bunlara ilave olarak kemalizmin kafayı taktığı bir olgu daha var: şeriat! şeriat'ın türk dili kurumu tarafından tanımı şöyle:
--spoiler--
isim, din b. (***) kur'an'daki ayetlere, hz. muhammed'in sözlerine dayanan islam kanunu, islam hukuku.
--spoiler--
o halde müslümanlar şeriat karşıtı değildir, burayı aydınlatmalıdır. fakat şeriatın alt, üst,yan anlamı denilince ne anlaşılıyor onu bilemem. türk dil kurumu böyle bir anlam kabul etmemiştir.
***
peki hakikaten kemalizm şeriat tehlikesini berhava mı etmektedir? bunun cevabı çok zor değil.
1839 ve 1856 ıslahat fermanıyla zaten osmanlı devleti islam hukuna dayanan bir devlet olmaktan çıkmıştı.
eğer yıkılmasaydı belki de ingiltere modelinde olduğu gibi formalite bir saltanat sistemine geçecekti.
bu (belki) hayal mahsulü bir belki değil. tanzimat osmanlı padişahları ve devlet adamları-abdülhamit 2 hariç- bu yönde çalışmışlardı. eğer 1.dünya savaşında mağlup olup emperyalizme yenik düşmeseydik, osmanlı devletinde ve daha özgürlükçü bir toplumda yaşıyor olabilirdik. tabi bunların hepsinin faraziye olduğunu unutmamalı.
bu anlattıklarımı kanıtlamak için küçük bir misal vereyim. osmanlı devleti islam hukuna dayanan bir devletti. islam hukukuna göre vatandaşlar ikiye ayrılırdı: müslümanlar-müslüman olmayanlar.
yapılan batılılaşma çalışmalarıyla bu ayrım kaldırılmış, islam hukuna dayanan bu vatandaşlık tanımı değiştirilmiştir.
***
sonuç olarak: kemalizmin şeriat tehlikesinin önüne geçildi, türkiye şeriat devletti, vahşi şeriat gibi sözler kuru lakırdılardır. eski devletin yerine gelen her yeni devlet eskisini haksız bulması gayet doğal.
fakat kemalizm devletin şeriatıyla değil, insanların şeriatıyla uğraşmıştır. vicdan özgürlüğü ve insan haklarına muhalif düşmüştür.