bugün

yabancı

YABANCI

"Mezarımı kazın bayıra düze
Yönünü çevirin sıladan yüze"
Yozgat Türküsü (Nida Tüfekçi)

Dalgın dalgın dışarıyı izliyordu. Arabanın camını hafif aralamış, nazlı yağan yağmura sigarasının dumanıyla eşlik ediyordu. Her zaman dinlediği radyo kanalını ayarladı, sevdiği bir türkü tesadüf edince başka bir âleme gitti. Şoför kendi halinde, o kendi halinde, dünya kendi halinde gidiyordu. Birden iliklerine kadar titrediğini hissetti. Tüm dünya kapkaranlık göründü gözüne. Sigarasını daha bir sıkı tutar oldu, gözleri boşluğa düştü. Birkaç yıldır yaşadığı şehrin kabristanını ilk defa gördü ve ilk defa bir mezarlık ona bu kadar ürkütücü geldi. Burası her zaman görüp bildiği mezarlık gibi değildi, kasvetli havası içini kararttı. Radyoyu kapattı, içinden dua okudu. Bir dua da kendisi için :
"Allah'ım mezarım bu şehirde olmasın"
Şöyle bir yokladı kendini. Neden ürktüğünü sordu kendine, cevabı gecikmedi: "Buraya ait değilsin, sen bir yabancısın"

***

"Gezsem de dünyanın dört bucağını
illa ki gözüme yine boş gelir"
Çorum Türküsü (Aşık Haşimi)

Eve girer girmez her zaman yaptığı gibi ocağın üstüne demliği koyup altını yaktı. Şu milyonluk şehirde en sevdiği yer, kendi payına düşen tek odalı eviydi. Mutfağa şöyle bir göz gezdirdi. Ne bulaşıkları yıkamayı göze aldı ne de yemek yapıp yeni bulaşık çıkarmayı. Aslında çok da acıkmadığına inanmak istedi. Çayını demleyip masasına aldı. Masa lambasını açtı, perdeleri kapadı, kalemini kâğıdını hazırladı. Yeni aldığı kitaplara şöyle bir göz gezdirdi. Bedeni ne kadar dinçse ruhunun bir o kadar yorgun olduğunu hissetti. Ne bir şeyler okuyacak ne de yazacak hâli vardı. Kanepeye geçip uzandı, bir sigara yaktı. Bir sigara daha, bir sigara daha...Küllük dolunca vaktin bir hayli ilerlediğini anladı. Kanepeden doğruldu, gece yarılarını, sabahın ilk saatlerini, akşamüstlerini büyük bir keyifle karşılar, âdeta özel törenlere dönüştürürdü. Okuyup yazmasa da kendi kendisiyle sohbet edebilmek için açık gökyüzünün altına, şehrin gecesine ve ıssızlığına ihtiyacı vardı. Evden dışarı çıkıp hiç saate bakmadan boş sokaklarda gezinmek istedi. Elini kapıya attı, birden çivilenmiş gibi kaldı oracıkta.

Nereye gidecekti? Bu şehirde O'na ait hiçbir mekân yoktu. Ne ona âşina bir sokak, ne kendisini tanıyan bir kaldırım, ne de onun tanıdığı bir sokak lambası...Anladı ki bu şehrin gecesinde gezinmek O'nu ruhunun sokaklarına götürmeyecekti. Kapıyı kapadı, kendi kendine fısıldadı : "Buraya ait değilsin, sen bir yabancısın"

***

"Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk var söyle"
Keskin Türküsü (Hacı Taşan)

Ayakta durmakta zorluk çekiyordu. iş arkadaşları bir arabayla getirip evine bırakmışlardı. Güçlükle üzerini değiştirip yatağa uzandı. içinde sanki bir daha doğrulamayacakmış gibi bir his vardı. Tek odalı evin her zamanki gibi perdeleri kapalıydı. Son bir gayretle müzik açabildi. Yatağına geri dönerken küllüğünü aldı, sigarasını çakmağını başucuna koydu. Yemek işini nasıl olsa hallederdi de ah bir bardak çay verecek birisi olsaydı. Başını yastığına koydu, battaniyesini üzerine doğru aldı, henüz karnı çok acıkmamışken fırsat bilip bir sigara yaktı. Dışarıda güzel bir bahar havası vardı, içeride akşamdan kalma küllüğün kesif kokusu. Şimdi ne yapacağını düşündü, düşünürken kendinden geçip uyuyakaldı. Battaniyesi açıldı üzerinden, yıldız gölgeleri gelip örttü üstünü; yıldızlar açıldı şafak kızıllığı... Sabahın ilk saatlerinde kuşların sesiyle birlikte uykusundan uyandı. Mide bulantısı yüzünden bir önceki günden beri tek bir lokma yiyememişti. Doğrulmak istedi, doğrulamadı. Seslenmek istedi, sesi çıkmadı. Sonra kendi kendine gülümsedi, kime seslenecekti ki? Değil evde, bu şehirde seslenebileceği kimse yoktu ki! Battaniyeyi tekrar üzerine aldı, alıştığı şeyi tekrarladı kendi kendine : "Buraya ait değilsin, sen bir yabancısın"
***
"Bayram gelmiş neyime
Kan damlar yüreğime"
Urfa Türküsü

Mesai bitiminde iş yerindeki arkadaşlarıyla dokuz gün sonra görüşmek üzere vedalaştı. Herkes gelen bayram için memleketlerine gidecekti, aynı odada çalıştığı bir arkadaşıyla O, bayram sonrası bitmiş olması gereken işleri yapabilmek için memleketlerine gidemeyeceklerdi. iş yerinden çıktı, kalabalığa karıştı. Sokaklar gelen bayramın getirdiği telaşla oradan oraya koşturan insanlarla doluydu. Kalabalığın ortasında durdu, ne tarafa gideceğine dair hiçbir fikri yoktu. Ne fark eder ki diye geçirdi içinden. Diğer taraflara nispeten daha sakin tarafa doğru aheste aheste yürümeye başladı. Ne bayramlık aldı kendine, ne de komşu çocukları için şeker... Küçük bir lokantada yemek yedikten sonra eve gitti. Günün birinde böyle bir arife günü geçireceğini hiç tahmin etmemişti şimdiye kadar, fena halde hazırlıksız yakalanmıştı. Düşünmemeye çalışıyordu, televizyonu açtı, kanalları gezinmesiyle kapatması bir oldu. Nasıl olsa ertesi gün bayram, ilk gün çalışacak değiliz ya diyerek bir kitap aldı masanın üzerinden. Uzun süre olmuştu kitabı alalı ama henüz okumak için fırsat bulamamıştı. Bundan iyi fırsat olmaz diyerek kitabın içine daldı. Sabaha karşı gözleri yorulmuştu artık, çayı bitmiş, uykusu gelmişti. Kanepeye geçip öylece uzandı. Ertesi gün öğlene doğru gözlerini açtı, apartmandan gelen gidenlerin sesi geliyordu. Aklına sevdiği bir hocasının bir kitabında yazdığı “insan bir bayram sabahı uyandığında nerede olmak isterse, oralıdır.” sözleri geldi. Battaniyeyi kafasına geçirip içinden fısıldadı: "Buraya ait değilsin, sen bir yabancısın"

Hadi peşimden gel dese birisi
Sorgusuz sualsiz gidecek gibiyim
Elim ayağım yalana batmış sanki
Yalnızca ruhumla gerçek gibiyim