bugün

şivan perwer

Sesin gucu, yazının vurgusundan daha yoğundur. Bunda asıl pay, sesin doğası gereği dolaşıma sokulması ile beraber asla geri dönüşü olmayan, tehlikeli bir üretim riskini alabilmesidir. Baskılanabilmesinin imkansızlığı, sesi yazıdan daha guclu kılabilmemiz için diğer bir nedendir. Ses kısıtlanabilir, susma ile yontulabilir ama asla tamamıyla yok edilemez. Belki bu içeriğinden dolayı incil de sesle tanrı aynı eşitlikte ele alınabilmektedir.

Sesin asıl gucu, zizek in buyuk oteki olarak tanımladığı iktidarı yıkabilecek kadar kuvvetli bir silah olabilmesindendir. Ses bu yanıyla buyuk otekiye iletilebilecek mesajları gucluce taşıyan bir simgeler dizgisidir. Metafora dönüşmesiyle beraber algısal alanı darmadağın edecek çıkışı sağlayabilir.

Sesin etkisel kullanımı için en iyi örnek şivan perwer dir. Sivan ı asıl ''guclu '' kılan ne sanatsal yetkinliği nede ses rengidir. O bunların çokça farkında olarak daha zor alandaki hareketi ile farklılaşan bir sanatcıdır. O nun asıl gucu, buyuk ötekinin dunyasına ulaşabilmesindendir. Buyuk ötekinin dunyasına sokulma anıdır. Bu anı şivan ın dilinde takip ettikçe, onun gucunun keşfine varabiliriz...

'' ilk defa Ankara da duzenlenen bir gecede sahne aldım. Aslında programda ben yoktum. Doğu ve Guneydoğulu milletvekillerinin de izlediği bu gecede, sahne alan sanatcılar kürtce parcaları türkçe söylüyorlar, sonunda da bir iki lo, lo ekleyerek bitiriyorlardı. O sanatcıların lo, lo ları bile delice bir alkış tufanına boğuluyordu. Arkadaşların tertip komitesine baskıları sonucu gece sonunda sahneye cıktım. Herkesin kim bu diyerek üstün köru bakışlarını gayet acıkca gözlemleyebiliyordum. Sazımın akordunu yaptıktan sonra, etrafta yoğunlaşan gürültüye aldanmadan Xezalı söylemeye başladım..Sahneden Xezal dememle beraber tümden bir sessizlik salona hakim oldu. Xezal ı yılların baskısından kurtararak, fırat suyunda yıkadım, bercelan yaylasına götürdüm oradan munzura sundum..Dağları aşırıyordum, nehirlerde yıkıyordum, yaylalarda dinlendiriyordum ardından soluklandırıp dengbejlere söyletiyordum.. Çobanların kavallarına akıtarak, yuzlerce yıllık sığınağından çıkararak tumden halkıma tanıtıyordum.... En sonunda ağrı dagının tepesine kondurdum, o nun yeri orasıydı. Turküyü bitirmemle beraber salona guvenlik guclerinin dolaşması bir oldu. Arkadaşlar adeta bedenlerini siper yaparak beni korumaya almışlardı. Silah sesleri ve kurşunlar altında beni kaçırmayı başardılar. O gecenin bedeli üç arkadaşı kayıp etmemiz oldu''

Sivan tamda bu anın sihiri ile anlamdırılabilir.. Bu an buyuk öteki' nin kabullenmediği, yok saydığı daha da sarsıcı olarak yasakladığı '' ses '' imgesinin, kendi merkezi alanında aniden, keskince canlandırılmasıdır.. Bu canlandırma anında yuzlerce yıllık bir turku' nun secilmesi ise tarihsel zenginlikle beraber, dilin köklü gecmişini hatırlatmak için başarılı bir karardır.

Sivan ın, yapılandırıcı ilkeyi sarstığı bu an asla geri dönüşü olamayacak kadar çıkmazdır. Ses bir metafor olarak buyuk oteki nin dunyasına ulaşmayı başarmıştır. Hatta üç olunun varlığı, sesteki mesajın alındığının göstergesi olarak cisimlenebilir. Sivan dan önce sahne alan sanatcıların, devşirme turkuleri ile buyuk ötekinin varlıksal alanı meşrulaştırılırken, sivan ın özsel ses dönüşü bir anda bu meşruluğun yitimini sağlamaktadır. Gercekte çok muhim bir şey olarak algılanamayacak bu dönüşüm aslında buyuk oteki nin buyusunu yitirmesini sağlamıştır. Buyu birdenbire bozulmuştur ve asla hiç bir şey eskisi gibi olamayacaktır.

Hegel'in ''tinin sessiz örülüşü'' dediği tamda bu andır. Tinsel töz hissetirilmeden, ilmek ilmek oluşturularak bir urgan haline getirilmiş, sesin içerisine katılarak buyuk oteki'nin üzerine çöküvermiştir. Aslında buyuk oteki nin korkusunu besleyende bu tarzda bir '' sessel hayalettir. '' Kısır bir alana mahkum ettiği dilin, o alandan çözümlenerek, tarihsel bir dayanağa göndermeyle kendi karşısına dikilmesi o hayaletin dunyasına uyanmaktır. Sivan bunu başarmıştır. O, sesiyle bu hayaleti örgutleyerek, temellendirerek, dillendirilerek buyuk oteki ye çıplak gerceği sunmuştur..

Sivan ın, sihirli bir anla sunduğu bu çıplak gercek, gunumuzde buyuk oteki nin ''farklı seslerle bezenmiş zenginlik'' olarak imgelediği yerdir. O nun gucu buyuk oteki yi değiştirebilmesindendir.