9
- jose mourinho53
- erkekler ne işe yarar8
- iq seviyesi yükseldikçe tanrı inancının azalması9
- siyasal islamcıların aslında kötü olmaması18
- ateistlerin zeka seviyesi düşüktür18
- en çok sevişmek istediğin kimse11
- 1 haziran 2024 borussia dortmund real madrid maçı25
- arda güler10
- insanı zengin hissettiren şeyler8
- nihavend longa20
- true nickli yazar8
- bir erkeğe nasıl aşık oldunuz10
- en objektif siyasi parti9
- sokak kedilerine örgütlü saldırı başlayacağı gün9
- türkiye akp lidir akp'li kalacaktır13
- kadir mısıroğlu'na bir söz bırak14
- kizil kara14
- kadir mısırlıoğlu seven mhp'li sorunsalı15
- 1 metre 55 santim balonu ağzına alan kız12
- eskorta 220 bin lira gönderen adam9
- barbara palvin'in aldatılması15
- tecavüz ettiği kızlarını müge anlı da arayan baba18
- magicovento cesurluğu17
- aşkım kapışmak8
- erdoğan'ın mülteci sevdası19
- enes kanter'in cemaate 110 milyon dolar vermesi27
- beli açıp kot şort giymek10
- ahmet uğurlu10
- sözlüğün en güzel kızından aldığım iltifat11
- ağızdan çiş kokusu gelmesi15
- sağlık bakanının suriyeli rakamları12
- fenerbahçe seneye sistemi yenebilecek mi13
- galatasaray'ın en son kırmızı kart gördüğü derbi10
- dinci zekası8
- cennette ergenliğe yeni giren eşleriniz olacak10
- ben 76 yaşındayım beni tahrik ediyorsun15
- avrupalılar niye mülteci istemiyor sorunsalı10
seçime giden türkiye'yi absürt bir hikayeyle anlatan, bugün yayımlanmış bir yazı: http://www.haber10.com/makale/38742/#.UxZGOz9_uJQ
--spoiler--
Evdeki kanepede ceset gibi yatıyorum. Zihnim çok yorgun. Karşımdaki televizyonda bir haber bülteni açık. Televizyonun sesine caddeden geçen seçim otobüslerinin şarkılı türkülü gürültüsü de ekleniyor. Kumanda uzakta. Ne kalkıp televizyonu kapatabiliyorum ne de pencereyi örtebiliyorum. Sonra eziyete dönüşen sesler sis gibi dağılmaya, giderek anlamsız bir hal almaya başlıyor. Hissizleşiyorum. Bilincim yavaşça kapanıyor. Uykuyla uyanıklık halindeyim. Halüsinasyon görmeye başlıyorum:
Saray gibi bir yerdeyim... Ortada devasa bir masa ve masanın üstünde devasa bir sandık var. O masanın etrafındaki sandalyelerde de birçok tanınmış ismin oturduğunu fark ediyorum. içerideki herkes kendi aleminde. Varlığımı pek umursamıyorlar. Aralarında öylece dolanırken yakınından geçtiğim kişilerin konuşmalarını parça parça işitiyorum:
(Gülen, Hz. Azraille yan yana oturuyor. Görüntü ürkütücü olduğundan yanlarında fazla duramıyorum.)
GÜLEN: Ben Cebrail (as)ı çok severim; aşık gibi, burnumun kemikleri sızlar. Hiç görmediğim, tanımadığım bir melek bu. O bir parti kursa ben ona diyeceğim ki, sen bir parti kurdun ama ben seni desteklemiyeceğim.
(Sarıgül, çaresiz görünüyor. Karşısındakileri haşlıyor sürekli.)
SARIGÜL: Ben şahsen buraya gelmişim, bir Sarıgül olarak gelmişim. Mustafa Sarıgül burada ve siz heyecanlanmıyorsunuz bile!
(Öyle öfkeli ki, yanından geçerken sebepsiz yere alnıma doğru bir yumruk sallıyor. Ama hamdolsun teğet geçiyor.)
SARIGÜL: Teneke gibi durma, ya alkışla ya da kaybol!
(Oradan da uzaklaşıp başbakanın bulunduğu tarafa geçiyorum. Başbakan, arkasını dönmüş ve kısık sesle telefonla konuşuyor. Fakat ahizeyi açık unutmuş. Telefonun diğer ucundaki ses olduğu gibi işitiliyor.)
BAŞBAKAN: Alo Bilal, şeyleri şey yapsana.
BiLAL: Bir daha söyler misin babacığım?
BAŞBAKAN: Şeyleri diyorum, şey ediver.
BiLAL: Ha?!
YAVER: Yorulmuşsunuzdur efendim, biraz dinlenin.
PARALEL OTURANLARDAN BiRi: Yalnız öyle böyle değil, iyi dinledik.
SAĞIR BiR iHTiYAR: insanları dinle mi aldatmışlar?
RiZELi GiBi KONUŞAN BiR AMERiKALI: Biylerr! iğrienç planlarimiz sonüç veriyir. Terslileri devrreye sokarak ne kadar pis adamlerr olduğumuzu gö (Sözünü keserler.)
BiR VATANDAŞ: Ne diyor lan bu?
iKi VATANDAŞ: Senin yüzün neden karanlık dostum? Ağzınla değil de sallayıp durduğun o elindeki yüzüğünle konuşuyor gibisin.
ÜÇ VATANDAŞ: Ya anlasanıza işte, tıpkı kurbağa olayındaki gibi!
BÜLENT ERSOY: Biraz durun, durun biraz!
EMRE USLU: Hahahaha! Hayır.
GÜL: insan gerçekten hayret ediyor.
KILIÇDAROĞLU: Bu şehrin trafik sorununu çözemediler. Ama Sarıgül (Bir müddet düşünür.)
DUYARLI VATANDAŞ: Lütfen ama her kafadan bir ses çıkmasın!
BAHÇELi: (Elindeki hesap makinesiyle ayağa fırlayarak.) Kırk yapar!!!
KILIÇDAROĞLU: ... 5 yıl içinde istanbulun trafik sorununu çözecek!
KADiR TOPBAŞ: Anlayamadım?
KAVRAYIŞ AiLESi: Anlayamazsınız.
SEZEN AKSU: Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz.
EROL BÜYÜKBURÇ: Saksı değilim ben!
ÇiLLER: Türkiye gibi bir ülkeyi bu tür halüsinasyan, bu tür hayali girişimlerle halisülolo, halisiyu, halüs ee halüsyo, halisülale bunu söylemekte, Türkçesini ifade etmekte sıkıntı çekiyorum.
(O sırada içeriye kalabalık bir artist grubu girer.)
iLBER ORTAYLI: Görüyorum ki aramıza yeni cahiller katılmış.
(Artist grubundakiler oradaki bütün kalabalığı bastıracak şekilde tek tek oyunculuk sergilemeye başlar.)
DENiZ ÇAKIR: Herkes oy verdi, bir ben kaldım yani?
SELiM BAYRAKTAR: Hangisine vereceksin be canım?
BUĞRA GÜLSOY: Kaç milyon, yetmiş?
iREM SAK: Çok bir şey değişmez öyle.
SELMA ERGEÇ: Bir oyla mı değişecek yani her şey?
MELTEM CUMBUL: Bir oyla mı değişecek her şey?
HARUN TEKiN: Bir oy da eksik oluversin canım!
OKAN ÇABALAR: Bir oy?
CANAN ERGÜDER: Bir oy.
SEDA BAKAN: Bir oy.
KORAY CANDEMiR: Sadece bir oy
GÜVEN KIRAÇ: Minicik bir oy.
CEYDA DÜVENCi: Küçücük bir oy.
DOLUNAY SOYSERT: Oy senin sesin.
KENAN ECE: Oy ver.
RIZA KOCAOĞLU: Oy ver.
SARP AKKAYA: Lütfen oy ver.
MEHMET GÜNSUR: Oy ver... Bir oy, bir oydur.
MUSTAFA TOPALOĞLU: Oy oy Emine; nedir bu güzellikler, nedir bu güzellikler?
Sonra sesler ve görüntüler yavaşça dağılıyor ve kendime gelmeye başlıyorum. Son olarak görebildiğim kadarıyla da uzaylılar oradaki herkesi kaçırıyor. Fakat geride bir tek Mustafa Topaloğlunu bırakıyorlar. Ve o da masadaki sandığı zar zor bir kamyonetin arkasına yükleyerek oradan hızla uzaklaşıyor. Yoldan geçen biriyse yere uzanarak o kamyoneti kafasıyla durdurmaya çalışırken feci şekilde can veriyor.
Yattığım kanepeden doğrulurken belimin tutulduğunu anlıyorum. Pencereyi örtememiştim. Açıkta olan yerlerime soğuk yemiş olmalıyım. Ve aradan uzun bir süre geçmiş ki hava kararmış. Televizyondaki haberler bitmiş, yerine de Şefkat Tepe adındaki dizi başlamış. O an anladım ki, cereyanda kalan yerim aslında beynimmiş. Belim değil, aklım tutulmuş.
DiPNOT: itiraf etmeliyiz ki bu ülke seçim öncesi çok acayip oluyor. Gelişmeleri takip edenler yazdığım diyalogların tamamen hayal ürünü olmadığını görecektir. Aslında ben sadece bir takım alıntılar yaptım ve onları montajladım!
--spoiler--
--spoiler--
Evdeki kanepede ceset gibi yatıyorum. Zihnim çok yorgun. Karşımdaki televizyonda bir haber bülteni açık. Televizyonun sesine caddeden geçen seçim otobüslerinin şarkılı türkülü gürültüsü de ekleniyor. Kumanda uzakta. Ne kalkıp televizyonu kapatabiliyorum ne de pencereyi örtebiliyorum. Sonra eziyete dönüşen sesler sis gibi dağılmaya, giderek anlamsız bir hal almaya başlıyor. Hissizleşiyorum. Bilincim yavaşça kapanıyor. Uykuyla uyanıklık halindeyim. Halüsinasyon görmeye başlıyorum:
Saray gibi bir yerdeyim... Ortada devasa bir masa ve masanın üstünde devasa bir sandık var. O masanın etrafındaki sandalyelerde de birçok tanınmış ismin oturduğunu fark ediyorum. içerideki herkes kendi aleminde. Varlığımı pek umursamıyorlar. Aralarında öylece dolanırken yakınından geçtiğim kişilerin konuşmalarını parça parça işitiyorum:
(Gülen, Hz. Azraille yan yana oturuyor. Görüntü ürkütücü olduğundan yanlarında fazla duramıyorum.)
GÜLEN: Ben Cebrail (as)ı çok severim; aşık gibi, burnumun kemikleri sızlar. Hiç görmediğim, tanımadığım bir melek bu. O bir parti kursa ben ona diyeceğim ki, sen bir parti kurdun ama ben seni desteklemiyeceğim.
(Sarıgül, çaresiz görünüyor. Karşısındakileri haşlıyor sürekli.)
SARIGÜL: Ben şahsen buraya gelmişim, bir Sarıgül olarak gelmişim. Mustafa Sarıgül burada ve siz heyecanlanmıyorsunuz bile!
(Öyle öfkeli ki, yanından geçerken sebepsiz yere alnıma doğru bir yumruk sallıyor. Ama hamdolsun teğet geçiyor.)
SARIGÜL: Teneke gibi durma, ya alkışla ya da kaybol!
(Oradan da uzaklaşıp başbakanın bulunduğu tarafa geçiyorum. Başbakan, arkasını dönmüş ve kısık sesle telefonla konuşuyor. Fakat ahizeyi açık unutmuş. Telefonun diğer ucundaki ses olduğu gibi işitiliyor.)
BAŞBAKAN: Alo Bilal, şeyleri şey yapsana.
BiLAL: Bir daha söyler misin babacığım?
BAŞBAKAN: Şeyleri diyorum, şey ediver.
BiLAL: Ha?!
YAVER: Yorulmuşsunuzdur efendim, biraz dinlenin.
PARALEL OTURANLARDAN BiRi: Yalnız öyle böyle değil, iyi dinledik.
SAĞIR BiR iHTiYAR: insanları dinle mi aldatmışlar?
RiZELi GiBi KONUŞAN BiR AMERiKALI: Biylerr! iğrienç planlarimiz sonüç veriyir. Terslileri devrreye sokarak ne kadar pis adamlerr olduğumuzu gö (Sözünü keserler.)
BiR VATANDAŞ: Ne diyor lan bu?
iKi VATANDAŞ: Senin yüzün neden karanlık dostum? Ağzınla değil de sallayıp durduğun o elindeki yüzüğünle konuşuyor gibisin.
ÜÇ VATANDAŞ: Ya anlasanıza işte, tıpkı kurbağa olayındaki gibi!
BÜLENT ERSOY: Biraz durun, durun biraz!
EMRE USLU: Hahahaha! Hayır.
GÜL: insan gerçekten hayret ediyor.
KILIÇDAROĞLU: Bu şehrin trafik sorununu çözemediler. Ama Sarıgül (Bir müddet düşünür.)
DUYARLI VATANDAŞ: Lütfen ama her kafadan bir ses çıkmasın!
BAHÇELi: (Elindeki hesap makinesiyle ayağa fırlayarak.) Kırk yapar!!!
KILIÇDAROĞLU: ... 5 yıl içinde istanbulun trafik sorununu çözecek!
KADiR TOPBAŞ: Anlayamadım?
KAVRAYIŞ AiLESi: Anlayamazsınız.
SEZEN AKSU: Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz.
EROL BÜYÜKBURÇ: Saksı değilim ben!
ÇiLLER: Türkiye gibi bir ülkeyi bu tür halüsinasyan, bu tür hayali girişimlerle halisülolo, halisiyu, halüs ee halüsyo, halisülale bunu söylemekte, Türkçesini ifade etmekte sıkıntı çekiyorum.
(O sırada içeriye kalabalık bir artist grubu girer.)
iLBER ORTAYLI: Görüyorum ki aramıza yeni cahiller katılmış.
(Artist grubundakiler oradaki bütün kalabalığı bastıracak şekilde tek tek oyunculuk sergilemeye başlar.)
DENiZ ÇAKIR: Herkes oy verdi, bir ben kaldım yani?
SELiM BAYRAKTAR: Hangisine vereceksin be canım?
BUĞRA GÜLSOY: Kaç milyon, yetmiş?
iREM SAK: Çok bir şey değişmez öyle.
SELMA ERGEÇ: Bir oyla mı değişecek yani her şey?
MELTEM CUMBUL: Bir oyla mı değişecek her şey?
HARUN TEKiN: Bir oy da eksik oluversin canım!
OKAN ÇABALAR: Bir oy?
CANAN ERGÜDER: Bir oy.
SEDA BAKAN: Bir oy.
KORAY CANDEMiR: Sadece bir oy
GÜVEN KIRAÇ: Minicik bir oy.
CEYDA DÜVENCi: Küçücük bir oy.
DOLUNAY SOYSERT: Oy senin sesin.
KENAN ECE: Oy ver.
RIZA KOCAOĞLU: Oy ver.
SARP AKKAYA: Lütfen oy ver.
MEHMET GÜNSUR: Oy ver... Bir oy, bir oydur.
MUSTAFA TOPALOĞLU: Oy oy Emine; nedir bu güzellikler, nedir bu güzellikler?
Sonra sesler ve görüntüler yavaşça dağılıyor ve kendime gelmeye başlıyorum. Son olarak görebildiğim kadarıyla da uzaylılar oradaki herkesi kaçırıyor. Fakat geride bir tek Mustafa Topaloğlunu bırakıyorlar. Ve o da masadaki sandığı zar zor bir kamyonetin arkasına yükleyerek oradan hızla uzaklaşıyor. Yoldan geçen biriyse yere uzanarak o kamyoneti kafasıyla durdurmaya çalışırken feci şekilde can veriyor.
Yattığım kanepeden doğrulurken belimin tutulduğunu anlıyorum. Pencereyi örtememiştim. Açıkta olan yerlerime soğuk yemiş olmalıyım. Ve aradan uzun bir süre geçmiş ki hava kararmış. Televizyondaki haberler bitmiş, yerine de Şefkat Tepe adındaki dizi başlamış. O an anladım ki, cereyanda kalan yerim aslında beynimmiş. Belim değil, aklım tutulmuş.
DiPNOT: itiraf etmeliyiz ki bu ülke seçim öncesi çok acayip oluyor. Gelişmeleri takip edenler yazdığım diyalogların tamamen hayal ürünü olmadığını görecektir. Aslında ben sadece bir takım alıntılar yaptım ve onları montajladım!
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar