bugün

thom yorke

90'lı yılların rock şarkıcıları arasında Thom Yorke kadar özgün ve kalıcı olma başarısını onun kadar kısa sürede yakalayan az bulunur. Etkileyici, duygusal sesi ve yaratıcı müzik tarzı ile Thom Yorke aynı zamanda rock müziğin meydan okumayı seven, tahmin edilmesi güç topluluğu, yüzyılın en büyük müzik olaylarından Radiohead'in de lokomotifi.

7 Ekim 1968'de ingiltere'nin Wellingborough şehrinde dünyaya gelen Yorke'un sol gözü felçliydi ve açılamıyordu. Thom Yorke, kendi ifadesiyle baştan savma yapıldığı için geçirdiği beş ameliyatın ardından 6 yaşında ışıkla tanışan gözü son girişimde neredeyse tamamen kaybedilecekti. Bir yıl kadar bir süre göz bandı takarak görme yeteneğini hasta gözünde az da olsa geri kazandı. Ama göz kapağı düşüklüğü ile kazandığı farklı yüz görüntüsü bir hatıra olarak kaldı. Ailece yerleştikleri yerlerde babasının ticaret işleri nedeniyle fazla kalamıyorlardı, yüzündeki kusurun da tabloya eklemesiyle arkadaş edinmek onun için güç bir hal almıştı. Yalnızlığa itilmiş bir çocukluk geçirdi, belki de şarkılarında dile getirdiği duygusallık bir başına geçirdiği yıllardan kalmaydı.

Yedi yaşındayken armağan edilen gitar sayesinde müzik ile yakınlaştı. Thom Yorke'un televizyonda izlediği bir Brian May gösterisinin ardından kendisine böyle bir hediye gelmişti. ilk şarkısı "Mantar Bulut" nükleer patlamayı tanımlıyordu. Thom Yorke ilk gençlik yıllarında Elvis Costello, Queen ve Beatles dinlemeyi seviyordu. On yaşındayken ailesi nihayet Oxford'a yerleştiğinde Thom muhitteki bir erkek okuluna yazıldı. Radiohead'in müstakbel gitaristi Ed O'Brien ve basçısı Colin Greenwood ile bu okulda tanıştı. O yıllarda 80'lerin Smiths, R.E.M., Cure gibi yenilikçi topluluklarını da yeni yeni tanımaya başlıyordu. Üç arkadaşın başlangıçtaki davul makinesinin yerine arkadaşları Phil Selway'i kadroya dahil etmeleri ve Greenwood'un pek çok müzik aleti çalabilen kardeşi Jonny'yi yanlarına almalarıyla dünyaca ünlü Radiohead'in tohumları da burada atılmış olacaktı.

Topluğun ilk ismi "On a Friday" idi, "Bir Cuma Günü". Zira ders programları nedeniyle provalarını sadece Cuma günleri yapabiliyorlardı. ilerleyen yıllarda topluluk üyeleri farklı üniversitelerde okuyacak olsalar da birbirlerinde kopmayacaklardı. Thom Yorke o yıllarda gitar çalıyor ve şarkı söylüyordu; bir yandan da söz yazma becerisi gelişiyordu. 1987'de kız arkadaşıyla geçirdiği bir trafik kazası Yorke'ta derin izler bıraktı. Kendisi kazayı yara almadan atlattı ama kız arkadaşı beyin sarsıntısı geçirdi. Yorke'ta ortaya çıkan araba korkusu daha sonraki yıllarda "Airbag", "Killer Cars" ve "Stupid Car" gibi Radiohead şarkılarında hissedilebilecekti.

Üniversitede güzel sanatlar ve ingilizce eğitimi alan Yorke bir yandan gece kulüplerinde DJ'lik yapıyordu. "Headless Chickens" ve bir tekno grubu olan "Flickernoise" ile beraber çaldığı da oluyordu. Bir süre sonra bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde hademe olarak çalışmaya başladı. ikinci yılında bilgisayarlarla tanıştı ve adeta büyülendi. 1994'ten beri albüm kapaklarını yıllarca birlikte hazırlayacağı sanatçı Stanley Donwood ile de bu yıllarda tanıştı. ikili 2001 yılındaki Grammy gecesinde En iyi Albüm Kapağı ödülünü alacaktı.

Müzisyenler büyüdükçe müzikleri gibi isimleri de değişti; 1991'de üniversitelerinde mezun olurlarken "On A Friday" yeniden şekillendi, "Talking Heads"in "True Stories" albümündeki bir şarkının adından esinlenerek Radiohead ismiyle yollarına devam edeceklerdi. Thom Yorke o sıralar takım elbise pazarlamacılığı yapıyordu. 1991'in sonunda Parlophone ile anlaşan topluluk "Drill" isimli çalışması ile uzun yolundaki ilk adımını atacaktı. Pek ses getirmeyen bu ilk girişimin ardından "Pablo Honey" albümü de orta halli bir ilgi görecekken MTV yayınlarının da yadsınamaz katkısı ile "Creep" parçası çok geçmeden olağanüstü bir ilgi görerek tüm dikkatleri bu yeni ve yetenekli müzisyenlere yöneltti. "Creep" aslen Exeter Üniversitesi öğrenci kulüplerinden "Lemon Grove"un tuvaletlerinde yazılmıştı.

1995'te "The Bends" geldi. Bu albümün "Radiohead"ın bugününü önceden haber veren bir çalışma olduğu pek çok eleştirmence dile getirilen bir görüş. Albümde yalnızlık, umut, boşverip bir köşeye çekilme duyguları derinlemesine işleniyor ve dinleyiciler belirgin bir şekilde yansıtılıyor. Bu albümle birlikte 1997'de çıkan, bazı dergilerce "tüm zamanların en iyi albümü" gibi iddialı sıfatlara sahip olan "OK Computer" ile geniş kitlelerce tanındılar ve yeni çalışmaları dünyanın dört bir yanında sabırsızlıkla beklenen bir topluluk oldular. Öyle ki, bir sonraki çalışmaları "Kid A" klip ya da 45'lik ile kendisini hatırlatmasına gerek kalmadan listelerde 1 numaraya yükseldi. Bu albümle birlikte Radiohead'in müziğinde alışılagelmiş çalgıların ağırlığı azalırken elektronik destekler iyiden iyiye hissedilir olacaktı.

Radiohead öncelikli uğraşı olsa da Yorke başka toplulukların çalışmalarına konuk olmak için zaman ayırabildi. Drugstore'un "White Magic for Lovers" albümündeki "El President", Pink Floyd'un ölümsüz parçası "Wish You Were Here"a Sparklehorse'un getirdiği yorum, "UNKLE"ın "Rabbit in Your Headlights", Björk'ün "Karanlıkta Dans" filmi müzikleri arasındaki "I've Seen It All" parçası, PJ Harvey'in "Stories from the Cities" albümündeki etkileyici parça "This Mess We're In" bu ortak çalışmalardan bazıları. 1998 tarihli "Velvet Goldmine" filminin müzikleri arasında yer alan "2HB", "Ladytron" ve "Bitter-Sweet" parçalarında da dinleyebileceğimiz Yorke'un 2006 Temmuz'unda bir de solo albüm sürprizi oldu.

Radiohead'ın internet sitesindeki günlükte haberi sevenleriyle paylaşmasından 2 ay sonra "The Eraser", uzun zamandır Radiohead ile çalışan yapımcı Nigel Godrich'in de katkılarıyla müzikseverlere ulaştı. Yorke "The Eraser" ile ilgili yaptığı açıklamalarda albümü Radiohead üyelerinin de onayıyla yaptığını, Radiohead'in dağılacağı yolundaki dedikoduların asılsız, şüphelerin yersiz olduğunu belirtti. "Solo" sözcüğünden rahatsızlık duyduğunu da söyleyen Yorke'un bu Radiohead onaylı albümü saygın Mercury müzik ödüllerinde de adaylık elde etti.

Çevreci örgütler için çalışmalar yürüten Thom Yorke aynı zamanda bir etyemez. Thom Yorke'un, albümlerinin çıkmasının ardından Radiohead parçalarını bir daha dinlemediğini de eklemek gerekiyor. "Şarkıları dinlemekten korkuyorum. Yeni bir şeye başlayıp eskileri unutmayı tercih ediyorum" diyor Yorke...*